Dünya iyi bir yere gitmiyor.
Bu böyle gitmez. Konuşmak kolay; kavga zor, ama biz genelde zoru mu seçiyoruz! O memleket, bu memleket... anlaşıldı. Hepsi dünyanın içinde mi; içinde... O zaman ölene kadar dünyalıyız... Yani hemşeriyiz. Bu kavgalar ne o zaman?! Yok da neyin peşindeyiz? Ne bu hırs? Ağaçları kesince mutlu mu oluyorsun? Birini yenince seviniyor musun? Aynı Dünya Mahallesi’ndeyiz. Aklımız başımızda, kalbimiz yerinde mi?!..
*
Ah, tekerrürlü tarih! Dönüp dolaşıp tekrarlıyorsun kendini. Nasihat pek kâr etmiyor çok zaman; bir musîbetten sonra uyanmanın acısını ne çok yaşıyoruz öyle! Bir ummanda kayboluyoruz. Sisler, puslar içindeyiz. İşaret taşları birer birer siliniyor. Kışlar bahara evrilmiyor. Kuşlar yuvalarını bulamıyor. Şiir susmuş. Ressamların boyaları solmuş. Bestekârlar sessizliği mi besteliyor; sesleri duyulmuyor da... Çöldeyiz. Dudaklarımız susuzluktan çatlamış. Kalbimiz kalpliğini unutmuş mu! Akıl terazimiz şaşmış mı! Köprüler yıkık. Yollar dolaşık. Yüzler tanınmaz olmuş.
Annem olsaydı sorardım. Biberlerin -acı biberlerin- bitti mi diye. Yalan konuşursanız ağzınıza biber süreceğim derdi de... ah, annem ah! Ortalık yalan kaynıyor. Yüksek sesle konuşanları, üslûbu kabaları, hele küfürlü konuşanları hiç mi hiç sevmezdin. Onun için mi genç yaşta dünyayı terk ettin!
Annem, annem! İçim kan ağlıyor. Üslûpsuz, kelimesiz, konuşmasız zamanlara düştük. O seninle yaşadığım sakin zamanlar bir daha gelir mi; bilmem! Ruhun yıldızlardan bizi seyrederken; insanlığa şefkatle bakıp acıdığını hisseder gibiyim.
*
Düşeni çok;
Çıkanı yok!
Ateş değil,
Deniz değil;
Yakar, yıkar, gider bir şey!
*
Vakitleri dinle biraz;
Kalbini yani...
*
Otur biraz mektup yaz.
Kendine, kuşlara, bulutlara...
Geceye, gündüze...
Yazmak var ya yazmak...
Okuduklarından sende kalanı...
Yaşadıklarından arta kalanı...
Eksileni, çoğalanı...
*
Mektep-ler adının farkında değilken sana bir isim, resim, fotoğraf yani şehadetnâme verebilir mi?! Ne dediğimin farkında mısın veya yıllarca nerelere gidip geldiğinin? Bir çırak kadar bile olamazsın oralarda. Git/gitme; ona ben ne karışırım; bil diye olanı biteni; olmayanı bitmeyeni...
*
Kitaplarla aramız açık olunca; açığımız parayla pulla da kapanamıyor, kapanmayacak, kapanmaz! İlle de kitap... (adam) olmanın baş şartı...
*
Güzel bir kitap görsem seviniyorum;
Eski bir dostumu bulmuş gibi...
*
İş olsun diye değil;
İş; olsun, diye...
İçten...
Ne yapıyorsan.
*
Hava güzel... Hava berrak...
İstanbul mavisi her yer...
Sanki bitmiş zulüm!
İçimde bahar kasideler...
Şu rüzgâr, şu kuşlar, şu sıcacık ekmek...
Şu unuttuğum kalbim bir beste tık, tık...
Kalk, bak kapı çalıyor; dünya acıkmış sana;
Ey kalbi dünya muhabbet arıyor.
Top tüfek değil... mermi fişek değil...
Binalar, kasalar değil... başka şeyler gerek...
Haydi biraz tebessüm, cömertlik, kanaat...
Uhuvvet, hoşgörü, paylaşmak, sükûnet demleyelim.