25 Eylül 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

YARGI REFORMU HEM KURUMLARI, HEM ZİHNİYETİ DEĞİŞTİRMELİ

MÜZMİNLEŞMİŞ pek çok temel sorununu çözmek için ciddî bir çaba göstermekte olan Türkiye’de, en önemli reformlardan biri de kuşkusuz yargı ile ilgili.

Sıklıkla vurgulandığı üzere, Türkiye’nin temel sorunlarının çözümü demokrasinin evrensel standartlara uygun olarak yerleştirilmesinden geçiyor ki, bunun da vazgeçilmez şartlarından biri hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim kılınması. Türkiye, özetle, sorunlarını çözmek için demokratikleşmek, demokratikleşmek için de hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak zorunda. Adalet Bakanlığı tarafından son şekli geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklanan yargı reformu, hukukun üstünlüğünü hâkim kılma amacının bir ifâdesi olarak büyük önem taşıyor. Oldukça ayrıntılı denebilecek iki belge, “Yargı Reformu Stratejisi” ile “Eylem Planı”, yargı bağımsızlığının sağlanması ve yargıda tarafsızlığın geliştirilmesinden başlayıp istinaf mahkemelerinden ticaret ve borç ilişkileri alanlarını düzenleyen kodifikasyonlara kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bu kapsam içinde, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir devlet oluşturabilmek bakımından özel önem taşıyan başlıklar, yargı bağımsızlığı ve yargı tarafsızlığı ile ilgili olanlar. Burada da, Strateji belgesindeki sıralamayı koruyarak belirtecek olursak, Anayasa Mahkemesi’nin görev tanımı ve yeniden yapılandırılması ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili reform niyetleri dikkat çekici.

Yargı bağımsızlığı bağlamında

HSYK’nın yenilenmesi

Türkiye’de demokrasinin kurulma sürecinde en çok tartışılan konuların başında yargı bağmsızlığının geldiğini söylemek, sanırım yanlış olmaz. Bu, en azından 1961 Anayasası’ndan beri böyle. Türkiye’de çoğu kez ve bütünüyle de yanlış denilemeyecek bir biçimde, demokratik ve hürriyetçi bir anayasa olarak övgü alan 1961 Anayasası, genel oyla seçilen yasama organı çoğunluğuna ve aynı çoğunluğa dayanan yürütme organına karşı açık bir güvensizliğin de izlerini taşımaktaydı. 1961 düzeni, bir yanıyla, temel hak ve hürriyetleri en ileri çağdaş ölçüler içinde güvence altına almayı amaçlıyordu. Bu amacı gerçekleştirmek için de, hem yasama ve yürütme erklerini yargı denetimine tâbi kılıyor hem de bu denetimi gerçekleştirecek yargı organının bağımsızlığını sağlamak istiyordu. Dolayısıyla, 1961 düzeninde ortaya, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasıyla da desteklenen güçlü bir yüksek yargı örgütlenmesi çıkıyor, diğer yandan hâkimlik teminatı ve tabiî hakim ilkesi getiriliyordu. Olağanüstü mahkemelerin kurulmasını engelleyen tabiî hakim ilkesine ek olarak, hâkimlik teminatının kurumsal ifâdesi, hâkim ve savcıların görevleriyle ilgili hususların, özlük hakları da dâhil olmak üzere, karara bağlanacağı, birbirinden ayrı hâkimler ve savcıların yüksek kurullarının oluşturulduğunu bu bağlamda hatırlatmak gerekmektedir. Burada, günümüz tartışmaları bakımından ilgi çekici noktalardan biri olarak hâkimler ve savcılar ile ilgili yüksek kurullara parlamentonun üye seçebilmesinin de mümkün olduğunu da ekleyelim. 1961 Anayasası’nın çelişkisi, çağdaş ölçülere göre ileri seviyelerde benimsediği hürriyetçi anlayış ile bu anlayışın gereği gibi görülebilecek olan yargı bağımsızlığı arasındaki ilişkiyi kurarken, aynı zamanda hürriyetçiliğin gereği olan demokratik yönetim ilkesinden sapması olmuştur. Bu çelişki nedeniyledir, yargı bağımsızlığı, 1961 düzeninde ve özellikle de 12 Mart askerî müdahalesinin hürriyetçi anlayışı ortadan kaldırıcı değişikliklerinden sonra, yargının demokratik süreçler üzerindeki vesayetçi kontrolüne dönüşmeye başlamıştır.

