"Gerçekten" haber verir 19 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Hakan YALMAN

Vesvese veren haberler



Son zamanlarda yaşanan olaylarla ilgili yazılı, sesli ve görüntülü haberler insanların ve özellikle çocukların diğer insanlara güvenlerini, varlığa güvenlerini ve belki de en kötüsü şuur altında Âlemlerin Rabbi’ne güvenlerini kaybetme riski ile yüz yüze getirmektedir. Mûsibet ve sıkıntılar zamanında vesveseler artar. Bu vesveseler ile şeytan, ferdin zafiyetinden yararlanıp onu iyice sıkıştırmak ve Rabb-i Kerim’ine dile getirilmeyen bir sitem duygusu ve ardından ferdi Rabbi’nden uzaklaştırmak gibi bir taktik izler. Şeytanın bu vesvese ağına düşmek ise başa gelebilecek en büyük mûsibettir.

Vesvese ile ilgili olarak bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri bu durumun bir hastalık olduğudur. Yani, soğuk algınlığı, mide ağrısı, öksürük, zatürre, bağırsak enfeksiyonu gibi, bu durum da bedenin işleyişinde bir aksaklıktan kaynaklanmaktadır. Bu aksaklık daha önce yaşanan sıkıntı verici hallerin günlük yaşantıda oluşturduğu gerilimin hayata yansıması gibidir. Bu durum daha önceden yaşanan olaylar sebebiyle şuur altına yerleşmiş endişe ve korku hallerinin bedendeki tezahürlerinin sebep algılanmadan ortaya çıkması olduğu için ve alışık olduğumuz sebep sonuç bağlantısını kuramadığımız için daha fazla sıkıntı verir. Korkularımız pusuda beklemekte ve psikolojik durumun zayıflaması anında şuur altından şuur düzeyine yükselmektedir. Ancak bedende etkilerini gördüğümüz bu halin sebebi şuur altının derinliklerinde olduğundan şuur düzeyinde algılanamaz. Bütün bu hallerin temelinde ise varlık algımızın Yaratıcı ile bağlantısını netleştirememenin verdiği belirsizlik, güvensizlik, kararsızlık ve sahipsizlik duyguları yer almaktadır. Psikiyatri biliminin ‘anksiyete’ bozuklukları adı altında ele aldığı bu hal olayın sebebi ya da açıklaması bilinmeyince bir kısır döngü içinde gittikçe şiddetlenen bir hal alır. “Bana neler oluyor?” endişesine kapıldığı ve algıladığı şeyleri anlamlandıramadığı ölçüde kişi sıkıntılar, korkular ve endişeler yumağı içinde korkunç olduğunu düşündüğü bir hale düşer. Üstelik bu halinin çok garip ve insanlar tarafından komik ya da anlamsız karşılanacağı veya kendisine ‘deli’ nazarı ile bakılacağı düşüncesi ile iç âleminde kalırsa ve anlaşılıp anlamlandırılmaya çalışılmazsa ‘pire’ ‘deve’ olur. Soğuk algınlığı gibi basit bir hastalık yüzünden kişi intihar noktasına kadar gelebilir.

Bu durumda yapılması gereken en önemli şey, soğukkanlı olmak ve yaşadığı olayı anlamaya çalışmak ve anlam veremediği şeyleri bilgisine güvendiği ve bu konuda ehil olduğuna inandığı kişilerden öğrenmeye çalışmaktır. Bunu yapamadığı durumda olay gittikçe büyüyecek ve kördüğüm haline dönüşecektir. İnsanların hayat ve varlık ile ilgili genel algıları şuur altına yerleşmiş hükümlerle yakından ilgilidir. Kişi şuur altında kendisini tembel olarak algılıyorsa tembel olma eğiliminde olacaktır. Köpekten korkunun en önemli şuur altındaki korkunç köpek imajı ya da fotoğrafıdır. Bunun yanında dış ve iç âlemden şuur boyutuna ulaşan algılarda bir algı eşiği vardır. Bu eşiği belirleyen önemli şeylerden biri algılarınıza ulaşan uyarıya ehemmiyet verip vermediğinizdir. Şu an gözlerinizi kapatın çevreden gelen seslere konsantre olun, biraz önce hiç farkında olmadığınız seslerin ne kadar fazla olduğunu algılayabiliyor musunuz? Şimdi de oturduğunuz yerin vücudunuzun hangi bölgelerine ne kadar baskı yaptığını bedeninize ne ölçüde rahatsızlık verdiğine konsantre olun. Sürekli bu batmalar ve baskıların farkında olsanız, orada oturmanız mümkün olabilir miydi? Biraz önce bu rahatsızlık verici sesleri ve baskıları algı eşiğinizden geçmediği için algılayamıyordunuz. Konsantre olunca ‘algı eşiği’ düştü ve sizi rahatsız etmeye başladı. İşte, anksiyete halinde tedirginlik sebebiyle algı eşiği hep düşüktür ve sıkıntı verici unsurlar çok fazladır. Dikkat buraya yöneldikçe rahatsızlığın boyutu artar, ancak başka şeylerle meşgul olunursa sıkıntı verici şeyleri algılama eşiği tekrar yükselecek ve algı eşiğinin altında kalacaktır. Çevreden gelen gürültülere ve oturduğunuz yere konsantre olduğunuz durumdan tekrar işinize dönüp ona konsantre olursanız sesleri ve baskıların algı alanından çıkması yalnızca birkaç dakika sürecektir.

Bu durumu bir başka misalle pekiştirelim. Sokağınızın köşe başında aklî melekeleri yerinde olmayan birinin yanından geçerken size “Sen çirkinsin!” diye fısıldadığını hayal edin. Bu durumda geliştirilebilecek tavırla sizin de ona dönüp “Asıl çirkin sensin!” demeniz, “Bu söylediğiniz şey çok yanlış, size hiç yakışmıyor” demeniz, duymamak için hızlı hızlı oradan uzaklaşmanız ya da hiç duymamış gibi davranıp istifinizi bozmadan yolunuza devam etmeniz şeklinde sıralanabilir. Bu tavırlardan hangisinin olayı bitireceği ve en kolay yolla çözeceğini söylemeye her halde gerek yok. İlk üç tavır, sizi karşı tarafın istediği noktaya getirmiş ve onu hedefine ulaştırmış olacak bu da aynı durumun her gün siz oradan geçerken devam etmesi sonucunu doğuracaktır. Oysa son tavır size sıkıntı vermek isteyen bu şahsın hedefine ulaşamadığını algılamasına ve belki birkaç denemeden sonra sonuç alamadığı için bu işi terk etmesine yol açacaktır. Sizinle dalga geçmek isteyen, sizi kızdırıp bundan zevk alan kişilere karşı yine geliştirebileceğiniz en iyi tavır bu olmalıdır. İşte anksiyete halindeki kişi de şuur altını sokaklarında benzer bir hal yaşamaktadır. Bu durumda tek fark kişinin fısıldayanı görememesi ya da algılayamamasıdır. Bu hal olayı daha dehşet verici ve anlam veremediği bir hale getirmektedir. Bu durumda kişi yaşadığı halin yukarıdaki örneğe benzer bir durumun şuur altı verilen alanda cereyan ettiği ve çözüm yolunun aynı olduğudur. Korku, panik, kendisine kötü bir şeyler olduğu vehmi şuur altı fısıltı kaynağını hedefine ulaştırmış olacak ve olay şiddetlenerek devam edecektir. Bu alanda da geliştirilmesi gereken tavır aynıdır.

Mûsibetler, hastalıklar ve sıkıntılar anında kişinin en büyük dayanağı Rabb-ı Rahim’in ihsan ettiği unutma özelliğidir. Bunun da devreye girebilmesi için yapılacak şey sakin olmak, olayları zamanın akışına bırakmak ve telâş içinde çözüm arayışı içine girmemektir. Vesvese de bir mûsibettir ve küçülmesi için küçük algılanması gereken bir mûsibettir. “Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur mahfi kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder yerleşir; mahiyetini bilsen onu tanısan, gider” hükmü bütün bu anlattıklarımızı en güzel şekilde özetlemektedir. Vesvese türü hastalıkları ve anksiyete bozukluklarını hayatında çözümsüz hale getiren kişinin kendidir ve vehimleridir. Soğukkanlılıkla, aslını anlayarak, sakin bir ruh hali ile çözüm arayan hastaların çok büyük ihtimalle sonuç aldıkları bir durumdur. Her şeyin, zerrelerden güneşlere kadar bütün kâinatın kontrol altında ve Kadir-i Külli’şey’e itaat halinde olduğunu iliklerimize kadar hissedip, şuur altı âlemimizde de O’nun tasarrufu olduğuna kuvvetle inandığımızda iç âlemimizin fısıltılarına karşı kendimizi daha güvenli hissedebilir ve sarsılmaz bir dayanak bulmuş olmanın huzurunu hayatımızın her anında yaşayabiliriz.

Son dönemde iç karartıcı bilgi bombardımanına maruz kalan fertler her olayın gerisindeki sonsuz rahmet tecellisini akla getirmeli ve muhakkak her olayı dünya ve ahiret birlikteliği içinde ele almalıdırlar. Aksi takdirde kararan ruhları ile eşyada her an hiç durmadan terennüm eden sevgi nağmelerini algılayamaz hale gelirler. Hayatlarını karartacak bir vesvese girdabına düşebilirler. Bu aynen gripal bir enfeksiyon gibi yavaş yavaş algılara ve ruha sirayet eder. Baştan farkında olup zamanında manevî bir bağışıklık oluşturulmazsa önemli manevî marazların başlangıcı olabilir.

19.01.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.01.2009) - İttihat arayışı ve İcba

  (05.01.2009) - Acılara tebessüm

  (29.12.2008) - Endişe-i İstikbal

  (22.12.2008) - Küresel krizden doğan manevî fırsat

  (15.12.2008) - HAC, KOKULAR VE ŞEFFAFİYET

  (08.12.2008) - Kurban ve kurbiyet

  (01.12.2008) - DİN UMUMUN ORTAK MALIDIR

  (24.11.2008) - Âlemlerin Rabbini sevmek

  (17.11.2008) - Varlığa duyulan iç güven ve huzur

  (10.11.2008) - Dünya genelinde hizmet sorumluluğu

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır