"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Melekler medeniyeti

Ali Yücesoy
16 Haziran 2018, Cumartesi
“Hazret-i Mikâil, yeryüzü tarlasında ekilen masnuât-ı İlâhiyeye, Cenâb-ı Hakkın havliyle, kuvvetiyle, hesâbiyle, emriyle, bir nâzır-ı umumi hükmündedir, tâbir câizse umum çiftçi-misâl melâikelerin reisidir.”1

Yahu! Şu mübarek günlerin feyzinden midir, yoksa bilmediğini de bilen bilgili adamlarla şu kırmızı Risaleleri mütalaa etmenin tarifsiz hazzı mıdır, bilemiyorum. Ama Risale-i Nur bugünlerde bir başka tebessüm etti ruhuma. Hayret ettim. Fakat arkasından, kızgınlığım pek gecikmedi.

Neydi o inkarcıları bile meleklerin varlığına mecbur eden şey? Nereye bakmışlardı da başka isimler vermişlerdi şu kainat hizmetkârlarına? Neyi tutmuşlar ve neleri kaçırmışlardı? Yalın akıl ve bencil fikir bu işlerin altından kalkmaya yeter miydi? Hayır, gözlerini ayaklarına indirip yalnız gezdiği yerleri gördüğü kadar anlatan beşer, aklını vahiy kanatlarıyla havalandırıp öyle bakmalıydı kâinata. Böyle anlatmamalıydı şu kainat medeniyetini. Hakaret etmemeliydi ona. Tamam. Felsefenin adı “bilgi sevgisi” olabilir. Ama yüksek derecede hakaret içeren bu anlatı teşebbüsü, insanlığın büyük bir günahı değil miydi? Evet, felsefenin kırık bastonundan daha sağlamdı vahyin çelikten kanatları.

Şimdi bıraktım onları. Gel. Öylece, dümdüz bak kainata. Bir medeniyet var. Hissedilir bir saltanat var. Memurlar göreceksin başka-başka işlerde intizamla çalışan. Meslekleri var her birinin. Birer görev dağılımı var. Yollar var uzun uzun. Görünmez trafik ışıkları var bulutların ve dalgaların. Fabrikalar var. Bak. Saygılı ve mütevazi buranın halkı. Buranın halkında isyan yok. Buranın halkı memnunlar. Hissetmeye çalış. Kurmaya çalıştığın o küçük medeniyetin üstünde daha büyük bir medeniyet var. Görülüyor. İmkandaki güzelliğin son sınırında.

Şimdi. Bundan ayrı bir de beşerin medeniyeti var. Bir kainat kiracısı ve tasarruf sahibi olan bu insan, şu ev sahibi olan Rab’binden bir niyaz ediyor. Kendi insanlığını göstermek adına bir medeniyet imar etmek arzu ediyor. Aslında bu bir duadır. Cenab-ı Hak kabul ediyor. Ona medeniyet veriyor. İşte yollar, köprüler fabrikalar, hapishaneler ve otobüs durakları. Beşerin kendi gibi çarpma-dökme bir medeniyet.

Fakat. Aslında melekler de dua eder. Onlar da talep ederler. Birer istidatları var. Cenab-ı Hak’kın esmasını O’nun kuvvetiyle aleme neşretmek için şuurlu bir faaliyetleri var. Fakat insanın aksine olarak, kendilerine bir hisse çıkartmayacakları türden. İşte bu dualarının neticesi kainat medeniyetidir ve kainatın çok yaratılış hikmetlerinden bir tanesidir. Gelecek ayetler, baştaki ilk fıkra ile şu hakikate işaret eder. “Allah’ın emrine karşı gelmeyen ve verilen emri yerine getiren haşin ve şiddetli melekler vardır. … Yemin olsun peş peşe gönderilen meleklere. … Ve bulutları yeryüzüne dağıtanlara. … Ve Allah’ın emrini yerine getirmek için yarışanlara. Ve emrolundukları işi tanzim ve tedbir edenlere”2. Yani melekler Cenab-ı Hak’kın rububiyetine birer sebep oldukları gibi, O’nun sanatını da tefekkür ederler.

Fakat şu garipliğe bakın.

İnsan şu hararetli çalışmasıyla aslında, “Bana yollar, köprüler, saraylar ver” diyor. Eline verilince de “Ne güzel yaptım” diyor. Aynı duayı meleklerin istidatları da yapıyor. Ama onlara verilince onlar “Ne güzel YAPTIN” diyor. Ne büyük medenilik. Şu meleklerden alacak çok dersler var. İşte belki de cennet, meleklerdeki şu medeniyet seviyesinin refleksler halinde yaşandığı yerin adıdır.

Şu mesele münasebetiyle şayet ‘tarih’ten sorulsa, “Şu insanlık medeniyetinin nazırı ve müessisleri kimlerdir?” Muhtemelen diyecekti “İşte Muhammed (a.s.m), eserleri görünüyor. Ve şurada da Markslar, Freudlar, Darwinler var. Şunlar ve onlar bu meydanda çarpışırlar.”

Aynen öyle de hakikatten sorulsa idi ki: “Şu kainat medeniyetinin (Kitabı’nın değil) öğretmeni ve hocası kim?” Sana diyecek: “İşte Cebrail! Medeniyet temizleyicisi kim? İşte Azrail. İşte İsrafil. Şu medeniyetin mühendisi kim? İşte Mikail aleyhimüsselam” diyecekti.

Evet, kainat doğrudan doğruya Allah’ın meleklerine yaptırdığı bir medeniyettir. Ve biz onlarla öyle bir medeniyet paylaşıyoruz ki Kadir-i Zülcelal’in ismine bakar. Evet, Kur’an-ı Hakim o medeniyetin ruhudur ve Muhammed (a.s.m) onun şuurudur.

Elhasıl. Etrafımız çok nazik, tefekkür etmeli. Medeni olmalı. Ve hayret duymalı. Biz insanlar olarak aynı apartmanı komşularımızla paylaştığımız gibi, insanlık olarak da meleklere misafir gelmişiz. Komşuları rahatsız etmemeli!

“Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz!” Ashap: “Kim ya Rasulullah?” dediler. Peygamberimiz de, “Komşusu, kötülüklerinden emin olmayan, olamayan herkes” buyurdu.3

Dipnotlar:

1-Nursi, Sözler, s. 580

2-Tahrim 6, Mürselat 1, Mürselat 3, Naziat 4-5;

3- Riyazu’s-Salihin, c.1, s. 341-

Okunma Sayısı: 3102
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı