Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Suâllere cevaplar



Zamanın hükmü

Berzanî, Talabanî ve Miranî aşiretlerinin bugünkü durumunu misâl vererek, "Aşiret kafasıyla demokratik bir devlet/hükümet idaresinin hakkıyla yapılamayacağı" iddiasıyla çıkan dünkü (4 Ocak 2008) yazımıza bazı okuyucularımdan kısmî itirazlar geldi.

İtiraz eden bir okuyucumuz, misal olarak Kınık aşiretinden Selçuklu Devletinin ve Kayı aşiretinden Osmanlı Devletinin nasıl olup çıktığını hatırlatıyor.

Cevaben deriz ki:

Evet, bunlar tarihî hakikatlerdir. Aşiretten devlet çıktığı olmuştur.

Ancak, günümüzde değil. Eski, çok eski tarihlerde. Altı yüz, yedi yüz sene önceki tarihlerde.

Ayrıca, bir aşiretten "monarşik devlet" tipi çıkması başka, "demokratik devlet" sistemi çıkması daha başkadır.

Günümüz hükümet tarzı için söylenecek en doğru, en isabetli söz, yine Üstad Bediüzzaman'ın tam yüz sene önce Münâzarât isimli eserinde ifade etmiş olduğu şu söz olsa gerektir: "Eski hâl, muhâl; ya yeni hâl, ya izmihlâl."

Demokrasi, cumhuriyet ve hanedan siyaseti

Hafta içinde üç bölüm halinde çıkan "Hanedan siyasetinin demokrasinin ruhuyla bağdaşmadığı" meâlindeki yazımızın mantığını, Kuzey Irak'taki Barzaniler'in yürütmüş olduğu siyaset tarzına da tatbik edebilirsiniz.

Keza, Kıbrıs'taki baba-oğul Denktaşlar'a, Suriye'deki baba-oğul Esatlar'a, Mısır'daki baba-oğul Mübarekler'e ve Azarbeycan'daki baba-oğul Aliyevler'e de...

Evet, bütün bu örneklere bakın ve İslâm ülkelerinin cumhuriyet ve demokrasiyi ne ölçüde kabul, hazım ve tatbik edebildiklerini tahayyül edin.

Ayrıca, hâlâ kaskatı bir krallık sistemiyle idare edilen daha başka İslâm ülkeleri de var ki, bu da işin cabası.

Bütün bunlara bakınca, Türkiye'de hürriyet ve demokrasi adına gelinen noktanın, yüz yıldır alınan mesafenin hiç de küçümsenmemesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.

Düşmanlık var mı?

Bazı okuyucularımız, Kuzey Irak Kürtlerinin Risâle-i Nur'a ve Nur Talebelerine bir düşmanlıklarının olup olmadığını soruyor.

Onlar hakkında ciddi bir dostluğun ve samimi bir muhabbetdarlığın varlığından söz etmek zor.

Ancak, düşmanlıklarının eseri mahiyetinde gösterilebilecek ciddi bir delil de yok.

Şimdiye kadar, kast-ı mahsusla bir Nur Talebesine saldırdıkları, yaraladıkları, yahut bir şekilde zarar verdikleri görülmüş, duyulmuş değil.

Meselâ, aynı şeyi Türkiye'deki Kürtçüler için söylemek imkânsız.

Irkçılık illetiyle mâlûl, siyasî veya ideolojik batağa saplanmış olan Kürtçüler, Nur Talebelerine çok büyük zararlar verdiler.

Kasten öldürmeye muvaffak olamadılar belki, ama saldırı, yaralama, sûikast düzenleme ve yerinden yurdundan etme hususunda, sâbıka dosyaları hayli kabarıktır. (Kimse inkâr veya te'vil yoluna gitmesin; bütün bunları bizzat ve bilmüşahade gördük, yaşadık...)

Zaten, onun içindir ki, başları belâdan kurtulmuyor; kurtulmaz, kurtulmayacak da...

Evet, bizim kat'î kanaatimiz şudur ki: Risâle-i Nur'u ihlâsla okuyan ve ondaki kudsî düstûrlara riayet edenler, İlâhî inayet altındalar. O inayetle belâlardan muhafaza ediliyorlar.

Yine aynı kanaatle, o Kur'ânî ve imânî hakikatlere düşmanlık edenlerin ise, zecrî tokatlardan ve şiddetli belâlardan kurtulamayacağına inanıyoruz.

* * *

Kuzey Iraklı Kürtlere gelince...

