"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hizmetin hududu olmaz

Selahaddin Dağlı
02 Aralık 2018, Pazar 01:59
Hizmet deyince ne anlıyoruz, önce bunun bir cevabını arayalım.

İş yerinde çalışan bir işçinin işini yapması, esnafların sabah erkenden kepenk açıp halka hizmet etmesi, kamu kurumlarında çalışanların halka yönelik yapmış olduğu hizmetler. Bunları arttırabiliriz.

Fakat uhrevî yönüyle ‘hizmet’ sözcüğüne baktığımızda daha kapsamlı olduğunu görmüş oluruz. Bu açıdan baktığımızda en önemli hizmetin Kur’ân ve iman hizmetkârlığı olduğu inkâr edilemez. Hz. Adem’den (as) bu yana 124 bin peygamber ve 124 milyon evliya ve hadsiz ehli velâyet ve sıddık insanlar bu vazifeyi yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedirler.

Evet, bu asırda da bizlere rehberlik eden Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte bu sancağı Nur Talebeleri ve Kur’ân hizmetkârları devam ettirmektedir. Bunu Bediüzzaman Hazretleri şu sözleriyle ifade ediyor “İşte ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin azalarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârü’s-Selâm’a ümmet-i Muhammediye’yi (asm) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz.” 1

Bu vesileyle hizmet ve gayretleriyle ve kitapları ile bilinen İslâm Yaşar’ı Kayseri’ye dâvet etmiş bulunduk. Evet, hizmette hudut yok. Çünkü ister birimiz şarkta birimiz garpta, birimiz cenupta şimalde ve daha birçok yerlerde olsak dahi hizmetin hududunun olmadığını çok iyi biliyoruz. 

İslâm Abiyi Kayseri havalimanında karşılaştıktan sonra Cuma saati de yaklaşmıştı. Bu vesileyle abdestlerimizin olduğunu ve camiye hemen geçebileceğimizi belirttik. Bu arada İslâm Abinin de abdestli olduğunu düşünüp kendisine sorunca oda lâtifeyle “eğer İstanbul’daki abdest kabulse abdestliyim, ama illa Kayseri’ye geldin Kayseri abdesti alın derseniz bir daha alırız artık” deyince bütün simalarda gülücükler oluştu.

Elhamdülillah Cuma namazını eda ettikten sonra Dursun Çimen Abimiz evinde güzel bir sofra ile misafirlerini bekliyordu. Rabbim bu hizmette koşturanlardan ebeden razı olsun.

Daha sonra İslâm Abiyle birlikte Kayseri gezintisi yaptık. Öncelikle Gesi Bağları ve çevre muhitler. Sonra da Mimar Sinan’ın doğduğu Ağırnas’taki evine de gitmiş bulunduk. Hikmeti İlâhî, bizler gezimizi yaparken Kayseri’de dolu yağıyormuş. Sübhanallah dememek elde değil. Ve oradan Ömer Abimizin şirin ve tevazu ile kaplı bağına gittik. Ömer Abimiz bizlere bağında sobanın üzerinde güzel bir çay ve ikramlarla hizmet etti. Dedik ya, hizmette hudut yok diye işte bir örneği daha.

Buradan akşam sohbetine geçtik ve Nur hadimleri toplanmış ders saatini bekliyorlardı. Evet, söz artık Risale-i Nurlar’daydı. İslâm Yaşar deneyimleri ve ilmî bilgileriyle bizlere tekrar Rabbimizi tanıttırdı. İnsanın mahiyeti ve dünyaya gönderiliş hikmeti ve Cenâb-ı Hakk’ın (cc) isimlerinin üzerimizdeki yansımaları ve bunları bilmek ve amel etmek ve kendimize Rabbimizin isimlerinden hangi ismin daha ön planda olduğunu bilmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatmış oldu. Çay ikramıyla birlikte İslâm Yaşar’ın kitaplarını alan abiler imza için sıra beklemeye başladılar. 

Ayrıca Aksaray’dan bir grup abilerimiz ve farklı illerden de şahsî katılımlar olmuştu. Çay muhabbetinden sonra ikinci dersinde de Üstadı ziyaret edenleri ne cihetle kabul edeceğini belirten İslâm Yaşar Abi şu ifadelerle derse girizgâh yaptı. 

“Malûm olsun ki: Bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakk’a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş. İkinci cihet, sırf Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri, alerre’si vel’ayn kabul ediyorum.” 2

Evet, Üüstadın gelenleri kabul edeceğini, fakat hangi cihetle kabul edeceğini ve kabul ettikten sonra da kendimizi bu hizmetin hangi dairesinde bulunduğumuza dair Üstadın koymuş olduğu ölçülere dikkat çekerek en geniş daire olan dost dairesinden en dar daire olan talebe dairesine de değinmiş oldu. Evet, zira Bediüzzaman Hazretleri devamında; 

“Onlar da üç tarzda olur: Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur.

Dostun hassası ve şartı budur ki: 

Kat’iyyen, Sözler’e ve envâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraftar olsun ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben tarafdar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.

 Kardeşin hâssası ve şartı şudur ki: 

Hakikî olarak Sözler’in neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebairi işlememektir.

Talebeliğin hâssası ve şartı şudur ki: 

Sözler’i kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.” 3

İşte böylelikle yazımızın başlığında da belirttiğimiz gibi hizmetin hududunun olmadığını ve bizlerinde bu hizmetin hangi dairesinde olduğumuzu ve buna göre neler yaptığımızı bir daha gözden geçirmemiz gerektiğini belirtmiş oldu.

Rabbimiz Peygamber Efendimizden (asm) ve Üstadımızdan ve bu hizmetlerle iştigal eden ve hizmetin içinde bulunanlardan ebeden razı olsun. 

Allah’a emanet olun.

Dipnotlar:

1- Lem’alar - 21. Lem’a.

2- 26. Mektup- 4. Mebhas-10. mesele.

3- 26. Mektub- 4. Mebhas-10. Mesele.

Okunma Sayısı: 1647
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı