Konumuzun gayet hassas olduğunun farkındasınız.
İdareler ya demokrasiye veya istibdada yakın olurlar. Şayet içinde yaşadığımız rejim demokrasi diyorsa, o zaman uzlaşma ve barış içinde icraata mecbursunuz. Yirmi beş seneden beri İstanbul’u idare edenler de bunun farkında olacaklar ki, Taksim’e henüz cami yapılabiliniyor. Zira birlik ve beraberliği korumak, demokrasilerin olmazsa olmaz şartıdır. Dünyayı; siyasetleri, zenginlikleri ve teknolojileri ile idare eden önemli devletlere baktığımızda, bu farklı özellik hemencecik göze çarpar.
İstanbulluların Taksim’e tahassür içinde cami beklediklerinde, bu bölgedeki Rumların yağmalandığı meşum 5 Eylül’ün üzerinden henüz 10-20 sene ancak geçmişti. Gel gör ki o günden bugüne İstanbul’da millî ve dinî hayatımızın rağmına o kadar çok şey değişti ki, bir mağdur Taksim’e bedel, günümüzde yirmi tane yeni taksim oluştu yirmi milyonluk milyonluk İstanbul’da… Asr-ı Saadetten zamanımıza dikkatlice İslâm coğrafyasındaki mabetlerin yapılaşma tarihçesini incelediğimizde, çıkış noktasının önce ihtiyaç ve sonra da ihtişam olduğunu görüyoruz. Bu ölçüyü yalnızca Taksim Camii için değil, yeni İstanbul’daki bütün camiler için nazarda tutmak durumundayız.
AKP’nin Siyasal İslâm metodolojisi ile politika yaptığını, kendisinden önceki hükümetlerden daha çok siyasetinde dinî ve millî değerleri kullandığını 2003’ten bu yana yazıp çiziyoruz. Zaten Urfalı Şeyhzade vekilin konuşmasıyla da bu husus tescillenmiş oldu. Meselenin bu cihetini çok da garipsemiyorum. Zira Siyasal İslâm’ın fıtratı bunu gerektiriyordu. Yalnız, bundan daha sıkıntılı ve tehlikeli bir husus, dinî değerlerin provokasyonlarda kullanılmasıdır. İşin içine yalnızca yalan ve menfaat girmiyor. Belki de iç çatışmalara kapı aralayacak felâketlerin çekirdeğini bu provokeler bağrından saklıyor: 31 Mart olaylarından ta 12 Eylül hadiselerine… Malatya, Çorum ve Maraş olaylarından Mavi Marmara’ya… Belki de yüzlerce teşebbüs ve onlarca hadise. Maalesef AKP’nin hem kimliği itibariyle ve hem de siyasî beklentileri cihetiyle bu provokasyonlara teşne olduğunu görmeye devam ediyoruz. Din ve millet adına yapılan en küçük bir iyiliği bile kendi hanesine yazdırmak için çalışan bu siyasî yapının, bugüne kadar demokrasilerdeki izzete lâyık bir duruşu sergileyemediğini rahatça söyleyebiliriz. Hem Müslüman idarecilerin geleneklerine ve hem de modern demokrasilerdeki siyasetçilerin üslûplarına zıt ve fevkalâde itici olan bu metodun netice itibariyle AKPli politikacılara puan kaybettirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
ÇARPIK ŞEHİRLEŞME VE MAHZUN MABETLER
Taksim mi büyük, yoksa Ataşehir mi? İstanbul’a otobandan Çamlıca’ya giderken sizi karşılayan Mimar Sinan Camii’nin kalplerde uyandırdığı intibalar, elbette farklıdır. Fakat heyulalar gibi göğe yükselen devasa binaların gölgesindeki mahzun minarelere siz de üzülüyorsunuzdur. Ataşehir’deki çarpık manzaraya benzer belki onlarca resmi, eski İstanbul İzmit yolunda hüzün içinde seyrediyorsunuz. Şimdi bu çarpık İstanbul’un şehirleşme mimarî günahlarını yüklenmeden, yalnızca Taksim Camii’ne bu seçim öncesinde nazarların çevrilmesi için yapılan provokasyonların ne denli tehlikeli olduğunu, alet olanlar anlamayabilirler. Çeyrek asırdır, İstanbul’un kaderiyle isimleri eşleşen politikacıların şimdiye kadar bu mübarek belde için millî bir mimarî düşünmemeleri de ayrı bir soru işareti. Bu şehrin imarı için her türlü imkân ve güce sahip oldukları halde, insanlığın ve İslâmiyet’in öngördüğü mimarinin, ekonominin, sosyal devletin, eğitimin, sağlığın ve çevrenin semtine bilinçli olarak zinhar uğramayanların millete rüşvet olarak, namüsait yerlere serpiştirdiği camilerden onlara siyaseten bir fayda gelmeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca mevcut hükümetimizin, dünyanın kaoslu şehir sıralamasında İstanbul’umuzu Pekin, Kahire ve Delhi’den sonra beşinci sıraya yükselttiğini de kaydedelim.
“Ceza, amelin cinsindendir” kaidesiyle, Siyasal İslâmcı politikacılarımızın aksi manasıyla karşılaşacaklarını düşünüyorum. Mesele elbette Taksim Camii ve ezan meselesi değil. Millet kendi değerlerinin bir parti tarafından kullanılmasına itiraz ediyor. Çekmeköy’den Üsküdar’a gelirken görkemlice yolun sağından yükselen Yeşil Vadi Konakları’nın arasında, boynunu bükmüş bir kulübe görünümündeki camiden tutunuz, Zeytinburnu gökdelenlerince “Cami Silüeti” tahrip edilmiş İstanbul’a kadar işlenmiş bunca günah dururken, Taksim Camii’ni provokelerle gündeme getirmenin, zarardan başka kimseye faydası olmayacağını, birlikte göreceğiz.