Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Gösteriş toplumundan gösteri toplumuna...

Az gelişmiş ülkelerin tipik göstergesidir alayiş ve nümayişler. Yani şimdiki dille “gösteriler.” Hatta İngilizce kelimeyle “miting”ler. Son gösterilere ne AB’de ve ne de ABD’de rastlarsınız. Ülkemiz için artık yeni bir kavram üretebiliriz: “Miting vatandaşlığı.” Demokratik dilde aynı anlamda olmasa da kelime anlamı itibariyle “Tepkide birliktelik” diyelim haydi. Yok, yok bunlar uymadı. Biz en iyisi Guy Debord’un kaleme aldığı kitabının adını verelim bu mitinglere, uymasa da: Gösteri toplumu…

Bu mitingleri, hızla döndürdüğü-müzde klasik CHP renkleri görünüyor hemen. Adı da zaten önce “Cumhuri-yet” mitingi idi. Son Samsun mitingi-yle “Cumhuriyet Halk Partisi” mitingi oldu. Aslında bakarsanız biri bizi oyna-tıyor. Bir yandan sessiz yığınları örgütlü bir biçimde, “Bir daha bu iktidara oy verme!” baskısı altına almak, diğer yandan bu yığınların bir önceki seçimde desteğini almış olan iktidara gözdağı vermek gibi mesajlar var. Hoşgörüsüz olanlar çığırtkan olurlar. Mitinglerin arka planında, örgüt kültürü olanların yer aldığını anlamamak aptallık olur.

“Gösteri Toplumu” Guy Debord’un muhteşem tahliller içeren sosyolojik bir kitabı aslında. Kitaptan size söz edeceğim, lâkin şu “gösteri” kelimesine değinmek gerekiyor biraz. “Gösteri” kelimesinin “gösteriş” kelimesinin son harfinin düşmesiyle ortaya çıktığını sanıyorum. Bu şu anlama geliyor: Gösteri yapanların gösterişi engellenen insanlar olduğu; gösteriş imkânlarının elinden alınmasından ya da alınacağı korkusundan dolayı gösteride bulunduklarını varsayıyorum. Söz gelimi, iktidar nimetlerinden mahrum bırakılmak, menfaatlerin kısıtlanması, sosyal hayat biçimlerine (gösterişlerine) mü-dahale korkusu gibi... Kısacası gösteriş oyuncaklarının elden çıkmasıyla ya da çıkacak korkusuyla ortaya çıkan bir ağlama pozisyonudur gösteriler.

“Gösteri toplumu”na dönecek olursak durumumuz vahimdir. Bir tiyatro sahnesindeki oyun gibidir toplumların hayatı. İmajlar toplumsal ilişkinin tâ kendisi olmuştur. Siyasal söylemler oyunun bir parçasıdır. Kitleler ,ne istediğini tam bilemeden, onları yöneten örgütçü insanların itelemesiyle hareket ederler. Zahirde özgür olduklarını düşünseler de gerçekte birilerinin onları hareket ettirdiklerini çok az insan fark eder. Bediüzzaman’ın 100 yıl önceki deyimiyle “Müteharrik-i bizzat olmayan” toplumlardır gösteri toplumları. Yani harekete geçmesi kendiliğinden olmayan, başkaları tarafından harekete geçirilenler.

Gösteri toplumu aslında “merkez” odaklı bir seçmen kitlesini ifade etmesi gerekirken, bugünkü mitingleri örgütleyenlerin merkezde olduklarını iddia etmek saflık olur. Neyin merkezi? Solun mu? Sahi, Türkiye’de sol var mı? Şimdi kendilerine sol partiler diyenlerin eksenini Kemalizm oluşturuyor. Peki, Kemalizm bir sol mudur? Hayır. Türkiye tarihinde sol en çok Kemalistlerden, ya da Kemalizm adına icraat yapanlardan çekmiştir. Kemalizm, tanımı yapılamayan bir ideolojidir. Ne sol var içinde onun, ne de sağ. Onun için değil mi ki, uzun yıllardır milleti Kemalist ideoloji sahibi yapmaya çalışanların elinde sadece hava kaldı. Bediüzzaman da bu ülkede Kemalizm diye bir ideolojinin oturtulacak bir yerinin olmadığını, söz gelimi “Sağ İslâmiyet, sol komünistlik, ortası Nasraniyet denilebilir” şeklinde söz eder. “ Ne sağ ve ne de sol!” demek isteyenlerin orta yolu olan Kemalizm’e, hem de onu halka dikte edenler tarafından ’60, ’80 ve 28 Şubat darbeleriyle az acılı, biraz pişmiş ve sulandırılmış kimlik kazandırdılar.

Sağ seçmenin iktidara taşıdığı partilerden bunalan CHP zihniyeti, sözüm ona STK’larla toplumu sokaklara dökerek bir gösteri toplumu haline getirmek istiyor. Bu da söylenecek bir sözü olmayan, savunacak bir ideolojisi kalmayan, elinde yalnızca devlet rantı olan ve bunu da elinden kaptırmak istemeyen CHP zihniyetinin mümessillerinin son kozları olsa gerek. AB desteğiyle ciddî kroşeler alan hakim zihniyetin son devrenin de başlangıcı gibi, zorluklarla dolu olacağını bilmek gerekiyor.

B. Sait ÇİFTÇİ

22.05.2007


Staja başlamak için mezuniyeti beklemeyin

Öğrenciler, mezuniyet yaklaştıkça kendilerine uygun staj imkânlarını araştırmaya başlarlar. Bu süreç, gençler için stres, koşuşturma ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir hale dönüşebilmektedir. Staja başlamak için mezuniyeti beklemek doğru değildir. Üniversiteye adım atar atmaz, ilgilenilen alanda iş tecrübesi kazanmaya başlamak gerekir. Staj, çalıştığınız sektörün olumlu ve olumsuz yönlerini görmenizi ve kendinizi zor şartlara hazırlamanızı sağlar. Eğitiminiz devam ederken aynı zamanda iş çevresi edinir ve iletişim yeteneklerinizi geliştirirsiniz. Çok önemli bir noktanın altını çizmekte fayda vardır: Genellikle hangi alanda eğitim alıyorsanız o alanda iş yapacağınızı düşünürsünüz. Ancak iş hayatına başlayanların birçoğu düşüncelerinin değiştiğini görmüşlerdir. Erken staj, kendinizi tanımanızı ve muhtemel pişmanlıkları engeller. İş tecrübeleri en yakın alana yönlemenize yardımcı olur.

Staj öncesinde istenen belgeler hazır olmalıdır

Gençleri geleceğe hazırlayacak ve onları geliştirecek kurumlarda staj imkânı yakalamak o kadar da kolay değildir. Sürekli araştırma, sabır ve kişisel yeterlilik, ön plana çıkmaktadır. Öğrenciler, staj başvurularında kendilerini öne çıkarmak için yoğun çaba harcamaktadır. Şirketlerin öğrencilerden pek çok beklentisi vardır: Öncelikle iyi bir not ortalaması, güçlü referanslar, itinayla hazırlanmış özgeçmiş (CV) bütün işverenlerce talep edilmektedir. Staja başvurma sebebi, gelecekte neler yapmak istediği ile ilgili de yazılı açıklama istenilebilmektedir. Bireyin kendini iyi ifade edebilmesi, geleceğe yönelik gerçekçi beklentilerinin olması ve mülâkatlarda sergilediği iletişim yetenekleri de kabulde etkili olmaktadır.

Ülkemizde staj imkânlarından yararlanmak için yoğun bir araştırma ve çaba gerektiğini unutmamalıyız. Genç nüfusa sahip bir ülkede benzer özelliklere sahip pek çok genç arasında kendini, farklı ilgili alanlarıyla destekleyenlerin dikkat çektiği görülmektedir. Staj programlarında, öğrencilerin meslekî tecrübe kazanması amaçlanmaktadır. Bu sebeple gençlerin çok yüksek ücret hayalleri kurmamalarında fayda vardır. Stajyerlerle ilgili iş hukukunda bir yasa bulunmamaktadır. Bununla birlikte çıraklık ve meslek eğitimi kanunu üniversite öğrencilerini kapsamamaktadır. Yükseköğretim Kurumu (YÖK) mevzuatına göre birçok üniversitede staj yapmak zorunludur. Öğrencilerin, iş kazalarından korunması ve güvence altına alınabilmesi için işçi statüsünde gösterilmeleri gerekmektedir. Staja başladıktan sonra mağdur olmamak için staj için öğrenciden istenilenler ve öğrenciye nelerin vaat edildiği (ücret miktarı, staj süresi, görev dağılımı, şirketteki konum, ek beklentiler) dikkatle incelenmelidir.

