Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Demokrat hukukçuların gayri demokratik tarafgirliği



Her topluluk, her cemaat, her cemiyet, her siyasî oluşum veya partide muhalif, radikal, aykırı, ifrat ve tefrit eden küçük bir grup; farklı düşünen fertler bulunur. Bu, psiko-sosyal hayatın tabiî bir sonucudur. Üstelik de sağlık işaretidir. Sağlıksız olan; onların fikren değil; kuvvet ve şiddet kullanarak susturulması veya onların, içinde bulundukları cemiyetin prensiplerini kasten/taammüden çiğnemeleridir.

Elbette, hizmet stratejisini “meşveret, kanaat, vicdan hürriyeti ile seçim” üzerine binâ etmiş Yeni Asya ekolü de bu prensibin haricinde değil. DHD (Demokrat Hukukçular Derneği), onun Risâle-i Nur’a göre DP’yi desteklemesinin hata olduğunu; AKP’yi desteklediğini açıklamış.

Ne var ki, bildiri çelişkilerle dolu. Meselâ, 4. maddede, sık sık vurguladığımız gibi, “Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatı, açıkça gösterir ki, onun sosyal ve siyasal duruşu, ‘pozisyonel’ değil, ‘ilkesel’dir” denilerek gayet isabetli bir tesbit yapılır. 8. maddede ise, “Mehmet Ağar ve DYP (DP) yönetimi özgürlükçü ve demokrat bir refleks ortaya koyamamıştır” denilerek, “pozisyonel”, hatta daha ötesi “şahsiyetçiliğe” indirgenmiş. Ki, Bediüzzaman, asla meseleleri veya partileri “şahıslar ve özel halleri” bazında değerlendirmez. Bu cümleden olarak, DP’nin liderinin Celâl Bayar olduğunu, Bediüzzaman’ın da ona olumsuz baktığını; buna rağmen DP’yi desteklediğini biliyoruz. DP ve lideri M. Ağar bazı hatalar yapabilir veya bazı konularda demokratik refleks ortaya koymayabilir! Bu demokrat olmadığını ve Bediüzzaman’ın şu ölçülerini sarf-ı nazar etmeyi gerektirmez:

* “Zerrâtı günahlardan mürekkep bir hükûmet tamamen mâsum olamaz. Demek noktai nazar (dikkat edilecek nokta) hükûmetin, hasenatı (güzel yönleri) seyyiâtına (kötü taraflarına) tereccühüdür (üstün gelmesidir). Yoksa seyyiesiz (hatasız) hükûmet muhâl-i adidir (imkânsızdır).”1

“Demek, bu dünyada o adâlet-i İlâhiye noktasında muâmele gerektir. Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemiyeten (sayısal olarak) veya keyfiyeten (nitelik olarak) ziyade gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymettar birtek hasene ile, çok seyyiâtına nazar-ı afla bakmak lâzımdır.”2

- “Her bâtıl bir mesleğin herbir ciheti bâtıl olmak lâzım olmadığı gibi, herbir hak mesleğin dahi herbir ciheti hak olmak lâzım değildir.”3

- “Hasenâtı seyyiâtına, sevâbı hatâsına tereccüh edenler, mağfiret ve affa müstehaktırlar.”4

Bu ölçüler, AKP dahil, herkes için geçerlidir.

Buna göre; önce yasakları; sonra DP’nin/demokratların “refleksleri” ile 5 yıllık AKP iktidarının reflekslerini sıralayalım!.. AKP’nin, başörtüsü, imam-hatip ve meslek liseleri katsayısındaki haksızlık, Kur’ân kursu yaş yasağı, YÖK ve diğer bütün dayatmaları, Şemdinli ve benzeri olaylarda gösteremediği ve sistemin, yasakçıların, rejimin her dediğine ‘Âmennâ!’ çeken (muktedir olmadığından, yapamadığından veya yaptırılmadığından hiç fark etmez!) reflekslerini kıyaslayın!.. AKP kaç maddede demokratik refleks gösterememiş?

7. maddede, “Bediüzzaman Said Nursî’nin Demokrat Parti’ye olan desteği, asla ‘çantada keklik’ bir destek olmamıştır. Demokrat Parti’ye de kuruluşu aşamasında, ‘muvazaa’ endişesiyle, Bediüzzaman’ın mesafeli durduğunu görmekteyiz” deniyor. Bu ifadelerin hangi birisini düzeltelim acaba? Bir sefer Bediüzzaman Said Nursî’nin “reyi” her zaman ve açıktan açığa “ahrarlara / hürriyetçilere / demokratlara”dır. Demokratlar siyasî hatalar ettikleri (5816 sayılı M. Kemal’i koruma gibi bir kanun çıkardılar), şahsî kusurları da olduğu halde yine onları açıktan desteklemiştir: Takip edelim:

Vazifemiz siyaseti dine âlet ve dost yapmak,5 demokratlara mânen ve maddeten yardımcı olmak,6 ve onlara bir dayanak noktası olmaktır.7 Baştakilerin başlarında akıl, kalblerinde imân olsun yeter. O vakit işler kendi kendine düzelir.8

Aynı maddede, Demokrat Parti’yi “muvazaalı!” kabul ediyorlar, ama BOP’çuların (ABD’nin İslâm ülkelerinin siyasî yapı ve haritalarını değiştirecek Ortadoğu Projesi) ve Bilderbergçilerin palazlandırdığı ve iktidara ittiği ve yasakçı zihniyetle dirsek temasında olan kartel medyası ve bazı sanayicilerin desteklediği AKP’yi “muvazaasız!” görmek, tarafgirlikten başka şeylerle de izah edilebilir; onlara ileride temas edeceğiz. Kezâ, “Nurcuların oyu DP’ye çantada keklik değil” diyorlar ama; oylarını “çantada keklik”, “ehven-i şer de olsa AKP’ye” teslim ettiler!

Ayrıca, “Bu günkü Demokrat Parti’nin, Bediüzzaman’ın desteklediği Demokrat çizgiyi temsil edip etmediği çok tartışılmaktadır” diyorlar. Ama, AKP’nin nasıl kurulduğu, kimlerin desteğini aldığı; gayr-i demokratik tavırları, iktidar olup muktedir olmaması ortada iken, “demokratlığı tartışmasızdır!” Ki, “Bu konuda zaman hükmünü icra etmiştir ki, şu anki siyasî yelpazede demokratların bir çoğu, Ak Parti’de çalışmaktadır” diyorlar.

Peki, AKP’den kopup, başka partiye gidenler, “AKP’li” olarak mı, demokrat olarak mı çalışıyor? Bu, AKP’nin demokrat olmasına ve desteklenmesine yeter bir delil mi? Nitekim, daha önce “Pazara kadar değil, mezara kadar RP’ye katılan” Aydın Menderes ve benzerlerinin durumu ortadadır. AKP’ye katılan Ertuğrul Günay gibi sosyal demokratların, seçilebilmek için oraya gittiği, AKP’nin de imajını değiştirmek için onları aldığı biliniyor. Sadede gelirsek:

Üstadın Ahrarları/hürriyetçileri/demokratları “destekleme, onlara yardımcı, ihtiyat kuvveti olma, iktidarda tutma” konusunda hiçbir şüphe ve ihtilâf yok. İhtilâf, “kimin demokrat misyonu, zihniyeti” temsil edip, kimin etmediğidir. Yeni Asya ekolü, cemaat/meşveretin (ki, bu arkadaşlarımız Yeni Asya içinde bir grup olarak kendilerini lanse ediyor) görüşü şudur:

AKP, 30 yıldan beri siyasî fikirleri, zikirleri, “Demokrasi küfür rejimidir, demokratlar dalâlettedir, haindir” şeklinde yoğrulan ve din adına ortaya çıkan “millî görüşten” gelmektedir. En azından, yönetici ve sürükleyici omurga budur. Elbette bir zihniyet, “değiştim!” diyerek, “pat” değişip, “çat” demokrasiyi, hürriyeti tam olarak hazmetmesi beklenemez. Araştırmalar da, AKP içinde kendisini demokrat olarak niteleyenlerin yüzde 16,1; Atatürkçü yüzde 10; sosyal demokrat yüzde 3.4; liberal yüzde 2; sosyalist yüzde 1,6 olduğunu göstermektedir.9