1982 Anayasası, hem çağdaş bir anayasa düzeninde olması gereken hürriyetleri fiilen etkisizleştirecek otoriter bir dizi mekanizma getirmiş ve hem de getirdiği bu mekanizmalar arasında yargıya bu yeni düzeni koruma görevi yüklemiştir. 1961’in hürriyetçilik ile vesayetçilik arasındaki çelişkisini, getirdiği otoriter rejimi koruma yönünde tam bir vesayetçi anlayışla aşan 1982 düzeni, bugün pek çok değişiklik geçirmiş ve daha hürriyetçi ve daha demokratik bir içeriğe kavuşmuştur. Bununla birlikte, hem daha hürriyetçi bir düzenlemeye ve hem de Türkiye’de demokratik siyâsî süreci vesayetçi denetimden kurtarmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, yargı reformunun birinci hedefi, 12 Eylül ile birlikte pekiştirilen bir vesayetçi denetim kurumu olarak yargı yerine “temel hak ve hürriyetlerin teminatı olarak bağımsız yargı” kurumunu oluşturmak gerekmektedir. Bunun için, Anayasa Mahkemesi’nden başlayıp HSYK’ya kadar uzanan bir dizi kurumsal yenileşme elzemdir.

Strateji belgesinden açıkça değilse de, zımnen anlaşılıyor ki, HSYK’nın oluşumunda yasama organının katkısına imkân verilmesi amaçlanmakta ve ayrıca hüküm veren makam ile iddia makamının aynı kurulda yer almaması gerektiği düşünülmektedir. Bu amaç ve düşünceler, HSYK’nın yeniden örgütlenmesinde 1961 Anayasası’nın orijinal hâlinin esas alınabileceği ihtimalini gündeme getirmektedir. Buna göre, şimdiki kurulun Hâkimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak iki ayrı kurul biçiminde yeniden yapılandırılması yerinde olacaktır. Ayrıca, bu yeni yapılanmada her iki kurulun üye sayısının yarıya yakınının TBMM tarafından seçilmesi sağlanmalı, az sayıda üye için hukukçu olma şartı aranmamalı, kurullarda yürütme organı mensupları (örneğin adalet bakanı ve müsteşar) yer almamalı ve kurullar kamu kurumlarının sâhip olduğu özerklikle donatılmalı, kurulların kararları ve işleyişi üzerinde yargısal denetim yolu açılmalıdır.

Anayasa Mahkemesi

Türkiye demokrasisinin yine 1961 döneminden beri en çok tartışılan kurumlarından biri Anayasa Mahkemesi olmuştur. 1961 Anayasası’nın temel çelişkisini yansıtırcasına, hem hak ve hürriyetlerin güvencesi ve hem de halk oyuna duyulan güvensizliğin kurumsal bir yansıması olarak düzenlenmiş olan bu yargı organı, sadece bugün değil, geçmişte de Türkiye’nin bir yargıçlar devleti hâline geldiği yakınmalarına muhatap edilmiştir. Gerek o dönemde ve gerek içinde bulunduğumuz değişim sürecinde, anayasal görev ve yetki sınırlarını zorlayan ve hattâ demokratik bir düzende kabûl edilmesi mümkün olmayacak ölçüde aşan kararlar vermiş olan Anayasa Mahkemesi’nin görev tanımının yeniden yapılması ve kurumun yeniden yapılandırılması, çok anlaşılır nedenlerle yargı reformunun öncelikli hedeflerindendir.

Yargı bağımsızlığı, yukarıda belirttiğim üzere, bir devlet düzeninin korunması için değil, hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilmesinin bir aracıdır. Hukukun üstünlüğü de, temel hak ve hürriyetlerin en geniş ölçüler içinde kabûlünü ve gerçekleştirilmesini ifâde etmektedir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi’nin görevi ve yetkileri de, kurulu devlet düzenini muhafaza etmek olarak değil de, çok açık ve net olarak temel hak ve hürriyetleri evrensel ölçülerde geçerli kılmak olarak belirlenmeli, yasama organı üzerindeki denetim yetkisi de açıkça bu amaç doğrultusunda sınırlandırılmalıdır. Mahkeme’nin bu tarz bir yeniden yapılandırma sürecinde üyelerinin yarıya yakınının veya belki Almanya’da olduğu gibi tamamının yasama organı tarafından seçilebileceğini de kabûl etmek gerekmektedir.

Özetle, HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasında yargının yasama ve yürütme organına karşı bağımsızlığı kurumsal özerklik ilkesine göre düzenlenmeli, tarafsızlık ise yargıyı “temel hak ve hürriyetlerin en ileri çağdaş ölçülere uygun olarak korunması”ndan yana olacak biçimde anlaşılmalıdır. Bütün bu reformların gerçekleşmesi hâlinde bile, asıl mes’elenin yargıda bu reformlara uygun bir zihniyet dönüşümünü sağlamak olduğu herhâlde gözden kaçırılmamalıdır.

Levent Köker / Zaman, 24.9.2009

25.09.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.