Staja başladıktan sonra gençlerde bir rahatlama meydana gelmemelidir. Çünkü kurumlar, farklılık oluşturan, öğrendiklerini içselleştiren ve yeniliklere ayak uyduran bireyleri sonraki dönemlerde kalıcı olarak işe alıyor. Staj sürecinde karar alma kabiliyeti yüksek, sorumluluk sahibi, grup çalışmalarına yatkın ve yönetim yeteneği olan bireyler diğer kuruluşların da dikkatini çekmektedir.

Yurt dışında staj için yabancı dil şart!

Yurt dışı stajlar da gençler tarafından yoğun ilgi görmektedir. ABD’de öğrencileri garantili staj programlarına yerleştiren danışmanlık şirketlerinin sayısı her gün artmaktadır. ABD, staj için en çok tercih edilen ülke durumundadır. Staj için farklı seçenekler vardır: Maaşlı stajlar, dil kursu ve stajlar, sertifika programları ve stajlar vb. Öğrenciler, üniversite yerleşkesinde verilen sertifika programlarına katıldıktan sonra 3–12 ay arasında staj yapabilmektedir. Seçtiğiniz ülkenin (ABD, İngiltere, Fransa, Kanada, Almanya) dilini en az orta düzeyde bilmek gerekmektedir. Mühendislik, tıp, fen bilimleri gibi alanlarda ileri derece yabancı dil bilgisi bekleniyor. Yurt dışı staj alanları: Finans, reklâm, genel yönetim, mimarlık, mühendislik, uluslar arası ticaret, pazarlama, hukuk, turizm ve otelcilik, müzik endüstrisi, işletme, moda, eğitim, grafik tasarımı, perakendecilik ve mağazacılık, iş danışmanlık, çevre koruma, medya, aşçılık, ilk eğitimsel gelişim… Yurt dışı staj maliyetleri yüksek olabilmektedir. Ülkemiz bu açıdan daha avantajlıdır.

Staj programlarında aranan elemanların özellikleri, istenen belgeler (referans, özgeçmiş, sertifikalar) hazırlanmadan başvuruda bulunmak ya da mülâkatlara katılmak öğrencide hayal kırıklığı oluşturabilir. Öğrenciler, alanlarıyla ilgili kendilerini ne kadar geliştirirlerse, başarılı olmaları o kadar kolaylaşır. Kariyer haberlerinin yer aldığı gazeteleri, web sitelerini, dergileri takip etmek, seminerlere katılmak çok yararlı olacaktır. Başarı dolu bir gelecek dileğiyle…

Uluslar arası kuruluşlarda staj imkânları için web bilgileri: IMF (Uluslar arası Para Fonu): www.imf.org/exernal/np/adm/rec/job/howtoap.htm

UNİCEF (Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu): [email protected]

DB (Dünya Bankası): www.worldbank.org/

UNO (Birleşmiş Milletler Örgütü): www.un.org/depts/OHRM/examin/internsh/intern.htm

UNDP (BM Kalkınma Programı): www.undp.org/ohr/interns.instruct.htm

[email protected]

Mustafa OĞUZ

22.05.2007


Sizin paraşütünüzü kim hazırlıyor?

Charles Plumb Vietnam’da savaşmış Amerikalı bir savaş pilotuydu. 75 başarılı çıkıştan sonra, uçağına isabet eden bir füze tarafından vurulmuştu. Uçak tam düşecekken, fırlatma kolunu çekerek uçaktan atlamıştı. Paraşütü açılmış, sağ olarak yere inmiş ancak düşman eline geçmişti. Yakalandıktan sonra altı yılını Vietnam hapishanesinde geçirip sonunda özgürlüğüne kavuşmuştur. Bir gün Plumb ve karısı bir restoranda otururlarken, yan masada oturan adamlardan biri yanlarına gelir ve şöyle der: ‘Seni tanıdım, sen Plumb’sın. Sen Kitty Hawk savaş gemisinden savaş jetiyle Vietnam’a uçup orada vuruldun.’ ‘İnanamıyorum. Bu imkânsız bunu nasıl bilebilirsin?’ der Plumb. ‘Çok iyi biliyorum. Çünkü senin paraşütünü ben hazırlamıştım.’ Plumb büyük bir sevinç ve minnetle ayağa kalkar ve ona sarılır.

Plumb o gece hiç uyuyamaz, hep o adamı düşünür durur. Acaba deniz kuvvetlerindeyken nasıldı? Kim bilir kaç sabah onu görüp ona, bırak ‘Nasılsın?’ demeyi nasıl ‘Günaydın?’ bile demediğini düşündü. Ne de olsa o bir savaş pilotuydu, diğeri ise sıradan bir denizci. O denizci kim bilir günde kaç saat, geminin karanlık hangarında, tahta masaların üstünde, onca ipi ve kumaşları bir cerrah titizliğiyle katlayıp paraşütleri hazırlıyordu. Kim bilir kaç kez elleri bir başkasının kaderini örüyordu. Üstelik bu kişilerin kim olduklarını bilmeden… Şimdi ise Plumb, seminerlerinde her gün şu soruyu soruyor: ‘Herkesin etrafında onun için bir şeyler yapan, onun hayatını kolaylaştıran, değerli kılan birileri vardır. Sizin paraşütlerinizi hazırlayan kimler?’

22.05.2007


Susuzluğu gidermek

Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedevîyi görünce su istemiş. Devesinden inmiş ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedevîyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış. Bedevî arkasından bağırmış: ‘‘Tamam, deveyi al git, ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!’’ Bu durumu tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp, nedenini sormuş. ‘‘Eğer anlatırsan’’ demiş bedevî, ‘‘bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.’’

22.05.2007


Gençlikte biriktirdiğin odunlar yaşlılıkta ısınmanı sağlar

Gençlik insanın hayatında sadece bir kere parlayan yıldıza benzer (Sarah Jewett). Yaşlılıktaki mutluluk ve mutsuzluğunuz gençlikte yaptığınız işlere bağlıdır (Jeremy Bentham). İnsanın karakteri gençlik yıllarında oluşur, bunun için zamanı boşa harcamayıp iyi kullanmalıdır. Çünkü hiçbir zaman geriye dönüş mümkün değildir (Ernest Toller). Gençken yaptığım on işten dokuzu hatalı olurdu, bunun farkında olduğumdan hatamı düzeltmek için on misli daha fazla çalışırdım (Bernard Shaw). Gençlik, çocukluk ve gençlik arasındaki ipleri birbirine bağlayan düğümdür (Stephen Douglas). Gençlerin hareketleriyle hayat canlanır ve devam eder. Ey gençler! Çalışın ki, hayat çarkı dönsün (Johann Cristoph Schiller). En mutlu ihtiyarlar, gençliğini boşa geçirmeyip diğer insanların mutluluğu ve eğitimleri için çalışanlardır (John Lubbock).

22.05.2007


Okul seçiminde bilene danışın

Çocukların hayatlarında çok önemli yere sahip okulu seçerken ebeveynler, kendi beklentilerinin yanında çocuklarının ihtiyaçlarını da dikkate almalıdırlar. Çocuğun, evine yakın okula gitmesi onun için en iyisidir. Yetişkinler, çocuklarını başka bir okula yollamak istiyorsa seçtikleri okulun durumu dikkatle izlenmelidir. Uzaktaki okula gitmek, çocuğun zamanının bir bölümünü yürüyerek ya da okul servislerinde geçirmesi demektir. Okuldan çıkar çıkmaz direkt servise binen öğrenci, eve kadar arkadaşlarıyla yürüyemez, onlarla hiçbir şey paylaşamazlar.

Özel okulu tercih eden ebeveynler, bütçelerinin okul ücretlerini karşılayıp karşılayamadığını doğru hesaplamalıdırlar. Bazı ebeveynler de okul üniformalarına özenmektedir. Sırf önlük yerine forma kullanıyor diye öğrenciyi uzak okula göndermek, küçüğün öğrenme sürecini olumsuz etkileyebilir. Çocuklarını anaokuluna yazdıracak anne-babalar; sınıfta grup içi etkiletişim, paylaşım, hayal gücü gelişimi, sosyal gelişim, el becerileri vb. faaliyetlerin yer almasına dikkat etmelidir. Okul seçiminde önceliğiniz, çocuğunuzun mutluluğu olmalıdır. Seçtiğiniz okulun yöneticileri, öğretmenleriyle ve çocuğunu o okula gönderen ebeveynlerle görüşmek faydalı olacaktır. Eğitim kurumu, öğrencinin öğrenme sürecini desteklemeyi ve ‘öğrenci merkezli eğitimi’ benimsemiş olmalıdır.

22.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004