Elinde yeterli parlamento çoğunluğu olduğu halde ülkemizin “temel yapısal sorunlarını” düzeltmek için kılını bile kıpırdatmayan; antidemokratik yüzde 10 barajı kaldırmayan; siyasal partilerin demokratikleşmesini sağlayacak ve lider sultasına son verecek değişiklikleri yapmayan; tuzaklarla dolu 301. maddeyi önümüze koyan… Gazetecilere ve karikatüristlere açtığı dâvâların sayısıyla rekorlar kıran Başbakan’ın ve AKP’nin demokrasiyi ne kadar özümsediği ve ne kadar demokrat olduğu düşündürücü değil midir? Bu veriler, AKP’nin yeterince demokratikleşemediğinin ve onu hazmedemediğinin göstergeleri değil mi?

Bazılarının fark edemediği, dikkate almadığı; Türkiye siyaset tarihi ve sosyolojinin ortaya koyduğu şu husustur: “Müstebit-seküler; milliyetçi; din adına ortaya çıkan ve hürriyetçi/demokrat” olarak dört ana akım var. Diğerleri, onların türevleridir. Bu ana akımlar 1908’den bu yana devam ede gelmektedir. Ve bunlardan kopan hiçbir siyasî oluşum, hiçbir hareket başarılı olamamış, yaşamamıştır. Günümüzden başlayarak, ANAP, DTP, SHP, MDP, İslam Demokrat Partisi ve yüzlercesi… AKP’yi de aynı akıbet bekliyor. Bunu fark etmeyen ve maceraya atılan bakışa ferasetli siyaset demem; geçici rüzgârlara kapılan ve menfaat üzerine dönen canavar siyaset derim!..

Öte yandan, Yeni Asya ekolünün hizmet yapılanması sır değildir: Seçilerek oluşan mecliste meşveret edilir; kararlar oy çokluğuna göre verilir. Çoğunluğun aksine fikir beyan edenler de meşveretin kararına uyar. Aksi halde zaten o meşveret olmaz! Şöyle soralım: Azınlık çoğunluğa uymazsa (ki uymalı), çoğunluk azınlığın fikirlerini neden kabul etsin ki!.. Cemaat içinde AKP’ye oy vereceklerin yüzde 10’u bulmayacağı kanaatindeyim. Ki, çoğunun, “Bediüzzama’nın çizdiği siyaset stratejisi nedir?” diye araştırarak tercihini yapmadığının da!.. Her birisinin tercih sebebi farklı. Kimisi şahıslara, kimisi DP’ye kızdığından (Ömer’e buğzetmek için Ali’yi seviyor), kimisi geçici rüzgârlara kapıldığından, kimisi maddî, kimisi manevî makam-mevkî peşinde olduğundan, kimisi başka menfaatleri gözeterek, kimisinin akrabaları o partide, kimisi çevrelerinin baskısına dayanamadığındandır. Dolayısıyla biribirine güç veremezler… Bu saiklerle önce AKP’ye yöneliyor, sonra Risâle-i Nur’dan delil arıyorlar! Nitekim yukarıda ortaya koyduğumuz çelişkili görüşleri bunu gösteriyor.

Bu arada, Yeni Asya’ya/cemaate/meşverete karşı iki ana itiraz seslendiriliyor:

1- Meşveret üyeleri birinin etkisinde kalıyor; dolayısıyla alınan kararlar sağlıksız.

2- Bizimle meşveret edilmedi!

Birinci maddeden çıkan sonuç; 1960’tan bu yana yegâne gayeleri Risâle-i Nur’u okuyup, anlamak, anlatmak, neşretmek olan ve hizmetleri omuzlayan insanları hafife almak; şahısların etkisi altında kalacak karakterde olduğunu düşünmektir. Faraza, durum böyle olsa bile, “başkasının” etkisinde kalmaktansa, “cemaati etkileyecek kadar dahi” olanın ve “şahs-ı manevînin” etkisinde kalmak daha yeğ değil mi? Neden sizin fikrinize taraf olmak demokratik olsun da; fikrin başkası veya cemaatle örtüşmesi durumunda yanlış veya gayr-i demokratik olsun! Size danışılsaydı ve görüşünüz istikametinde karar verilseydi, o zaman sağlıklı olurdu!

İki: Meşveret sistemi ve işleyişi bellidir (Yeni Asya ekolünü kastediyorum). Meşveret heyetlerine seçilen söz sahibi olabilir, fikri sorulur! Ve demokrat kafa, tayinle değil, seçimle gelen kim olursa olsun, onu hazmetmeli. Şalvarlı, çarıklı bile olsa! Ayrıca, “zaman cemaat zamanı olduğu için”, cemaat içindeki herkesin Risâle-i Nur’ları anlayış tarzı da, yorumları da haklılık ve ihlâs nisbetinde zaten şahs-ı manevîde yer alır! Veya, bu kadar yer alıyor; kanaat etmeli!

Peki, farklı düşünceleri, cemaate karşı bildiri ile açıklamayı Bediüzzaman Said Nursî’nin ortaya koyduğu şu prensiplerle te’lif etmek mümkün müdür?

- Meşveret, ferdlerden oluşan cemaatten çıkan şahs-ı mânevîdir.10

- Tâat ise, cemaatle daha efdal ve daha ahsendir.11

- Meşveret-i şer’iyeyle reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. İhlâs Risâlesinin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz. Yoksa, az bir ihtilâf bu vakitte Risâle-i Nur’a büyük bir zarar verebilir.12

- İçerisinde dayanışma bulunan bir cemaat, durgunlukları harekete geçirir.13

- Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zaten mabeyninizde samîmî tesanüt ve meşveret-i şer’iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder. İçinizdeki şahs-ı manevinin fikrini, o meşveretle bildirir.14

- Biz, vahdet-i mesele cihetiyle tam bir tesanüde şiddetle muhtacız… Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdafaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azap içinde bıraktı. Şimdi siz, mâbeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim.15

- Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: ‘Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risâle-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir’ deyip nefsinizi susturunuz. Medâr-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz.16

- Taassup yerinde hak; ve safsata yerinde bürhan; ve tadlil-i gayr yerinde tevfik ve tatbik ve istişare ederse, dünya birleşse, hak olan mezhep ve mesleğini bir parça tebdil edemez. Nasıl ki, zaman-ı saâdette ve Selef-i Salihîn zamanlarında hükümfermâ hak ve bürhan ve akıl ve meşveret olduklarından, şükûk ve şübehatın hükümleri olmazdı.17

Dipnotlar: 1. Münâzârât, s. 51-52.; 2. Mektûbât, s. 354.; 3. Mektûbât, s. 354.; 4. Münâzârât, s. 13.; 5. Beyanat ve Tenvirler, s. 198.; 6. a.g.e, s. 200.; 7. a.g.e, s. 202; 8. Şuâlar, s. 380.; 9. Yasin Aktay / Yeni Şafak, 14.7.2007.; 10. Kastamonu Lâhikası, s. 102.; 11. Muhakemat, s. 51.; 12. Kastamonu Lâhikası, s. 183.; 13. Hutbe-i Şamiye, s. 10-131.; 14. Kastamonu Lâhikası, s. 95.; 15. Şuâlar, s., 289.; 16. Kastamonu Lâhikası, s. 181.; 17. Muhakemat, s. 32.

21.07.2007

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (20.07.2007) - 22 Temmuz tuzaklarını bozmanın yolu

  (19.07.2007) - AKP’ye verilen oylar boşa gitmedi mi?

  (17.07.2007) - Bediüzzaman açıkça demokratları zikrettiğine göre...

  (16.07.2007) - Meselemiz şahıslar değil, misyondur

  (14.07.2007) - Tepkiler, eleştiriler, cevaplar

  (12.07.2007) - “Dışa bağımlı siyaset” ve strateji

  (11.07.2007) - “Münafıklık” ithamına dikkat!

  (10.07.2007) - Dini siyasete değil, siyaseti dine âlet etmek

  (09.07.2007) - Siyasî tarafgirlik

  (07.07.2007) - “Demokratları iktidarda tutmalı” BOP’çuları değil!

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004