"Gerçekten" haber verir 16 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Habib FİDAN

SAVAŞA DAİR



Her savaşta kendimi bir tuhaf hissederim. Kendinden emin bir şekilde, yüksek ince masaların arkasından patlayan flaşlara mağrur ve duygusuz bakıp dökülen kanları meşrûlaştırma gayretine düşenleri gördükçe, insan hayatının ne kadar ucuzlaşabileceğini acı bir şekilde hissederim. Bu tablo, bana Truva filminde içindeki ihtirasla hemen her yere saldırmayı âdet edinen Agamemnon ile Aşil arasında geçen diyaloglarından birini hatırlatmaktan öteye gitmiyor. Agamemnon’un, “Tarih askerleri hatırlamaz, ama imparatorları hatırlar” sözleri, birey olarak bir insanın değersizliğini anlatırken, Aşil’in yeğenine, “Savaşacaksın, peki; ama kim ve ne için? Bir imparatorun hırsı için mi?” diye sorduğu sorular, sözüm ona, ortalıkta dolaşan “Bu savaş enerji savaşıdır, dünyayı paylaşma savaşıdır” gibisinden düşünceleri o kadar anlamsızlaştırıyor ki…

Nitekim perişan olan, yakınını kaybeden ve topraklarını terk etmek zorunda kalan Gürcü kadın, televizyonda ağlayarak, “Rusya bizden ne istiyor?” derken, düşünce dünyama “fillerin savaşı” hücum ediyor. Evet filler savaşıyor, ama ezilenler çimen hükmünde olan suçsuz siviller oluyor. Öyle ya, daha dün gibi Srebrenitsa katliâmı ve her geçen gün insanlığın yüz karası toplu mezarlar ortaya çıkarken bir bir, canavarlaşan insan güruhunun neler yapabileceği bütün dehşetiyle gözümüzün önünden bir bir geçiyor. Ne diyelim, sağolasın Batı (!) Kan kusan, “Hayat acımasız bir savaştır!” düşüncen, bir örümcek ağı gibi sardı her tarafımızı…

Evet gülümseyen gözlerin, kibarlık gösterisi sırıtmaların ardında, kendi çıkarları için başka ülke halkının hayatına değer vermeyen ve canavarlaşan ruhun bir karabasan gibi dünyanın boğazına çöreklendiğini gördükçe, çoğunluğun mutlu olduğu ve cephe gerisinde kalanların zarar görmediği bir hayat tablosunun mümkün olup olmadığını hep düşünürüm. Ancak sanırım endüstrileşmeyle birlikte, zihinler de endüstriyel bir formata bürünerek duygusal bağlarını tamamen kopartmış ki, bin bir emekle inşa edilen şehirler, el emeği ve göz nuru hayat düzenleri acımasız bir savaşla yerle bir edildiği gibi, masum insanlar da fütursuzca katledilebiliyor.

Ne bileyim, tarihin tozlu sayfalarındaki savaşlar sanki şanlıydı. Şimdikilerse kanlı. Çünkü geçmişte savaşlar çoğunlukla sınır boylarında ve savaşan askerler arasında olurdu. Yani savaşan biri, arkasında bıraktığı şehre geri döndüğünde, her şeyi yerli yerinde bulma imkânına sahipti. Ama bu, endüstrileşmeyle birlikte neredeyse imkânsızlaştı. Hele ki bu endüstrileşme dediğimiz hamle, hayatta kalmak için başkasının kanını emmek gerektiğini düşünen “Kabil” ruhlu düşüncenin elinde muzır bir çocuk hükmünde dünyaya hâkim olduğu sürece, “Hâbil”lerin sefilliğe mahkûm olma serencamı elbette devam edecektir.

Bugün eğer dünyanın büyük çoğunluğu açlık içinde, onulmaz bir trajedi ile boğuşmak zorunda kalıyorsa, sebebi fedakârlık ve yardımlaşma gibi ulvî duygulardan yoksun benlik sarhoşu ideolojilerin, iktidar alanlarını olabildiğince genişletme hırslarından başka bir şey değildir. Oysa çözümsüzlüğün giderilmesi için son çare olan savaşın gerçek amacı, haksızlığa uğrayanların hukukunu muhafaza ve ideal bir adaleti tesis etmek için olmalıydı.

Sormak lâzım: Gittikçe daha demokratik bir dünya düzeninin gerçekleştiğini iddia edip insan hakları konusunda mesafe kat edildiğini ispat etmeye çalışanların, dünyaya pazarlamaya çalıştıkları temeli bozuk düşünce sistemleri mi, yoksa âleme rahmet olarak gönderilen Kutlu Peygamberin (asm) getirdiği ulvî prensipler mi dünyayı huzura kavuşturacak?

Elcevap: Batının ortaya koyduğu tablo ile İslâmiyet’in tam anlamıyla hükümran olduğu dönemlerde ortaya koyduğu tablo meydandadır. Kıyas edilsin…

16.08.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.08.2008) - Yangın var

  (26.07.2008) - Taziye edebiyatı

  (19.07.2008) - Neler oluyor bize?

  (05.07.2008) - Geceye medhiye

  (28.06.2008) - Hayatımız(da) futbol

  (21.06.2008) - Güzel (i) görmek elimizde

  (14.06.2008) - Karne serencamı

  (07.06.2008) - Ahmet Haşim’in “O belde”sinde

  (31.05.2008) - İstanbul’u anla(t)mak

  (24.05.2008) - BİR ÖMÜRLÜK MASKELİ HARİKALAR KUMPANYASI

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır