Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahaddin YAŞAR

Biz ve onlar



Çok eski bir tanımlama

Biz ve onlar iki farklı tanımlamanın adı. Biz ayrı bir anlam ihtiva ediyor, onlar daha ayrı bir anlam ifade ediyor.

Peki biz kim? Onlar kim?

Böyle bir yazıyı kim yazıyorsa, biz odur; böyle bir yazıyı yazanın tanımladığı onlar da ‘onlar’dır.

Tabiî ‘onlar’ kendileri içinde ‘biz’ dir; ‘biz’ de onlara göre ‘onlar’ızdır.

İnsanlık tarihiyle beraber başlamış bu tanımlama. Hazret-i Adem’in çocukları, biri ‘beni’ diğeri de ‘onu’ tercih etmiş. Yani öteki kavramı o zamanlar doğmuş. Ve ondan sonra da zaten ‘onlar’ ve ‘biz’ hep var olagelmiştir.

Bana sorarsanız, ben Habil’i ‘biz’e dahil ediyorum. Ötekiler de ‘Kabil’i.

İşte o zamandan sonra herkes ya Habil’in yanında ‘bize’ ya da Kabil’in yanında ‘onlar’ dahil oldular.

Biz kim, onlar kim?

Çok kestirme bir tarifle biz, İlâhî emre uyanları; onlar, İlâhî emre uymayanları içine alır. Onun için Habil inananlar olarak, Kabil ise inanmayanlar olarak tarihe geçmiş ve ‘biz’ ve ‘onlar’ın yolunu açmışlardır.

Babası olan Hz. Adem’in ikazlarını dikkate alarak, kırmamayı, incitmemeyi, öldürmemeyi, hak ve hukuku gözetmeyi, nasihat dinlemeyi, ibadet etmeyi, çevresinde yaratılan her şeyin bir yaratıcısı olduğunu kabul ederek onları sevmeyi ve tefekkür etmeyi, kendisine söylenen işle meşgul olmayı adet edinmiş bir insan tiplemesi, ‘iman eden’ insanları içine alırken ve inanan bana göre, ‘biz’i oluştururken; Allah’ın gönderdiği peygamber olan, babası Hz. Adem’in emir ve yasaklarına uymayan, inciten, kıran, döken, öldüren, hak ve hukuku gözetmeyen, sevmeyen, etrafındaki var olan mahlûkatı düşünmeyen bir insan tiplemesi de iman etmeyen insanları ve bana göre ‘ötekiler’ anlamındaki ‘onlar’ı oluşturmaktadır.

Fark nedir?

‘Biz’ ve ‘onlar’ diye ikiye ayrılan bir yaklaşım haliyle beraberinde ‘biz’in, ve ‘onlar’ ın farklı yönlerini akla getirmektedir. ‘Biz’ diyenlerin, ‘öteki’ olan ‘onlar’dan farklı bir takım ‘bizlik’ kriterleri varolduğu gibi, kendi içlerinde bir ‘biz’ olan ‘onlar’ın da nitekim ‘onlar’a ait aidiyet kriterleri vardır.

Onun için ‘biz’ onları kendi kriterlerimizle, onlar da ‘biz’i kendi kriterleriyle değerlendirmemelidirler. Çünkü böyle bir değerlendirme her iki taraf için de iyice ayrışmayı netice verecektir. Oysa ki inanan için, inanmamak, inanmayan için de inanmak sürekli mümkündür. Yani bir inançlıyı değerlendiren inançsız, inançlıyı anlayabilmek için onun gibi düşünmek durumunda olduğu gibi, bir inançsızı değerlendiren inançlı da inançsızı anlayabilmek için, inançsızlığın ne demek olduğunu hissedebilmesi gerekmektedir.

Yani bir vahşeti oluşturmuş insan davranışı nasıl bir iç yapı ile hareket ettiğini, inançsız bir yapıdan neler doğabileceğini göstermiş olmaktadır.

Onun için inanmak ve inanmamak çok önemli bir ayrışmadır.

İnsanın her şeyi algılaması bu iki gözlükle şekillenmektedir. İnanan için ayrı bir dünya, inanmayan için ise apayrı bir dünya manzarası kendini göstermektedir.

Hepimiz diye bir kavram yok mu?

İnanç noktasında ‘hepimiz’ diye bir kavram yoktur. Ancak insan olmamız, bir vatan içinde yaşıyor olmamız, ortak değerler etrafında bir şeyleri paylaşıyor olmamız, aynı dili kullanıyor olmamız, ortak hayat alanlarımızın bulunması gibi noktalarda ‘hepimiz’ kavramından bahsedebiliriz.

