Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hasan GÜNEŞ

Köprü ve Papa



Batı basını, Papa’nın ziyaretinde daha çok “köprü” rolüne dikkat çekti. Öncelikli görevi Ortodoks dünyası ile Katolikler arasında bir köprü kurmak ve bazı konularda ittifak sağlamaktı.

Aslında papa köprü yapıcı demek. Batı basının özellikle kullanmayı tercih ettiği papa için “pontiff” ifadesi Latince’de; Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren kullanılmakta olan “Allah ile kul arasında bir köprü” mânâsındadır. Anlaşılan eski Roma’daki bâtıl anlayış bir şekilde devam etmiş, Roma kendi elbisesini Hıristiyanlığa bu şekilde giydirmiş.

Vazifesi köprü kurmak olan Papa, Almanya’daki o meşhur konuşmasında, aralarında bin yıldır devam eden husumeti kaldırmak ve ittifak yapmak için

Doğu Roma’ya iltifat ederek köprü kurmaya çalışırken, İslâm dünyası ile köprüleri yıkıyordu. Şimdi bir taraftan yeni köprüler kurmaya çalışırken yıktıklarını da tamir etmeye çalışıyor.

Bilindiği gibi Doğu ile Batı kiliseleri arasındaki mücadele haçlı savaşları ile zirveye çıkmıştı. Zulüm, tabiatı icabı en sonunda âlet olanları, destekleyenleri ve seyirci kalanları da içine almıştı. Haçlılar İslâm dünyasını yağmaladıktan sonra İstanbul ile birlikte Ortadoğu’daki Ortodoks kiliselerini da yağmalamıştı. Daha önceden İslâm hakimiyetinde her türlü hakka sahip olarak yaşayan Hıristiyanlar gördükleri zulüm ile, İslâm’ın değerini hakkıyla takdir etmek durumunda kalmışlar ve büyük çoğunluğu özellikle Arapça konuşanlar İslâmiyet’i seçmişlerdi.

Aralarındaki husumet Doğu Roma yıkıldıktan sonra da devam etti. Doğu Roma’nın yıkılmasından asırlar sonra, eskiden hiç kullanılmayan “Bizans imparatorluğu” tabiri icad edildi. Maksat, Roma ile hiç bir ilişkisi olmayan Yunanlılara hisse çıkarmak bir yandan da eski kavganın devamı olarak farklılığı vurgulamak içindi.

Almanların müttefik olduğunu ihmal ederek son haçlı savaşı denilen Birinci Dünya Savaşı da öncekiler gibi Ortodoks dünyası için felâketle sonuçlanmıştır. Batı, önce doğu Hıristiyanlarını kışkırtarak âlet etmiş daha sonra da, bir taşla iki kuş vurarak dünya hakimiyetinde iki engel olarak gördüğü patrikhane ve hilafeti fiilen yok etme karşılığında yeni ittifaklara girmiştir.

Aslında “hedefi menfaat” olarak bilen Batı medeniyeti açısından bakıldığında burada garipsenecek bir durum yok. Garipsenecek olan durum bunca tecrübeye rağmen hâlâ batıdan bir şeyler ümid eden doğu Hıristiyanlarının durumudur.

Köprü olmak hususunda tarih boyunca bu kadar bariz hatalar yapan bir makamın, dindar Hıristiyanlar ile Yaratıcı arasında nasıl bir köprü kurabildikleri de merak konusu olsa gerek. Gerçekte, bir çok iptidaî ritüelin bulunduğu, teslis gibi akla ve semavî bir dinin tabiatına mugayir, haç gibi idol haline getirilmiş sembollerin bulunduğu bir din için büyük köprüler olmadan hareket etmek mümkün olmasa gerek. Yine ortaçağ gibi, toplumların parasıyla-puluyla akıllarını yöneticilerin ceplerine koyduğu bir dönem için köprü vazifesi bir derece kolay olabilirdi.

Bu gün modern toplum, bürokrasi duvarlarının arkasındaki halkın arzu ve isteklerine kısmen kör ve sağır devlet ile arasındakileri kaldırıp, duvarları yıkıp köprü başındakileri kaldırıp bizzat söz sahibi olduğu bir dönemde diğer şartların da değişmesi kaçınılmaz. Kişinin “kalbi ile arasındakini bilen” bir Allah’a inanan Müslüman bir aracıya ihtiyaç duymuyor. Kişiye şah damarından daha yakın bir Allah’a ibadet etmek için neden aracılara ve vesileye ihtiyaç duysun. Risale-i Nur’da ifade edildiği gibi “İslâm, imamı kabul; vesileyi reddeder.”

Batı nasıl ortaçağ rejimlerini ayakta tutamadı ise, fertler ile yaratıcısı arasına ruhban sınıfını koyan sistemleri de uzun süre ayakta tutması zor. İnşallah tabiî mecrası olan İslâma inkilab edecektir.

Aslında papaların İslâm dünyasını özellikle Türkiye’yi her ziyareti hem devlet açısından, hem de halk açısından şaşırtıcı olmuştur. Devletin, Müslüman din adamlarına göstermekten kaçındığı hürmet ve itibarı Papa’ya göstermek zorunda kalması devlet açısından üzücü bir durum. Boşluk kabul etmeyen bir hayat ve kaderin garip bir cilvesi.

Halk için şaşırtıcı olanı ise, her ziyarette “Batı dini terk ettiği için kalkındı” ezberinin büyük bir yanlış olduğunun fark edilmesidir. İnşallah bu hadise, devletiyle milletiyle manevî değerlerimize daha çok sahip çıkmamıza vesile olur.

05.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (27.11.2006) - Gurur ve hortum

  (22.11.2006) - Adriyatik’ten Çin Seddine

  (14.11.2006) - Ölüm ve nasihat

  (28.10.2006) - Dayanışma ve bağımsızlık

  (22.10.2006) - Bir Ramazanı daha uğurlarken

  (14.10.2006) - Öldürülenler ve yaşatılanlar

  (07.10.2006) - Yok olacak canavarlar

  (30.09.2006) - Ramazan ve benlik

  (23.09.2006) - Yanlış taraftaki Papa

  (16.09.2006) - Kısa bir misafirlik

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004