"Gerçekten" haber verir 10 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Kadın, çiçek ve Esmâ-i Hüsnâ



Tarih boyunca “cins-i lâtif” olarak vasıflandırılan kadınlar zarif yaradılışlarıyla şarkılara, romanlara, şiirlere konu

olmuştur. Duyguları, zengin his dünyası ve letâfetiyle nakış nakış işlenmiş bir san’at eseridir kadın. Ya bu san’at eserini yapan San’atkâr? Bu lâtif mahlûku cinsî bir meta olarak

değerlendirmek için hemen her gün güzellik yarışması

düzenlenen bir ülkenin fertleri olarak gelin bir başka

açıdan kadını inceleyelim.

Her şeyden Cenâb-ı Hakk’a açılan pencereler hükmünde çok vecihler var kadın konusunda da…

Zaman içinde yolculuk ve yaşanmış hikâyeler…

Bu yazı, gözle bile görülemeyecek kadar küçük olan bir zerreciğin, insan haline gelmesinin hikâyesidir.

Her şey, binlerce yumurta ve milyonlarca sperm zerresinden seçilmiş iki farklı hücrenin buluşmasıyla başladı. Birleşip tek bir hücre oldular. Bu çok önemli buluşmada sperm hücresinin taşıdığı şifreye göre doğacak bebeğin cinsiyeti de belli oldu. Bebek, dünyalar tatlısı bir kız çocuk olacaktı. Buluşmanın ardından, hücre önce ikiye bölündü, sonra bölünme sayısı hızla artmaya başladı. O tek hücreden doğan yeni yeni hücrelerin kimi sinir hücresi, kimi göz, kimi karaciğer, kimi kemik, kimi kan hücresi oldu. Ve her biri arkadaşları ile omuz omuza verip, farklı dokular kurdular. Kalp atmaya, kan hücreleri damar içinde dolaşıp besin taşımaya, sinir hücreleri vücudun her yanına haberler ulaştırmaya başladı. Kemikler tek tek kurulup, eklemler birbirlerine bağlandı. Üzerleri kaslarla kaplanıp, en mükemmel şekilde hareket edebilme kabiliyeti verildi. Parmak uçlarına, kokusuna, göz bebeklerine onu diğer insanlardan ayırt edecek çok özel bir mühür vuruldu. Bebeğin yüzü, en mükemmel estetik hatlar halinde güzel bir simaya erişti. Velhâsıl; bir insan binası tamamlandı.

O varlık âlemine özenle, benzersiz özelliklerle donatılarak gönderilecekti.

“İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir düşman kesilir.” (Kur’ân, 36: 77)

San’attan San’atkâra

Yaşadığımız âlemde zerreden güneşe her bir varlığın, her bir olayın hakikati Esmâ-i Hüsna olarak adlandırılan Rabbimizin güzel isimlerine dayanır. Onlarda görebildiğimiz her bir san’at, bir esmâya işarettir. “Hiçbir şey yoktur ki O’nu övüp tesbih etmesin.” (İsra Sûresi, 44.) âyeti bu hakikate işaret eder. Hak dostu olan büyük zatlar “Bir tek zîhayat şeyde yalnız zahir olarak yirmi kadar esma-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir” demişlerdir.

Bediüzzaman Hazretleri bu geniş hakikati bir temsil ile izah eder. Ona kulak verelim isterseniz:

Büyük bir ressam, mahir bir heykeltıraş gayet güzel bir çiçekle, izzet ve iffetine düşkün, gayet güzel bir kadının heykelini, resmini yapmak istedi, evvelâ onların anahatlarını bazı çizgilerle belirginleştirdi. Bu belirginleştirme bir tanzim, bir takdir iledir. Tanzim ve takdir ise ilim ve hikmeti gösterir. Sonra, o sınırlar içinde göz, kulak, burun, yaprak ve incecik püskülcükler gibi uzuvların resmine başladı. San’atını gösterdi. Demek ki o san’atkâr, eserini güzelleştirmek ve zinetlendirmek istiyor. San’atkâr, çizime devam ediyor. İşte o resimdeki kadını tebessüm ettirdi. Lütfunu, keremini gösterdi. Adeta o çiçek, cisimlenmiş bir lütuf, o heykel kadın şekline girmiş bir ikram oldu. Demek ki o çiçeği ve heykeli yapan san’atkâr, kendini tanıttırmak ve sevdirmek istiyor. O halde san’atkâr merhametli ve san’atlarını nimetlendirmek arzu ediyor. İşte, o heykelin ellerini ve kucağını kıymetli nimetlerle doldurdu. Bu rahmet ve nimetlendirme isteğinin temelinde ise acımak ve şefkat etmek asıldır. Demek ki o ressam, o heykeltıraş nihayetsiz bir güzellik ve merhamete sahip. Kendi güzelliğini ve merhametini, kemalini, san’atında da bizzat kendisi görmek ve başkalarına göstermek istiyor. Aynen öyle de; bütün kâinatı san’atlarıyla dolduran, o hikmetli san’atkâr pek çok esma-i İlâhiyeyi (yirmiye yakın) çiçek ve kadın üzerinde de göstermiştir.

