Sual: “İstibdat bu derece bir semm-i kàtil olduğunu bilmezdik. Lehül’-hamd, parçalandı. Onu esasıyla tedavi edecek olan tiryak-ı Meşrûtiyeti bize tarif et.”
Cevap: Bazı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hâl-i hâzırdan fehmettiğiniz Meşrûtiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükûmetin hedef-i maksadı olan Meşrûtiyet-i meşrûayı beyan edeceğim.
İşte, Meşrûtiyet “Ve işlerde onlarla istişare et.” [Âl-i İmran Sûresi: 159.], “Onların aralarındaki işleri istişare iledir.” [Şûrâ Sûresi: 38.] âyet-i kerîmelerinin tecellisidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nuranînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi marifettir, lisanı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir.
Evet, Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvamın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvak ve hissiyat-ı âliyeyi uyandırır. Uyku bes! Siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyet’in bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekasıyla ibka edecek; siz daha me’yus olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa heva ve hevesin tehyici ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vahid-i istibdadı lâyetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılıç gibi olan efkâr-ı ammeye tebdil eder; siz de sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz. Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esas-ı insaniyet olan cüz’-ü ihtiyarı temin eder, azad eder; siz de câmid olmaya razı olmayınız. Üç yüz milyondan ziyade ehl-i İslâm’ı bir aşiret gibi birbirine rabteder; siz de o rabıtayı muhafaza ediniz. Zira meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi.
Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizaza geldi. Zira milliyetimizin ruhu İslâmiyet’tir; hakikî ve nisbî ve izafîden mürekkeptir. Başka millete benzemiyoruz.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 160
***
Yalanlarla ittihad yalandır ve ifsâdât üzerine müesses olan ism-i Meşrûtiyet fâsiddir. Müsemma-i Meşrûtiyet hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık üzerine beka bulacaktır.
Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 131
LÛGATÇE:
adem-i ülfet: Alışkın olmamak.
akvam: Kavimler, milletler.
bes: Yeter, yeterli.
câmid: Cansız, ruhsuz.
ef’al: Fiiller, işler.
efkâr-ı amme: Kamuoyu.
eşvak: Şevkler, istekler.
fehmetmek: Anlamak.
ibka: Ayakta tutma, devam ettirme.
ihtizaz: Titreme, harekete geçme.
istibdat: Baskı, keyfî idare, despotluk, diktatörlük.
lâyetefellel: Kırılmaz ve körelmez.
lâyetezelzel: Sarsılmaz.
Meşrûtiyet-i meşrûa: İslâma uygun olan Meşrûtiyet düzeni.
müsemma-i Meşrûtiyet: Meşrûtiyet diye isimlendirilen mana.
müşevveşiyet: Karışıklık.
neş’et: Meydana gelme.
ömr-ü ebedî: Ebedî ömür, uzun ömür.
rey-i vahid-i istibdat: Bir tek kişinin rey ve görüşüne dayalı olan istibdat yönetimi.
semm-i kàtil: Öldürücü zehir.