Bundan neredeyse sekiz yıl önce başlayan ve günümüzde halen devam eden Arap Baharı süreci Ortadoğu ülkelerinin istikrarsızlaşmasına, özellikle Suriye’de iç savaşa ve kaos ortamına neden oldu.
Arap Baharı diye adlandırılan ve yapılan devrimlere çiçek isimleri verilen süreç adeta yaprak dökerek Ortadoğu’nun kışı haline geldi.
Seyyar satıcılık yapan üniversite mezunu bir gencin ülkesindeki işsizliği, gelir dağılımındaki eşitsizliği ve diktatör bir liderin yönetimini protesto amacıyla Tunus’ta kendini yakması ülke çapında büyük yankı uyandırmıştı. Protestolar önce Tunus halkına ardından ise diğer Arap ülkelerine sirayet etmiş ve Ortadoğu’yu kaosa sürüklemişti.
Yakın zamanda Malatyalı bir çiftçinin “bizi aç bıraktılar, evimize ekmek bile götüremiyoruz” deyip, borç ödemelerini erteleme başvurusunu iptal eden bankanın önünde kendisini yakmaya kalkışması gündem oldu. Çiftçi “Oyumu AKP’ye vermiştim, ellerim kırılsaydı” diyordu. Hem vatandaşın gerçekleştirdiği eylem hem de işsizlik, antidemokratik bir ortam, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi vatandaşın sıkıntısını çektiği şeylerin benzerliği nedeniyle bu durum bana Arap Baharı’nın başlangıç sürecini anımsattı.
Sözde demokratik özde ise tek adama dayalı Arap ülkelerinde bile halk bir nebze sesini duyururken, Ortadoğu’ya “model ülke” olacağını iddia eden Türkiye’de demokratik (!) bir iktidarın bu haykırışlara kulak vermemesi durumun vehametini gözler önüne seriyor. Ne yazık ki koltuk sevdasına tutulan yöneticiler varlığı yüzünden Ortadoğu’nun kışı sona ermeyecek gibi gözüküyor.