Onlar Risâle-i Nur'a elbette ki düşman değiller, dolayısıyla Nur Talebelerine de düşmanlık etmiyorlar... (Bazı münafıkların indî, hissî veya kasdî uydurmaları, tahkik mesleğini esas alan bizler için delil ve senet teşkil etmez. Ortada, düşmanlığın fiilî/fizikî ispatı mahiyetinde herhangi bir cinayet hadisesi de olmadığına göre...)

Ancak, onların Risâle-i Nurlar'ı-Türkiye'dekiler gibi-bolca okuyup düstûrlarıyla amel etmedikleri de bir vakıa.

Zaten, yeterince okuyup onunla amel etmiş olsalardı, başlarına bunca sıkıntı, belâ, musibet gelmezdi.

Buna rağmen, son 20-30 sene içinde bazı müsbet gelişmeler var. Bilhassa ilim çevresinde ve üniversite camiasında.

Kapak resmini gördüğünüz Risâleler, Irak Kürtlerinin idaresindeki Süleymaniye Üniversitesi yayınları arasında çıktı.

Aynı üniversitenin öğretim üyeleri tarafından tercüme edilen ve ilk kez 1984'te yayınlanan bu eserlerden biri Yirmi Beşinci Lem'a, yani "Hastalar Risâlesi", diğeri ise Yirmi Altıncı Lem'a olan "İhtiyarlar Risâlesi."

Bunlar gibi, daha başka Risâlelerin de neşredildiğini, ancak bölgede bu eserleri okuma oranının yine de düşük seviyede olduğunu tekrar hatırlatmış olalım.

Bundan sonraki gelişmeler

Türkiye ile Kuzey Irak yönetimi arasında bundan sonra nasıl bir gelişme seyrinin beklendiğini soran birçok okuyucumuz var.

Hemen ifade edelim ki, İngiliz ve Amerikan yönetimindeki işgal koalisyonu, Irak'ta kalıcı, daimî değildir ve olamaz da.

Bölgeden çekilme sinyalleri artmaya başladı bile. Zira, ilk başlarda iddia edildiği gibi, bölgeye huzur ve barış gelmediği gibi, cumhurî demokrasi de yerleşemedi.

Son üç yıldır oluk oluk akan kan bir türlü durdurulamadı. Irak halkı bir milyona yakın, Amerikalılar ise dört bin kadar kayıp verdi.

Bu gidişatla, ufukta da herhangi bir aydınlık görünmüyor.

Amerika'da yaklaşan seçimlerin de etkisiyle, geri çekilmenin hız kazanacağı söylenebilir.

Ecnebilere güvenmekle büyük hata ettiğini anlayan, anlamak mecburiyetinde kalan Kuzey Irak Kürtlerinin yakınlaşacağı yegâne ülke yine Türkiye'dir. Buna mecburdur. Başkaca bir çıkar yolu yoktur ve olamaz. Geçmişte de olmamış zaten.

Aynı şekilde Türkiye de, Kuzey Irak Kürtlerine el atmak ve onları koruyup kollamak durumundadır. Aynen geçmişte olduğu gibi... Aksi halde, bölgede baş ağrıtan sıkıntılar kesintisiz devam edip gidecek.

Son günlerde yaşanan sarsıcı hadiseler, gelişmelerin bu yönde seyredeceğini işaretliyor.

Terör örgütünü bertaraf etme yolunda, Amerikan yönetimi gibi, Kuzey Irak yönetimi de Türkiye'nin yanında yer aldı; belki de yer almaya mecbur kaldılar. Başka türlü bir hareket veya manevranın içine giremezlerdi.

Amerika, daha evvel olduğu gibi, Irak Kürtlerini yine yalnız ve kendi halinde bırakmaya hazırlanıyor. Bunu bâriz şekilde fark eden bölgedeki Kürt yönetimi ise, Türkiye hakkında nisbeten daha sıcak, daha yapıcı mesajlar vermeye başladı.

Gelişmelerin Türkiye'ye, bölge halkına ve bütün İslâm coğrafyasına hayırlar getirmesi duâ ve temennisiyle...

05.01.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (04.01.2008) - Aşiret kafasıyla devlet yönetmek

  (03.01.2008) - Hanedan siyaseti ve kaderin tecellisi (3)

  (02.01.2008) - Hanedan siyaseti ve kaderin tecellisi (2)

  (01.01.2008) - Hanedan siyaseti ve kaderin tecellisi (1)

  (29.12.2007) - Rodos'ta ezan sesleri

  (28.12.2007) - Açık söz, kesin tavır

  (27.12.2007) - Bilime katkımız niçin yok?

  (26.12.2007) - Kundaklama terörü

  (25.12.2007) - Menemen salvoları

  (24.12.2007) - Kurban kesmek; boğa öldürmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri