Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

MEB İş adamlarını dikkate almalı

Büyüme ile eğitim arasında, iki yönlü pozitif bir ilişki vardır. Büyümek için eğitime yatırım yapmalısınız. Eğitimli kuşaklar yetiştirmek için de büyümeniz gerekir. Bu durum, kişi boyutunda da böyledir, ülkeler boyutunda da. Sözgelimi cebinizde paranız varsa, çocuğunuzu en iyi okullarda okutabilir, almak istediğiniz her türlü eğitim aracını alabilirsiniz. Diğer taraftan, sözgelimi, eğitimli bir insansanız, kişisel gelişiminize yatırım yapmaya, ticarî işler yapıyorsanız işinizi daha çok geliştirmeye çalışırsınız. Ekonomik olarak büyümemişseniz, bunları yapmaya gücünüz yetmez. Büyük düşünmüyorsanız ne kendinizi geliştirmeye gücünüz yeter ve ne de sorumluluğunuz altındaki insanları...

TÜSİAD raporuna göre, Türkiye’nin büyüme oranı 2006-2020 döneminde yüzde 7 dolayında gerçekleşecek. Rapora göre, pek çok ülkede eğitime ayrılan kaynakların millî gelirinin % 6’sına ulaştığı, okullaşma oranlarının yüzde 100’lere çıktığı ve eğitime öncelik verildiği belirtilmektedir. Raporun temel felsefesi ise şu cümlelerle ifade ediliyor: “İnsan sermayesi ile verimlilik artışı arasındaki bağın güçlendirilmesinin büyüme oranına 1,5-2 puan aralığında olabileceğini (yani, büyüme oranının Türkiye için yüzde 8’lere çıkacağı) tahmin edilmiştir.”

Rapor, TÜSİAD’tan gelince önem kazanıyor. Çünkü eğitim alanında konuşanlar eğer eğitimin içindeyse, yani eğitimciyse konuştukları sürece yönelik oluyor ve biraz hayali kalıyor. İş adamları daha çok sonuca yönelik konuşuyorlar ve somuta bakıyorlar. Bu bakımdan, ekonomik gözle bakınca, daha realist davranıyorlar. Eğitim yatırımında iyi örnekleri var Türkiye’nin. 1990-2005 yılları arasında ciddî oranlarda okullaşma oldu. Özellikle Cumhurbaşkanı Demirel, iş adamlarını eğitime yönlendirmede oldukça başarılıydı. Tabi ki eğitime yatırım yalnızca okul binası yapmak değil, nitelikli iş gücü oluşturmak, geleceğin ülke insan kaynaklarının iyi yetişmesini sağlamak olmalıdır. Bu da müfredattan, öğretmen eğitimine, ders araç ve gereçlerinden eğitim teknolojilerine kadar bir dizi tedbirler gerektiriyor.

Eğitim, bütçeden ayrılan en büyük payın sahibi şimdi. Eskiden Milli Savunma bu büyük payı elinde tutuyordu. Ancak bu payın önemli bir oranı personel giderine ayrılıyor. AR-GE ve diğer teknoloji ile müfredat ve araştırmaya ayrılan kaynak oldukça sınırlı. Gönlümüz kadar aklımız ve geleceğimiz, bundan daha fazlasını arzu ediyor.

Bakan Hüseyin Çelik, TTK başkanlığına çok değerli bir eğitimciyi, Prof. İrfan Erdoğan’ı atadı. Eğitim Finansmanı ve eğitim ekonomisi gibi alanlarda da uzman olan Prof. Erdoğan, TÜSİAD ile işbirliği yapmalı. Hatta müfredatların oluşmasında, eğitim sisteminin yapılandırılmasında ve eğitimin geleceği için atılacak adımlarda iş adamlarının temsilcilerini de çağırmalı. TÜSİAD gibi ülke gerçeklerini daha somut yaşayan iş adamlarının görüşleri dikkate alınmalı.

B. Sait ÇİFTÇİ

27.06.2006


12 yıl?

Medyadan öğrendiğimize göre; TÜSİAD Başkanı Sayın Ömer Sabancı, mecburi eğitimin 12 yıla çıkartılmasını istemiş. Eğitimin seviyesinin ve yılının artmasını her akıllı insanın kabullenmesi gerekir. Ancak “sütten ağzı yananlar yoğurdu üfleyerek yermiş” atasözü gereğince, geçmişte yaşanan sevimsiz hadiseleri hatırlayanlar, bu gün de acaba yeni bir oyun mu tezgâhlanıyor endişesini duymadan yapamıyor.

Geçmişi şöyle bir hatırlayacak olursak, meşhur 28 Şubat dönemi dolayısıyla ilköğretimin 8 yıla çıkarılması için bir çok siyasî geleceklerin ve ikballerin feda edilmiş olduğunu hatırlayacaksınız. O gün ilköğretim kesintisiz 8 yıla çıkarılınca İmam Hatip Liselerinin orta kısımları kapatılmış ve Kur’ân kurslarına katılma yaşı da 12’ye yükseltilmişti.

Böylece, ilköğretimin kesintisiz 8 yıla çıkarılmasının ardındaki niyet ortaya çıkmış oldu. Dönemin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz, milletin haklı tepkileri üzerine geri adım atmamış ve “Siyasi hayatıma da mal olsa dahi 8 yıllık kesintisiz öğretim kanunu çıkaracağım” demişti. Büyük mücadele verdi ve sonunda çıkartmayı başardı da. Dediği gibi ortada ne siyasi hayatı, ne de siyasi partisi kaldı. Kendisi de Anayasa Mahkemesinde yargılandı.

Şimdi, Sayın Ömer Sabancının verdiği demecin arkasında ne var? Bunu zamanla göreceğiz. Bize sorarsa, biz 12 yıllık eğitimi gönülden destekleriz. Ancak, alt yapısını hazırlamadan, öğretmenini yetiştirmeden böyle tavsiyeler hayal olmaktan öteye geçemez Önemli bir husus şu ki; Temel öğretim ile ilköğretim farklı şeyler. Temel Eğitim bütün çocukların alması gereken tek tip eğitimdir. Siz temel eğitim ile ilköğretimi aynı yıla denk tutarsanız, ortaya kesintisiz öğretim çıkar. O zaman eğitim içinde mesleğe yönlendirme de ortadan kalkar. Meselâ, Almanya’da Temel eğitim 4 yıl; ilköğretim 9 yıl. 5.ve 6.yıldan itibaren mesleki yönlendirme başlıyor. Bizde ise mesleğe yönlendirme ancak 9. yıldan itibaren başlayabiliyor. Bu yanlış uygulamanın zararları ortaya çıkmaya başladı bile. Şimdi, sayın Ömer Sabancı “eğitimi 12 yıla çıkaralım derken” bunun arka planında ne kastediyor ona bakmak lazım. Zira bu millet artık yoğurdu üfleyerek yemek zorunda bırakıldı.

NOT: “Yeni Eğitimciler Derneği” ve “Yeni Eğitim Dergisi” G.M.K.Bulvarı 107/3 Kat: 2 Maltepe / ANKARA adresine taşınmıştır. Tel: (0312) 231 11 84 - Faks: (0312) 231 11 89.

Hasan TANRIVERDİ

27.06.2006


Çocuğunuzun sınırlarını zorlamayın

Kendi özlemlerinizle çocuğunuzun sınırları arasında gerçekçi bir denge kurun. Çocuğunuz girebilse Fen Lisesi’nde okuyabilir veya kazanabilse Tıp Fakültesini bitirerek iyi bir doktor olabilir. Ancak çocuğunuzun kapasitesi binlerce kişi arasından sıyrılarak bu yerlere ulaşmaya yeterli olmayabilir. Bu iki durumu birbirinden ayırın ve içinizden veya yüksek sesle çocuğunuzun “beceriksiz” olduğunu düşünmeyin. Çünkü bu düşüncenizi nasıl olsa hisseder veya duyar. Çocuğunuzun sınırlarını anlayabilmek için bir uzmanın görüşüne başvurabileceğiniz gibi, bu konuda kendiniz de gerçeğe çok yakın bir tahminde bulunabilirsiniz. Bunun için kullanacağınız ölçüt, çocuğunuzun okul hayatında ve okul dışı faaliyetlerinde göstermiş olduğu başarı düzeyidir. Çocuğunuz sınıfında ders başarısı açısından ön sıralarda yer alan, sosyal faaliyetlerinde girişken ve liderlik özelliği olan, belirli bir ders veya alandaki başarısı öğretmenlerinin veya çevresindekilerin takdirini kazanan biriyse ne mutlu size. Bu takdirde çocuğunuzla ilgili beklentilerinizi yüksek tutmakta gerçekçi sebepleriniz var demektir. Eğer çocuğunuz sınıflarını “ancak” geçebildiyse, sınıfını geçerken çeşitli yardımlara ihtiyaç duyduysa, öğretmenleri kendisini, “Biliyor ama bildiğini ortaya koyamıyor” veya “Çalışsa yapar, ancak çalışmıyor” diye değerlendirdilerse, okul dışı hayatında dikkat çekecek hiçbir özel başarı göstermediyse, çocuğunuzun uyumlu bir insan olması ve meslek hayatında başarı göstermesi yine de mümkündür. Ancak okul veya üniversite seçiminde beklentilerinizi çok yüksek tutmamanızda yarar vardır. Bir cümleyle özetlemek gerekirse, çocuğunuzla ilgili beklentilerinizi kontrol edin ve ideallerinizin onun sınırlarını zorlamasını önleyin.

Zahit HARMANLI

27.06.2006


Koridorun sonundaki sınıfta bir gürültü var

Öğrencilerin en çok sevdiği dersler, boş geçen derslerdir. Onlar için bu dersler, oyun oynama ve eğlenmek için en uygun zamanlardır. Öğretmenin sınıfta olmayışı, otorite boşluğu doğurur ve her öğrenci kendi isteğine göre hareket etmeye başlar.

Öğrencilerin sınıf içinde aynı anda konuşmaları ve hareket etmeleri büyük bir gürültü, uğultuya sebep olur. Bu da diğer sınıflardaki öğretmen ve öğrencileri rahatsız eder. Sınıftaki gürültüyü fark eden veya öğretmenin derste olmadığını bilen diğer öğretmenlerin, öğrencilerin sessiz durmasını sağlaması gerekmektedir.

Sınıfa girdiğiniz anda öğrencilerle

iletişim kurmaya başlayın

Öğretmenin sınıfa giriş anının öğrenciler üzerinde çok önemli etkileri vardır. Sınıfa gelen öğretmenin yürüyüşü, bakışları, sınıfı izleyişi, anında öğrencilerin davranışlarına yansır. Çocuklar hemen toparlanıp, susarlar ve öğretmenin tepkisini anlamaya çalışırlar. Eğitimci, sınıfa olağan bir yüz ifadesiyle girmeli ve tüm öğrencilerin kendisini fark edebileceği bir hızla yürümelidir. Öğrencileri selamlarken, sesi güçlü çıkmalıdır. Normalde sınıfa girerken ortalama bir sesle konuşmak yeterlidir. Ancak şu anda sınıfta öğretmen olmadığı için büyük bir gürültü mevcuttur. Öğretmenin kendini öğrencilere duyurabilmesi için gür bir ses kullanmalıdır.

‘Bu ne gürültü böyle! Çabuk susun!’

demek işe yarar mı?

Öğretmen masasına ulaşınca birkaç saniye tüm öğrencilerin dikkatini size yöneltmesini bekleyin. Öğrenciler halen kendi aralarında konuşuyorlarsa, beklemedikleri bir soru sorarak dikkatlerini kendi üzerinizde toplayın. Örneğin sınıf başkanın kim olduğunu ya da sınıfın kaç kişi olduğunu sorun. Öğrencilere sessizce oturmalarını söylemenin en kolay yolu onları bir şeyler üretmeye ve düşünmeye sevk etmektir. ‘Kocaman çocuklar oldunuz, hâlâ söz dinlemiyorsunuz. Sizi müdüre şikâyet edeceğim. Nöbetçi öğrenci konuşanları tahtaya yazsın. Konuşanın gözünün yaşına bakmam…’ vb. birçok konuşma öğrenciler üzerinde etkili olmamaktadır. Tehdit ve azarlama ile karşılaşan öğrenciler, öğretmen sınıftayken hiç ses çıkarmamakta ama öğretmen sınıftan ayrılır ayrılmaz yine gürültü yapmaya devam etmektedir.

Şimdi size bir öykü anlatacağım

Öğrenciler kendilerini şaşırtan ve küçük sürprizler yapan öğretmenlerin derslerinde daha başarılı olurlar. Onlara kişisel gelişimleri için bir başarı hikâyesi anlatın. Bu hikâyede kendilerinden bir şeyler bulsunlar. Öyküyü anlatırken hepsinin gözünün içine bakın ve tüm mimiklerinizi kullanın, sınıf içinde dolaşın. Sesinizi doğru kullanın ve vurguları iyi yapın. Öğrenciler sizden gözlerini ayıramayacaktır. Hikâyeyi anlattıktan sonra çocuklara; hepsinde en güzel başarıları yakalayabilecek azim ve çalışma olduğunu söyleyin, onları yüreklendirin ve onlardan kendilerinin nasıl bir başarı istediklerini düşünmelerini isteyin. Başarılı olmanın ancak emek ve çalışma ile gerçekleşebileceğini de hatırlatın.

Başarıya uzanan pek çok yol var önümüzde…

Öğrenciler bu öyküyü düşünürken onlara seçenekler sunun: ‘Şimdi isteyen nasıl bir gelecek düşlediğini yazsın defterine, isteyen çalışmaya hemen şimdi başlasın, isteyen de kendi başarı öyküsünü yazsın. Size güvendiğimizi bilin ve sessizce geleceği düşleyin.’ Sınıfın büyük çoğunluğunun hayal kurmaya başladıklarını fark edeceksiniz.

27.06.2006


Bütün görkem başlamaya cesaret edebilmektedir

Düşündüklerimiz ve inandıklarımız önemli değildir. Asıl önemli olanlar yaptıklarımızdır (John Ruskin). Hayatın arenasında onurlar ve ödüller yaptıkları ile kendilerini gösterenlerin elindedir (Aristotle MÖ 384). Bu hayatta tek ihtiyacınız, kendinize olan güveniniz ve reddedilme yeteneğinizdir (Mark Twain). Başarı genellikle onun peşinden koşamayacak kadar meşgul insanların olur (Henry David Thoreau). Eğer yapabileceğinizi düşünürseniz, yapabilirsiniz. Yapamayacağınızı düşünürseniz, haklısınızdır (Mary Kay Ash). Başarı, bilinçli olanları bulur. Başarısızlık ise umursamadan ve bilinçsizce yaşayanların peşinden ayrılmaz (Napoleon Hill). Hayatınızı cesurca kabullenin, başarıya dönüştüğünü göreceksiniz (Emerson).

27.06.2006


Çocuklar ben bugün yeni birşey öğrendim

Hayatımızın her anı eğitimin yeni bir aşamasıdır. Öğrencilerle etkili iletişim kurabilmek için gelişime açık olmak çok önemlidir. Öğretmen, öğrendiği yeni şeyleri öğrencilere anlatırken etkileyici olmalıdır. Eğitimci, gerek ses tonu gerekse mimiklerini çok iyi kullanmalı ve bilgileri karşı tarafa heyecanla aktarabilmelidir. Anlatılacak konunun ilginç bölümlerini vurgulamak da bilgiler arasında bağ kurulmasını sağlar. Böylece anlatılanlar daha kolay hatırlanabilir. Mümkün olduğu kadar görsel ögelerden faydalanılmalı, tahtaya konuyla ilgili küçük resimler çizilmelidir.

27.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004