Yani bir vatan parçası üzerinde yaşayan insanlar olarak, farklı görüş, düşünce, fikir, inanç, davranış içerisinde bulunulabilir. Bunlar aynı vatan için çalışmamızı, aynı vatanın imkânlarını kullanmamızı, aynı vatan için vergi vermemizi gerekli kılar.

Bunu, aynı gemide yolculuk yapan insanlar olarak düşünebiliriz. Gemi üzerinde bulunuyor olmamız hasebiyle ‘hepimiz’ kavramı pek çok farklı değerde insanı içine alabilir. O gemi üzerinde bulunan bütün bireylerin, geminin sağlıklı seyahati için ortak sorumluluk alanları bulunacaktır.

Böyle bir ortamda kimsenin, keyfi hareketi, sorumsuz hareketi, gemiye zarar verecek hareketi sadece kendisini bağlıyor değildir. Çünkü gemi batarsa sadece su almasına sebep olanlar batmayacaktır.

Bu noktadan bakıldığında geminin üzerinde yaşayanların inançlı-inançsız, laik-antilaik, müsbet milliyetçi-menfi milliyetçi, alevî- sünnî, Türk-Kürt-Arap- Yunan, Yugoslav, Bulgar, Alman olması hiç mi hiç fark etmemektedir.

Hayat hakkına müdahale onu Verene aittir

Kimsenin hayat hakkına kimsenin müdahale hakkı yoktur. Ortak hayat imkânları herkes için yani ‘hepimiz’ için söz konusudur. Onun için bu noktada ‘eşitlik’ ilkesi geçerlidir. Nitekim Şer’i idarede de gayr-i müslim hakları, hukukları en titiz şekilde gözetilmiş ve onların hiçbir şekilde hayat hakkına ve eşitlik ilkesinin içine girmiş meselelerde müdahale edilmemiştir.

Bizim gibi düşünmeyenler ‘ötekiler’dir

Bir devlet için böyle bir yaklaşım olamaz. Devletin vatandaşları arasında birisi, ‘biz’, ötekisi de ‘öteki’ olamaz. Yani devlet bir ırkın, bir fikrin, bir düşüncenin yanında yer alıp diğer ırkı, diğer düşünceyi, diğer kültürü ortadan kaldıramaz. Bu olsa olsa zulüm olur. Devlet için bütün vatandaşları ‘birinci sınıf’ insan kategorisinde olmalıdır.

‘İzm’ler; herkesi kendine benzetme güdüsü içerisindedirler. Onun için kendi görüş ve düşüncesini paylaşmayan her görüş ‘öteki’ kategorisindedir. “Sizi, ‘biz’ olarak kabul edebilmemiz için, bizim kurallarımızı kabul etmeniz şartı vardır” yaklaşımı tam bir antidemokratik yaklaşımdır.

İzm’ler, ırkçılık akımları aynı menfi düşünceden beslenmektedir.

Bu, toplum olma mantığını kavrayamamak değil de nedir?

Toplumlar için vazgeçilmez demokrasi ise, herkese hoşgörüyü ve adaletli davranmayı, toplum bilinciyle yaşamayı gerekli kılar. Onun için bu anlayışta olanlar, vatanda yaşayan herkes için, ‘hepimiz’ kavramını kullanabilirler. Zira bu hepimiz kavramının içinde, her bireyin inancı, hakkı ve hukuku, kimseyi rahatsız etmeden istediği gibi yaşama serbestisi, her birey gibi eşitlik içerisinde muamele görmesi bulunmaktadır.

İnançlarda ‘biz’ ve ‘onlar’; toplumda ise; sadece ‘hepimiz’ kavramı geçerlidir.

02.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.11.2006) - Güçlü ve zayıf yönler

  (18.11.2006) - Yorumunuz, içinde bulunduğunuz şartlara bağlıdır

  (11.11.2006) - Kendinize yardımcı olun!

  (04.11.2006) - Çocuk yetiştirenlerin dikkatine...

  (31.10.2006) - “Bana yardım edin” mesajı

  (21.10.2006) - Hayat ‘onlar’la anlamlı

  (14.10.2006) - Belirleyiciler

  (07.10.2006) - Gideceğin yere ‘ümit’ de götür

  (30.09.2006) - İslâmiyet zaten ‘insaniyeti’ de içerir

  (23.09.2006) - Ayılma zamanı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004