Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

İletişim

İçinde yaşadığımız zaman diliminde iletişim yoluyla verilen ve medya kanallarıyla milyarlara ulaştırılan haber ve bilgiler, kitlelerin neyle uğraşacağını veya meşgul edileceğini belirliyor. Buna bir profesyonel, bir de amatör örnek vermek istiyorum.

Profesyonel örnek: Amerikanın Irak’a girmesinin en büyük müsebbiplerinden ve şimdi Dünya Bankasının patronu olan Mr. Paul Wolfowitz, Edirne’de Selimiye Cami’nde yani Sinan’ın “ustalık eserim” dediği bir mekânda iki ayağındaki çorapların deliği ile birlikte bir görüntü veriyor.

Birden öyle sevimli(!) bir görüntü oluyor ki, birkaç gün önce Irak için bile bir rekor olan bir günde yüzlerce kişinin ölümü gerçekleşmiş iken, böyle bir şirinlik(!) gösterisi tüm Türk ve dünya medyası kanalı ile gündem saptırması gerçekleşiyor.

Arkasından alış verişe çıkan adamcağızın üzerinden yeterli para çıkmayınca yanındakilerden borç alışı içimi parçaladı(!) desem yalan olur. Bu beyefendinin maaşının 2006 Dünya Bankası raporuna göre 391 bin dolar olduğunu bazı gazetelerden okuduğumda ilk cümledeki kanaatim biraz daha pekişti.

Birden kendimi yokladım bu paraya yön veren, üçüncü dünya ülkeleri üzerinde yardım ve projeleri Demoklesin kılıcı gibi sallanan bu adamın bize “bizim Paul” gibi hissettirilmeye çalışıldığını ve Irak’ta ölen 650 bin kişinin kendi gündemimde gerilere düşürülür gibi olduğunu irkilerek fark ettim.

Dünya Bankası, IMF gibi kurumlar veya başlarındaki insanlar bizim dostlarımız değil, ortaklarımız olduklarını bilmek ve o şekilde değer vermek gerekiyor.

Amatör örnek: Hrant Dink cinayeti ile tüm Türkiye’nin tanıdığı Ogün Samast’ın Türk bayrağı önünde çekilen fotoğrafı tek başına belki bir garabet olmayabilir fakat, orada bulunanların eline bayrak vermesi, “şöyle daha yakışıklı çıkıyorsun”, arka panoda “vatan toprağı kutsaldır” yazısı önünde “vatan kurtaran aslan” altbilinciyle “bir nevi misafir edilmesi” çok enteresan bir hal arz ediyor.

Bu hal öyle bir hal ki, Anadolu’da askere uğurlanan delikanlılara söylenen bir söz ve ardından çekilen hatıra fotoğraflarını hatırlatıyor. Söz; “Her koyunun kuzusu kurban olmaz, her ananın yiğidi asker olmaz” denilir ve otobüse bindirilmeden önce toplu halde fotoğraf çektirilir.

Polis ve jandarma görevlileri tarafından emniyette Samast’a sanık olmasının ötesinde bir şekilde “delikanlı misafir”(!) uygulaması yapılıyor.

Bir zaman sonra Samast’ın bayraklı fotoğraflarının,—şimdi çok tartışmalı da olsa—üzerlerindeki paçavralarla ve bir uçak önünde çekilmiş fotoğrafları sebebi ile kahramanlık destanları düzülen, kimlikleri, Türk bile olmayan iki kişinin fotoğrafları gibi fotoğrafların kahve köşelerini süslemesi içten bile değil.

Halbuki bildiğim kadar, Samast TUBİTAK bilim ödülü almış olmadığı gibi, ÖSS birincisi de değil. Yani, ortada medar-ı iftihar bir durumu yok. İletişim ile insanların algılamaları etki altına ve bir nev'î hipnotize edilerek olayların istikameti değiştiriliyor. 650 bin kişinin vebalini taşıyan bir zümreyi, hastalara yardım yapan kurumların başında ve delik çoraplarla şirinlik yaparken gösterebilirken; sivri dilli olmasına rağmen bu ülke için gerçek bir değer olan bir gazeteciyi öldürmekten sanık, yeni yetmeyi vatan kurtarmış aslan gibi ilân edilmeye hazırlanıyor/çalışılıyor.

Gören gözlerin, duyan kulakların, hisseden kalplerin ve titreyen vicdanların bu senaryoyu tasdik etmesi, kabul etmesi mümkün mü?

[email protected]

Emin Talha KARAMUSA

05.02.2007


Dayatma kültürü

Dört rektörün Atatürkçü Düşünce Derneğine (ADD) üye olması ve bunun o üniversitelerde akademik gelişim açısından yapacağı zararlı etki, gazeteci yazar Taha Akyol’u haklı olarak endişelendirmiş.

Söz konusu durum, sivilleşme ve demokrasisini geliştirmiş ülkelerde cereyan etse üzerinde bile durulmazdı. Fakat bizim gibi ülkelerde ise sorun tam da bu noktada başlıyor: Dayatma kültürü.

