"Gerçekten" haber verir 28 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Fatma Nur ZENGİN

Şemsiye ve yeşil portakallar



Aslında raftan yeşil portakalları alıp poşete doldururken hiç de ümitli değildim. “Yeşil limon olur, ama yeşil portakal olmaz. Hem olursa, o zaman biz artık hangi renge portakal rengi deriz?” düşünceleri arasında meyveleri tarttırmaya gittim. Kendime sadece denemek için, iki tane yeşil portakal alma hakkı vermiştim. Daha önceden denemek için ikişer tane alıp, daha sonra bağımlısı olduğum mangolara ve Hint ayvalarına göz gezdirdim. Artık mevsim kışa dönmüş, mangonun eski çeşitliliği ve canlılığı kalmamıştı. Ama Hint ayvasına hayır diyemedim. Meyvelerimi aldım, eve geldim. Yeşil portakalın tadıyla büyülendim. “Önyargı” dedim, “böyle bir şey.” Kendimi hep çok az önyargılı görmeme rağmen, baktım ki bende de önyargılar oluşabiliyormuş.

Henüz yeşil portakalın tadıyla mahmurluğum devam ederken, Nil’i taşırırcasına, piramitleri yıkarcasına bir deli yağmur başladı.

Kahire’nin çoğu insanının adımını atmadığı, aslında hayatın gerçeği, bizdeki pazarlar gibi yahut da işportacılar gibi satıcıların bulunduğu bir bölgede, bu hafta burada kurulu bir derneğin 6. yıl dönümü kutlamaları için bazı alış verişler yapmaya gitmiştik. Bana o kadar renkli, o kadar değişik ve heyecanlı geliyordu ki; yolların tozuna, kirine, havanın garip sıcaklığına, susuzluğa, hijyen şartlarına aldırmadan; sadece fotoğraf makinesiz olduğuma hayıflanarak sokakları defalarca turlayabilirdim. Rengârenk balonlar, boncuklar, mumlar, süslemeler, bebekler, mavi-pembe yeni doğmuş bebek şekerleri, düğün süsleri, bebek partisi süsleri (burada bebek 7 günlük olduğu zaman evde bir duâ okutulup, yedi gün partisi yapılıyor), tüller, fenerler, fanuslar her dükkândan başlarını uzatmış durmaktaydılar. Bu coşku ve heyecanı, mağazalarda da aynısı bu mekânın en az 3-4 katı fiyatına satılan eşyaları görünce hayretle dolaşan “ve bir daha mağazalardan alış veriş etmeyeceğine” bir kere daha söz veren ben, deli gibi yağmuru hissedememiştim. Hissetmiş olsaydım, geçen hafta Bursa’da bavulumu hazırlarken ağırlık yapıyor diye şemsiyemi çıkarmazdım. “Anne kaç kere yağmur yağdı ki altı üstü taşındığımdan beri Mısır’a” diye de söylemezdim anneme...

Fakat heyhat, yağmur başladı... O nasıl bir yağmur yâ Rabbî. “Nil yerinden taştı” dedim kendi kendime. Çok şükür ki, arabamız vardı ve arabaya binip eve gidecektik. Hiç bu kadar yoğun bir yağmurla Kahire’yi bir arada görmediğimden olsa gerek, kalbim oldukça rahat, arabaya yerleştim. Ta ki bir müddet sonrasında yollarda memleketten insan manzaraları izlemeye başlayana dek... Ayakkabılarını çıkarmış, pantolonunu dizlerine kadar sıyırmış, yine de sulardan kurtulamamış insanlar... Belediye otobüslerinin camlarından sarkmış, diğerlerini izlemeye çalışanlar... Uzun müddet tabiî yüzme havuzlarının içerisinde yol alıp, normalde 15 dakikalık yolu 2 saat gibi bir mesafede kat ettikten sonra, artık eve yaklaşmış olmanın verdiği rahatlıkla etrafa çok da bakmıyordum. Ta ki arabanın içine hızla su dolmaya başladığını görene dek... Bu trajikomik, Hint filmi misali sahneden nasıl sıyrılacağımı hiç düşünmeden, direkt kovalarla arabadaki suyu boşaltmaya başladım. 40 dakika sonra arabadaki bütün suyu boşaltmış bulunmaktaydık.

Sağ salim eve geldik.

O gün kulağımıza herhangi bir kötü haber gelmedi. Ama bütün nikâh törenlerinin 3-5 misafirle gerçekleştiğini, insanların uçaklarını kaçırdığını duyabiliyordum. Her şeyin sebebinin ülke altyapı sisteminin yağmur yağmadığı gerçeği hesaba katılarak inşa edilmesinden kaynaklandığını da artık herkes dile getirebiliyordu. Bu ülkede yağmur mazgalları yoktu. Kışın kaloriferi olmayan ülkede, yağmur mazgalları da olmazdı tabiî... İlk fırsatta şemsiyemi Kahire’ye getirmeye ve bol bol yeşil portakal yemeye karar verdim.

28.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.10.2008) - Nil-i mübarek

  (14.10.2008) - Mısır’a nasıl uçulur?

  (07.10.2008) - Uludağ’ın Nil’e düşen damlaları

  (30.09.2008) - Bir bayram günü

  (23.09.2008) - Slovenya’ya Ramazan geldi

  (16.09.2008) - Venedik’te bir an

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır