Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Radyonun “farkı”na varın…

Kimi zaman teselli eden, kimi zaman kahkahalarla güldüren bir dosttur radyo… Ev işi yapan hanımlara, iş yerlerinde çalışanlara, ders arasında öğrencilere, trafiğe takılanlara, kısacası herkese, her yerde, her an ulaşabilen bir haber, bilgi ve eğlence kaynağıdır…

Artık, evin baş köşesinde duran transistorlu radyolardan çok daha küçük; çantamıza, cebimize sığacak boyutlarda radyolar mevcut. Hatta, cep telefonlarının ek bir özelliği olarak, hemen hepimiz yanımızda radyolarımızı da taşıyoruz. Diğer iletişim araçlarından çok daha eski bir teknoloji olmasına rağmen, radyoların hâlâ popülerliğini yitirmemesi de, kolay taşınabilir ve ulaşılabilir olmasından herhalde… Araştırmalar da, radyoların özellikle gençler açısından popülerliğini yitirmediğini gösteriyor; 12 yaş üstündekilerin yüzde 63’ü radyo dinliyor, günlük dinleme ortalaması ise 1,5 saat… (Radyo İzleme ve Araştırma Kurumu)

Sesle kurulan yeni bir dünya

Radyonun araçsal özelliklerine baktığımızda, temelde yalnızca “ses”in olduğunu görüyoruz. Farklı müzik, söz ve efektlerle bir çok program yapılıyor radyoda. Aslında son derece kısıtlı gibi görünse de, diğer tüm iletişim araçlarından çok daha özgür bir dünya sunuyor dinleyiciye. Hayal vasıtasıyla, düşünsel görüntüler oluşturuyor. Böylece her dinleyici yalnızca kendisine ait bir dünyanın içine giriyor radyo dinlerken.

Öte yandan, dinleyici radyo dinlerken, bir yandan da başka bir işle uğraşabiliyor. Radyo, televizyon gibi kendisine bakılmasını gerektirmiyor.

Programcı açısından da hem zor, hem kolay bir araç radyo… Elinde yalnızca müzik ve söz olan radyocu, bu malzemeyle farklı programlar yapmak ve dinleyicinin ilgisini çekmek durumunda. Ancak, bir radyo programının, televizyon programına veya sinema filmine göre çok daha kolay yapıldığı da bir gerçek.

Dünden bugüne radyo

1900’lü yılların başında ilk profesyonel radyo yayınları Amerika’da başlamış ve diğer ülkelere yayılmıştı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı yıllarında, siyasî propaganda amaçlı kullanıldı.

Daha sonra yayınlarında kültür- san’at, edebiyat, müzik içeriğine döndü. Bunda, şüphesiz radyonun “politika üzerindeki etkin gücünü televizyona kaptırmasının” (Ekmekçi: 2005) payı var.

Ülkemizde ise, radyo yayınları 1927 yılında başladı. “Dönemin şartları düşünüldüğünde, okuryazarlıktan bağımsız olarak dinleyicilere ulaşabilen radyoculuk, hayati bir iletişim kanalı olarak değerlendiril(di). Nitekim ilk günlerden itibaren inkılâpçı atmosfere uygun şekilde batılılaşma/modernleşme içerikli bir yayın akışı ortaya konmuş, bu, uzun yıllar boyunca muhafaza edilmiştir. Tek parti döneminde olduğu gibi, çok partili hayata geçildikten sonra iktidara gelen DP döneminde de radyo yayınları üzerinde iktidar etkili olmuştur.” (Bostancı:2005)

1990’lara geldiğimizde TRT tekeli kırılarak, özel radyolar yayın hayatına başladı. 1990’ların “Her kesime hitap ederek kısa sürede cazibe merkezi haline gelen radyoların önü, 1993’te alınan bir kararla kesildi. Yasal olmadıkları gerekçesiyle yayın yasağı getirilmesi, halkın özel radyoları ne kadar sevdiğini ortaya çıkardı bir anda. İnsanlar, “Radyomu istiyorum” kampanyası düzenledi, araçlarına “siyah kurdele” bağladı. Kararı protesto edenler arasında dönemin başbakanı Tansu Çiller bile vardı. Nihayet, bu yanlıştan dönüldü ve özel radyolar yeniden dinleyicileriyle buluştu.” (Özcan:2005)

Bundan sonra, bir çok radyo kanalı birbiri ardına açılmaya başladı. Şu anda, Türkiye’de 949’u yerel, 102’si bölgesel ve 36’sı da ulusal olmak üzere toplam 1087 radyo yayın yapıyor. Ulusal kanallar daha çok, medya holdinglerinin bünyesinde yer alıyor. Bu yüzden ticarî amaçlar daha ön planda. Radyolar, adeta ekstra bir kazanç kapısı gibi. Bazı dini kanalları ve tematik haber kanallarını bunlardan ayrı tutabiliriz. Öte yandan, yerel ve bölgesel kanallar; ticarî olabildikleri gibi farklı siyasî, etnik veya dini görüşler çerçevesinde yayınlar da yapıyor.

Radyonun yıldızları

Nasıl televizyon yıldızları oluyorsa, radyolar da kendi yıldızlarını çıkarıyor. Radyo programlarının da müdavimleri ve programcıların geniş hayran kitleleri var. Üstelik radyodaki bu dinleyici-programcı ilişkisi, televizyondan çok daha samîmî. Televizyonun, sözü ve fikri öldüren “görüntü” bombardımanı radyoda yok. Dinleyiciler sadece sesini duydukları birine hayran oluyorlar.

Yeni yayıncılık anlayışı

Özel kanalların açılmasıyla radyo yayıncılığı anlayışında ciddî bir değişim yaşadı. Geçmişte başlıca haber, bilgi ve kültür kaynağı olan radyo, giderek bir “müzik kutusu”na dönüştü. Şu anda, oldukça popüler olan radyo kanallarında; programların çoğu, eşe dosta armağan edilen istek şarkılarla veya canlı telefon bağlantılarıyla gerçekleştirilen “geyik muhabbetleri”yle dolduruluyor. Daha çok mizah programları rağbet görüyor. Ancak, bu tür programlarda da esprilerin dozu iyi ayarlanamadığından, televizyondaki görsel müstehcenlik, radyoda işitsel bir hal alıyor.

Radyo sahipleri ise, bu tür programlar yapması için eğitimli eleman yerine, eşe dosta iş imkânı sağlamayı tercih ediyor. Bu da radyoculuk mesleğinin – ki bu sorun televizyon için de geçerlidir – kalitesini yitirmesine sebep oluyor.

Dinleyiciler radyoyu daha çok müzik dinlemek için kullanıyorlar. Ancak, radyonun yalnızca bu yönde kullanımı, araçsal avantajından kaynaklanan ulaşılabilirliğinin boşa gitmesi demek. Oysa, farklı haber, bilgi, kültür, sanat programlarıyla bir çok insana hizmet ve-rilebilir.

Gerçi, yeni teknolojiler radyoyu bu yöne doğru ister istemez yönlendiriyor. Mp3ler artık sınırsız müzik dinleme imkânını sunuyor. İki şarkı arası laf kalabalığı yapan “dj”leri dinlemek istemeyenler, mp3 player veya iPodlara yöneliyor. Bu durum, radyoların, dinleyicinin ilgisini çekecek sağlam bir içeriğe sahip programların yapılmasını teşvik ediyor. Elbette, radyocunun bu içeriği hazırlayabilecek ve sunabilecek eğitime ve birikime sahip olması gerektiği de anlaşılıyor.

Tercih sizin…

Dediğimiz gibi, şu anda binlerce radyo, yayınlarını sürdürüyor. Yani, binlerce seçeneğe sahibiz. Bunların içinde; radyonun sahip olduğu sihirli gücün bilincinde olup, bu gücü değerlerimizin korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında kullanan bir çok radyo kanalı da mevcut. Hayatın olağan akışı içinde yaptığımız bir çok faaliyetle eş zamanlı olarak, radyo, birikimimizi artırıcı bir çok bilgi ve değerleri kulağımıza fısıldayabilir…

(Genç Yaklaşım, Şubat-2007

sayısından alınmıştır)

Kaynaklar:

1. Bostancı, Naci, Radyo Yayıncılığının Değişen Rolü, Radyoskop Dergisi, 2005, Sayı:1

2. Ekmekçi, Hasan, Radyo Eski Günlerini Arıyor, Radyoskop Dergisi, 2005, Sayı:1

3. Özcan, Zafer, Radyomu Seviyorum, Aksiyon Dergisi, 2005, Sayı:568

4. www.radyocuyuz.com, makaleler

[email protected]

Ayşe ÇAĞLAYAN

20.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004