Kadın ve çiçek

Kadın ve çiçek: Umumî şekilleri, anahatlarıyla Yaratıcısını “Ya Musavvir, Ya Mukaddir, Ya Munazzım” diyerek tesbih eder.

Kadın ve çiçek: Göz, kulak, yaprak, püskül gibi organlarının ayrı ayrı yapılmasıyla Yaratıcılarını “Âlim ve Hakim” diyerek zikrederler.

Kadın ve çiçek: O San’atkâr kadın ve çiçekteki ayrı ayrı organlara farklı güzellikler, zinetler vermekle “Sani, Bari” isimlerini gösteriyor.

Kadın ve çiçek: Letâfetleriyle o zinet ve güzelliğe öylesine bir ayna oluyorlar ki o halleriyle “Ya Lâtif, Ya Kerîm” diyorlar.

Kadın; sevimli evlâtları, güzel ahlâk ve seciyeleriyle, çiçek de leziz meyveleriyle “Ya Vedud, Ya Rahim, Ya Mün’im” diyorlar.

Kadın ve çiçekteki bu nimetlendirme ve ihsan hadisesi “Ya Rahman, Ya Mennan” isimlerini gösteriyor.

O meyve, çocuk ve ahlâk nimetlerinde öyle bir güzellik görünüyor ki onların karşılığı ancak hakikî bir şevk ve şefkatle yoğrulmuş halis bir şükür ve safi bir muhabbet olur.

O haliyle kadın ve çiçek, “Ya Cemîl-i Zülkemal, Ya Kâmil-i Zülcemal” der.

İşte sadece güzel bir çiçekle, iffetli, izzetli bir kadın maddî ve zahir olarak bu kadar çok esmâyı gösterirse, acaba umum çiçekler, umum kadınlar, umum insanlar ne kadar ulvî ve küllî esmayı okutur. Düşünebiliyor musunuz?

Bediüzzaman Hazretleri misâlini şöyle bitirir: “Eğer bir çiçekte esmâyı okuyamıyorsan Cennete bak, bahara dikkat et, zeminin yüzünü temâşâ et. Rahmetin şu büyük çiçekleri olan Cennet ve bahar ve zeminde yazılan esmâyı açıkça okuyabilirsin, isimlerin cilvelerini ve nakışlarını anlar görürsün.”

Sırları çözebilmek

Evet, Esmâ-i Hüsna varlık âleminde çözmemiz gereken bir sır. Keşfettiğimizde hem kendimizi, hem yaratılış âleminin gizemlerini fark ediyoruz.

“Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin” âyetinin bir sırrını Bediüzzaman Hazretleri 32. Söz’ün Üçüncü Mevkıfında böyle çözer.

Aynada aksimizi seyrederken, çocuklarımızı okşarken, gündemden düşmeyen kadınlar âlemi ile ilgili konuları takip ederken bu sırrı hep hatırımızda tutsak dünyamız her daim cennet misâl olurdu.

Ne dersiniz?

Esmâ-i Hüsnâ’dan bir demet

Musavvir: Her şeye kendine lâyık güzel şekil ve sûretler veren Allah.

Mukaddir: Her şeyin kıymetini biçip takdir eden Allah.

Munazzım: Her şeyi en güzel bir şekilde tanzim eden Allah.

Sani: San’atla yaratan Allah.

Bari: Aza ve cihâzâtları birbirine münasip, kâinattaki umumî nizam ve gayelere yardımcı ve münasebettar olarak halk eden Cenâb-ı Hak.

Lâtif: Çok lütuf ve ihsanda bulunan Allah.

Kerim: Kimseye muhtaç olmayan, sonsuz ikram ve gerçek zenginlik sahibi olan Allah.

Vedud: Kullarını çok seven ve şefkat eden, kendine çok sevgi beslenen mânâsında Allah’ın bir ismi.

Rahim: Sonsuz merhamet sahibi ve mahlûkata çok şefkat eden Allah.

Mün’im: Herkese lâyık bol rızık ve nimet veren Allah.

Rahman: Çok merhamet sahibi ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah.

Mennan: En çok nimet veren Allah.

10.08.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.08.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (16) : Kadınların yüzyılı

  (27.07.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (15): Tesettür aynasında din ve vicdan hürriyeti mücadelesi

  (20.07.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (14): Kadın ve erkekte roller değişince…

  (13.07.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (13): Bir hayat tarzı olarak tesettür

  (06.07.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (12)

  (29.06.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (11) : KADINLAR İÇİN EN ETKİLİ GÜVENLİK: TESETTÜR

  (22.06.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (10)

  (15.06.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (9) : Aile ortamında tesettürün önemi

  (08.06.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (8) : Ailede ciddî hürmet ve muhabbet

  (01.06.2008) - Eşler, ebedî hayat arkadaşları olmalı

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır