Her devirde idarecilerin etrafını yağcılar, dalkavuklar saragelmişlerdir. Her şeyden önce çıkarları vardır onların. Çünkü onlar menfaat için vardırlar, onun için yaşarlar. Doğru, hak ve hakikatleri bilseler de menfaatleri gereği seslerini çıkarmaz, her şeye eyvallah derler.
Hani hükümdarın birinin bir dalkavuğu varmış. Bir gün sofrada patlıcan yemeği yemektelermiş. Hükümdar, “Ne kadar nefis olmuş bu yemek!” demiş. Dalkavuk hemen ileri atılıp, “Gerçekten hükümdarım, çok nefis ve leziz!” diye karşılık vermiş. Birkaç dakika sonra hükümdar, “Bu patlıcan amma da tuzluymuş. İştahım kesildi” demesin mi? Dalkavuk duramamış: “Ben de fark ettim hükümdarım. Doğru” diye karşılık vermiş. Kendini tutamayan hükümdar, “Be köftehor, az önce nefis ve leziz olan patlıcan ne oldu da beş dakika sonra tuzlu ve tatsız oluverdi?” Dalkavuk lâfın altında kalır mı hiç, “Hükümdarım” demiş, “Ben patlıcan yemeğinin değil sizin dalkavuğunuzum.”
İşte böylesi dalkavuklardır ki tarih boyunca nice idarecileri yanıltmış, tehlikelere atmış, zararlara sokmuşlardır. “Senin samimî dostun, seni gerçekten seven önündeki çukuru gösterendir” gerçeğinde ifade edildiği gibi cesurca gerçekleri söyleyebilen kimselerdir samimî dostlar. Hele bunlar ilim ehli iseler doğruları söylemelerinin daha büyük önemi vardır.
Hakka ve halka hizmeti esas almış olan idarecilere düşen de böylesi yürekli, “Hakkın hatırı âlidir. Hiçbir hatıra fedâ edilmez” diyebilen insanlara kol kanat germek, onlardan güç kuvvet almaktır.
Behlül işte böyle hakkı, hakikati haykırabilen yürekli bir Allah dostuydu. Karşısındaki kim olursa olsun söylenmesi gerekiyorsa doğruları mutlaka söylerdi. Bu cesareti sebebiyle ona deli bile derlerdi. Halifenin şatafatlı bir şekilde hacca geldiğini gördüğünde, bir halife olarak bunu ona yakıştıramamıştı. Allah Resûlü de (asm) hacca gitmişti. O da halifeydi. Harun Reşid de. Ama Resûlullah (a.s.m.) son derece mütevaziydi. Onun için Behlül, Halifeye bir hadis-i şerifi hatırlatma ihtiyacı hissetti. Kudame bin Abdullah’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifti bu. Şöyle anlatıyordu hacda gördüklerini Kudame (r.a.): “Mina’da Resulullah’ı (a.s.m.) deve üzerinde gördüm. Altında son derece eski bir deve palanı vardı.”
Bu hadis-i şerifi aktardı Halifeye Behlül.
Sarsmış mıydı Halifeyi bu hatırlatma? Kızdırmış mıydı? Bu cesareti nasıl hissedebilmişti Behlül? Halife, Behlül’ü yanına çağıracak, o, konuşmasına devam edecek, şu anlamdaki beyitleri okuyacaktı: “Uyan! Yeryüzüne baştan başa sahip oldun, ülkeleri esir aldın da ne oldu sanki! Yarın mezarın karnına girdiğinde üzerine toprak serpilmeyecek mi?”
Buna ne kızdı, ne de alındı Halife. Aksine, “Güzel söyledin ey Behlül! Başka bir diyeceğin var mı?” deme olgunluğunu gösterdi.
Behlül başka neler söylemişti Halifeye? Bunun üzerinde de inşaallah bir sonraki yazımızda duralım.
11.11.2007
E-Posta:
[email protected]
|