Bu kültür, bazı insanların sadece kendi doğru bildiklerini nazara almaları ve üstelik bunları başkalarına zorla kabul ettirme anlayışıdır. Bu dayatma kültürünün sadece lokal bir kesimde değil, toplum ve devletin çoğu katmanında yaygın olduğu da ayrı bir gerçektir.

Her olaya tek bir perspektiften bakıp, değişik bakış açılarının da olabileceği gerçeğini göz ardı eden antidemokratik bir tavrın nelere mal olduğunun örnekleri ülkemizde sık sık karşımıza çıkmaktadır. Eskilerin deyimiyle “Ağyarına mani, etrafına cami” bir değerlendirme yerine o anki ezberimize göre hareket edip, sonra da bunların zararlı etkilerini iliklerimize kadar hissetmiyor muyuz?

Halbuki bir olay, bir konu veya problem değişik perspektiflerden farklı şekillerde ele alınıp değerlendirilebilir. Sonuçta ortak akıl çerçevesinde makul bir çözüm bulunur.

Doğru bildiğimiz düşüncemizi başkasına dayatmak yerine, başkalarındaki doğruları da kendi düşünce alanımıza alarak sahiplenmek, böylece daha kucaklayıcı bir tavır geliştirmek fena mı olur? Dünyanın en zeki yalancısı dahi sürekli yalan konuşamazmış. Yalan konuşmadığı zamanlardaki doğrularını kabul etmemek olur mu?

Ezberlerin bozulmadığı ve üstelik dayatılmak istendiği bir iklimde, ne demokratikleşme, ne sivilleşme ne de doğru dürüst bir sosyal yaşamın şekillenmediği konusunda sanırım toplumumuz yeterince deneyim kazandı.

O halde çözüm yine toplumun kendisinde aranmalıdır. Dayatma kültürü yerine, kimden gelirse gelsin araştırmaya dayalı ‘doğruları kabul kültürü’nü sivil toplum olarak geliştirebilmeliyiz.

Bunu her zaman vurgulamalı ve temel değer olarak kabullenebilmeliyiz. Hiç kimseye bırakınız yanlış bildikleri doğrularını, mutlak doğruyu dahi dayatma hakkı verilmemiştir.

Böylesi bir demokratik iklimde, değil dört rektörün daha da fazlasının ADD’ye üye olması, kimseyi bu kadar endişelendirmezdi.

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

05.02.2007


Öğretmene ‘hak arama delisi’ raporu

Türkiye, hakkını arayan öğretmene deli raporu verilmesine de şahit oldu. Yeni anne olan Fidan öğretmenin, kanunun kendisine verdiği annelik hakkını kullanmak için giriştiği mücadele sonrasında başına gelmeyen kalmadı. İşte Türkiye’ye özgü bir haber:

Türk hukuk literatürü genç bir öğretmenin doğum sonrası süt izni alabilmek için verdiği mücadelenin sonunda “Hak arama deliliği” yani Perseküsyon Tipi akıl hastalığıyla tanıştı.

Literatüre giren ilginç olay, Fidan Küçük’ün üç yıl önce bir kız çocuğu dünyaya getirmesiyle başladı. 2004 yılının Temmuz ayında doğum yapan sınıf öğretmeni Fidan Küçük, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 104’üncü maddesine göre günde 1.5 saat süt iznini kullanmak istediğini dile getirdi.

Ancak görev yaptığı Beylerbeyi Kirazlı İlköğretim Okulu yöneticileri tarafından keyfi biçimde engellendiğini iddia ederek hukuk savaşı başlattı. Keyfi, kanunsuz ve zorba eylemlere başvurduğu okul yöneticileri hakkında dâvâ açan Küçük, kendisine uygulanan maaş kesme ve sicil cezaları için Millî Eğitim Bakanlığı aleyhinde de şikâyette bulundu.

Eşi tarafından terk edilen Fidan Küçük, Okul Müdürü Adnan Şahin’in açtığı darp davası sonucu akıl sağlığının belirlenmesi için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yatırıldı. 18 günlük müşahadenin ardından IQ’su 119 çıkan genç kadına hak arama ve perseküsyon tipi paronoid bozukluk teşhisi konarak vasi tayini istendi.

05.02.2007


AB, halka açık yerlerde sigara içilmesini yasaklıyor

AB Sağlık ve Tüketici Haklarının Korunmasından sorumlu üyesi Markos Kyprianou yaptığı açıklamada “sigarasız bir Avrupa” için Avrupa Birliği çapında sigara içilmesi yasağının adapte edildiğini görmek istediğini belirtti.

Avrupa Komisyonu’na göre sigara, Avrupa Birliği’ndeki sakınılabilinir ölüme yol açan tek ve en büyük sebebi oluşturuyor. Yaklaşık 650 bin kişi her yıl sigara yüzünden, 79 bin yetişkin ise pasif içicilikten ölüyor. Sigaranın getirdiği ekonomik yüke bakıldığında ise, son yapılan araştırmalara göre sigarayla ilgili ortaya çıkan hastalıkların tedavisinde, 25 üye ülkede 98 ile 138 milyar Euro arasında yapılan harcama yapılırken bu harcamalar her ülkenin GSYİH’nın yüzde 1 ile yüzde 1,4’ünü oluşturuyor.

AB üye ülkeleri, bağlayıcı olmayan önergeler ve tavsiye kararlarıyla, pasif içiciler için kapsamlı bir koruma sağlamaya çağrılıyor. Buna ek olarak, mesleki sağlık ve güvenlik direktiflerinde, çalışma alanlarında sigara içilmesini yasaklayan uygulamalar getiriliyor.

Avrupa Komisyonu, 2004-2010 Çevre ve Sağlık Eylem Planı’nda, idari kurumları ve insan sağlığını koruma derneklerini “sigarasız bir Avrupa” amacı için çalışmaya teşvik etmeyi hedeflemişti. Avrupa Birliği’nin 25 üye ülkesindeki vatandaşlara sigaraya karşı tutumlarının sorulduğu Eurobarometre’de, vatandaşların üçte dördünün sigaranın pasif içicilerin sağlığı açısından tehdit oluşturduğunun bilincinde olduğu ve sigarayı yasaklayıcı politikaların vatandaşların büyük kısmında destek gördüğü ortaya çıktı.

Vatandaşların yüzde 86’sı çalışma alanlarında, yüzde 84’ü ise halka açık kapalı alanlarda sigara içilmesinin yasaklanmasını desteklediğini belirtti. Ayrıca barlarda içilmesinin yasaklanmasını destekleyenler yüzde 61, restoranlarda yasaklanmasını isteyenlerin oranının ise yüzde 77 olduğu görüldü.

Yakın zamana kadar, AB’ye üye ülkeler tarafından benimsenen politikalar daha çok fiyat ve vergilendirmedeki artışlar üzerinde yoğunlaşmıştı. Bazı ülkeler ise son yıllarda, özellikle sigara içiminin pasif içiciler üzerindeki etkilerini en aza indirgemek için sigarasız çevre üzerine kanunlar çıkartmaya başladılar. 2004 yılının Mart ayında, İrlanda, ülke çapındaki barlarda, restoranlarda ve kapalı çalışma alanlarında sigara içilmesini yasaklayan ilk ülke oldu.

05.02.2007


MAZLUMDER’den “haklarımız” semineri

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Kocaeli Şubesi, gündelik hayatda karşılaşılan hak ihlâlleri karşısında bilinçlendirme amacıyla isteyen kişi ve kurumlara istedikleri mekânda seminerler veriyor.

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi verdiği hak eğitimi seminerlerinde “Anayasa, yasa, yönetmelik, genelge, hayatın her anına etki eden yasal mevzuat sistematiğinin pratik yanlarını öğretmeyi hedefliyor.

MAZLUMDER’in örnek verdiği durumlarsa şöyle:

“Kişiler gözaltında en fazla 24 saat tutulabilir. Gözaltında avukat tutma hakkı var. Ev ve iş yerlerine polis ancak hâkim kararı ile girebilir. Çocukların, ailelerin kendi dini, inancı veya felsefesi doğrultusunda eğitim alma hakkına devlet saygı göstermek zorunda. “Özel hayatın gizliliği esas olmak zorunda. Her resmî kurum aldığı dilekçeyi almak ve cevaplamak zorunda. Herkes önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip. Dernek kurma izne tabi değil.” Seminer talep etmek için irtibat numarası: 0262 322 16 29.

05.02.2007


Yeşil Kutu Projesi

REC, Kuş Araştırmaları Derneği ve Doğa Derneğinin ortaklığı ve katılımında, Millî Eğitim Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları, ilgili bir çok kurum, kuruluş ve kişilerle birlikte gerçekleştirilen Yeşil Kutu Projesi başlıyor.

Öğrenci, öğretmen ve toplumun diğer üyelerinin çevre bilincini arttırmak hedefiyle başlayan projenin amaçları arasında öğretmen, öğrenci ve toplumun diğer üyelerinin yerel ve küresel sürdürebilir kalkınma konularıyla ilgili olarak çevre bilincini artırmak.

Yeşil Kutu nedir? Eğitim paketi, öğretmenler için: ders planları içeren bir elkitabı, öğrenciler için: bilgi ve çalışma dokümanları, ikilem oyunu, video kaset ve CD-Rom’dan oluşmaktadır.

2007-2008 öğretim yılında okullarda kullanılmaya başlanacak olan ve 10-14 yaş grubu ilköğretim öğrencilerine yönelik olarak tasarlanan Yeşil Kutu, kapsadığı konulara ilişkin olarak öğrencileri birer bilgi deposu haline çevirmek yerine özel hayatlarında ve toplum genelinde temel bazı değerlerin ve davranış biçimlerinin gelişmesini sağlamak amacını taşımaktadır. Bu sebeple, ders programında ayrı bir ders olarak yer almak yerine, Yeşil Kutu eğitimcilerin varolan her derste çevreyle ilgili bir bağlantı kurmalarını sağlayıp öğrencileriyle karşılıklı olarak çözümler geliştirmelerini sağlayacak biçimde tasarlanmıştır.

Daha fazla bilgi için: http://www.rec.org.tr/sayfa.asp?id=65

05.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004