Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Saidlerin farklı içtihadı



Şanlıurfa'dan Abdullah Ünyıl isimli okuyucumuz, Bediüzzaman Said Nursî'ye ait Tarihçe–i Hayat isimli eserinin Barla hayatı bölümünün hemen başındaki ilk paragrafta Üstad Bediüzzaman'a mektup yazdığı zikredilen "bir zât"ın kim olduğunu soruyor ve bu hususla ilgili ayrıca mâlumat istiyor.

Önce ilgili paragrafı birlikte okuyalım: "Van’da, mezkûr mağarada yaşamakta iken, Şark'ta ihtilâl ve isyan hareketleri oluyor. 'Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir' diyerek, yardım isteyen bir zâtın mektubuna, 'Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir' diye cevap gönderiyor." (Tarihçe–i Hayat, s. 135.)

Burada, Üstad Bediüzzaman'ın cevap gönderdiği mektup sahibi zatın Şeyh Said olduğunda şek ve şüphe yoktur. Tahlil edildiğinde, Tarihçe–i Hayat'taki konuyla alâkalı bütün bilgiler aynı gerçeğe işaret ettiği gibi, daha başka kaynaklar da aynı noktaya bâriz şekilde parmak basıyor.

Meselâ, 1947 senesinde (hem Osmanlıca, hem de Latince) teksir edilen Asa–yı Musa isimli eserde yer alan İnebolu'lu Nur Talebesi Selahaddin Çelebi'nin "Üstadımızın tercüme–i haline kısacık bir nazar"ı bu kaynaklardan sadece biridir. Zira, burada alenen isim zikrediliyor.

Söz konusu kaynakta "İnebolu havalisindeki umum Nur Şâkirdleri nâmına, Selahaddin'in, Üstadımızın Tarihçe–i Hayat'ından çıkardığı bir kısacık hülâsanın bir parçasıdır" denilerek, devamında aynen şu ifadelere yer veriliyor:

"Şark isyanında Şeyh Said ve askerleri, Üstadımız Bediüzzaman'ı Şark'taki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake dâvet ettikleri zaman, cevaben demiş: 'Yaptığınız mücadele, kardaşı kardaşa öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü, Türk milleti bin senedir İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda binlerle şehid vermiş ve binlerle velî yetiştirmiştir. Binâenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem' diyerek, hem red cevabı vermiş, hem de mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir." (Adı geçen teksir nüsha, s. 275.)

Yukarıda sayfa numarası verdiğimiz her iki kaynakta geçen ifadeler de bilmânâ aynıdır. Aralarında hiçbir farklılık, hiçbir zıddiyet yoktur.

Tıpkı, Üstad Bediüzzaman'ın 1913'teki Şeyh Selim'in başını çektiği "neticesiz Bitlis vak'ası"yla ilgili olarak sarf ettiği sözlerinin de aynı mânâda olması gibi.

* * *

1925 yılı Haziran ayı sonlarında Diyarbakır'da idam edilen Şeyh Said, lâkabından da anlaşıldığı gibi, Şeyh ve müridleri olan bir zât idi. Nakşibendi tarîkatının bölgedeki halifesiydi. Aynı zamanda âlim olup binlerle talebeleri ve müritleri vardı.

Dolayısıyla, kuvvetli dinî itikad sahibi ve bölgede mânevî lider pozisyonunda bir şahsiyet idi.

Yeni Türkiye'nin Avrupalaşması karşısında hiddete gelen Şeyh Said, mevcut rejime karşı şiddeti de içine alan bir muhalefet hareketinin başına geçti.

Aynı tarihlerde, hiç şüphesiz Üstad Bediüzaman da rejim muhalifi idi. Ancak, Bediüzzaman'ın muhalefeti fiilî ve siyasî değil, müsbet harekete dayanan fikrî ve ilmî bir karakter arz ediyordu.

Üstad Bediüzzaman, kendi içtihadına göre bu müsbet metotla ve uzun vadeli bir hizmet tarzı ile yoluna devam ederken, Şeyh Said ise, silâhlı bir kıyâmı kaçınılmaz bir yol olarak gören farklı bir içtihadı tercih etti.

Nitekim, aynı içtihadın bir gereği olarak Şark Vilâyetlerinde nüfûz ve kuvvet sahibi olarak bilinen hemen bütün ileri gelenlere "dinî fetvâ"yı da ihtivâ eden bir dâvetnâme gönderdi.

İşte, "Kıyâma dâvet" mahiyetine bürünen ve aslı Arapça olan o mektubun Türkçe sûreti: "Kurulduğu günden beri din–i mübin–i Ahmedî'nin (sav) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur'ân'ın ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife–i İslâmı (Abdülmecid Efendi) sürdükleri için, gayr–ı meşrû olan bu idarenin yıkılmasının, bütün İslâmlar üzerinde farzdır. Cumhuriyetin başında olanların ve Cumhuriyete tâbi olanların mal ve canlarının Şeriat–ı Garrâ–ı Ahmediye'ye göre helâl olduğu, birçok ulemâ ve meşâyihin istişaresiyle kararlaştırılmıştır." (Bkz: M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli eseri.)

* * *

Demek ki, Şeyh Said ile Said Nursî arasında pek mühim bir "içtihat farkı" vardır. Biri kılıçla harb ederken, diğeri kalemle tenvir ve irşad yolunu seçmiş.

Ayrıca, Üstad Bediüzzaman'ın içtihadına göre, dahilde kuvvet kullanılmaz. Kuvvet kullanıldığında ise, mâsum canların yanması ve kardeş kanının akıtılması kaçınılmaz olacaktır. Buna ise, din–i İslâm cevaz vermez.

Netice–i kelâm: Şeyh Said, kılçla harbetti ve kaybetti. Kalemle cihad eden Üstad Bediüzzaman ise, milyonların imanını kurtarmaya hizmet etti.

GÜNÜN TARİHİ 09 Mart 1919

İngilizler, Anadolu'yu kıskaca alıyor

İstanbul'daki işgal politikalarını sertleştiren İngilizler, Anadolu'nun muhtelif bölgelerine asker çıkararak diğer şehirleri de işgale başladı.

İngilizleri Fransızlar ve İtalyanlar takip etti.

Fransızlar, 8 Mart 1919 günü Zonguldak ve Ereğli'yi işgal ederken, İngilizler de Antep'te bildiri dağıtarak halkın elinde bulunan bütün silâhların teslim edilmesini istedi.

İngilizler, bir gün sonra ise Samsun'a 200 kadar asker çıkardı. Şehri işgal eden bu askeri birliğin bir bölümü Merzifon'a doğru harekete geçti.

Bölgedeki Müslüman ahalinin galeyana gelmesine yol açan bu durum, özellikle Merzifon'daki Rum ve Ermeni kesim tarafından sevinç gösterileri ile karşılandı.

* * *

Anadolu'daki işgal hareketinin başını, İngiliz birlikleri çekiyordu. Tıpkı İstanbul'da olduğu gibi...

İşgal güçleri, bu yaptıklarını 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi şartlarına bağlıyordu.

Oysa, o antlaşmanın metinleri arasında herhangi bir yeri "işgal etme" maddesi yoktu. Sadece "güvenliği sağlama" gerekçesi vardı.

Zaten, yapılan işgallere de bu gerekçenin kılıfı geçiriliyordu.

09.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (08.03.2007) - İç göç derdimiz

  (07.03.2007) - Evren'in iki yönü ve ikiyüzlü yaklaşımlar

  (06.03.2007) - Yerinden yönetim

  (05.03.2007) - Devrimci Demokrat Netekim Paşa (DDNP)

  (03.03.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (11)

  (02.03.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (10)

  (01.03.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (9)

  (28.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (8)

  (27.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (7)

  (26.02.2007) - Muhtelif konular

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004