26 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

TÜRKİYE’DE ÇEKİRDEK ÇATLAMIŞTIR

Geçtiğimiz haftalarda Genelkurmay Başkanı’nın Mardin konuşmasından ötürü Askerî Ceza Kanununun 148. maddesine istinaden askerin siyasete karışmasının yasak olduğu gerekçesiyle bir grup aydın tarafından suç duyurusunda bulunuldu. Biz de bu suç duyurusunda imzası bulunan gazeteci Aydın Engin’le asker ve sistem üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Engin, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını ve bir miti yıkmak istediklerini söylüyor…

DİNK DÂVÂSININ PATİNAJ

YAPMASI BAŞARIYLA SAĞLANIYOR

Dink dâvâsını yakından takip eden biri olarak bir gelişme var mı?

Daha önce sizinle konuyla ilgili röportaj yaptığımız yerdeyiz. Ruhsal dengesizlikleri tartışmasız kafaları tıka basa milliyetçi ve ırkçı önyargılarla doldurulmuş, yoksul, geleceksiz, aşsız, işsiz, mesleksiz beş altı delikanlıyla dâvâyı sınırlamaya çalışıyorlar. Dâvânın patinaj yapması başarıyla sağlanıyor.

Patinaj nasıl aşılır?

Toplumsal bir tepkiyle aşılır. Ancak toplum Ermeniler konusunda sistematik bir propagandaya maruz kalmış durumda. Bu da geniş kitleler üzerinde zehirli bir etki oluşturdu.

İçişleri Bakanı, İstanbul eski Emniyet Müdürü Cerrah hakkında soruşturma açılmasına izin verdiği halde idarî mahkeme buna gerek olmadı yönünde karar verdi. Bunu nasıl açıklarsınız?

Türkiye’de memurun halka karşı suç işlemesini koruyan bir hukuk sistemi var. Cerrah cinayetin ilk günlerinde bu olayın siyasî bir yönü olmadığı, millî duyguları galeyana gelmiş bir delikanlının eylemi olduğunu söyledi. Vali Güler bu açıklamayı düzeltmek için kelimelere kırk takla attırmak zorunda kaldı.

Halka karşı bu kadar acımasız olunmasının altında Brecht’ın söylediği gibi fesih edilmesi gereken halk anlayışı mı yatıyor?

Saçmalık buradan başlıyor. Bu Brecht’in muhteşem ironisidir. Dalga geçişidir. Gün ışığı zararlı diyenlere “güneşi kapat” demek gibi bir şey bu. Osmanlı ve Cumhuriyet muti bir halk meydana getirmede başarı kazanmıştır, ancak hayat ilerliyor. 21.yy’dayız ve Türkiye kabuğuna sığmıyor. Kabuğunu çatırdatıyor. Yaşadığımız sıkıntı budur ve büyük bir don olmadıkça tohum uç verecek ve ağaca dönüşecektir. Türkiye’de çekirdek çatlamıştır.

Geçtiğimiz haftalarda Genelkurmay’ın siyasete karıştığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundunuz. Artık Genelkurmaya yüklenmek moda mı?

Yok hayır. Türkiye’de demokrasi mücadelesini orduya tavır almakla sınırlayan arkadaşlarımız olabilir, ancak suç duyurusunda bulunan arkadaşlarımla ben demokrasinin sağlıklı gelişmesi için hassas davranan yurttaşlarız. Ne var ki Türkiye’de ordunun siyasetteki rolü gibi demokratik olmayan bir gelenek cumhuriyetin kuruluş yıllarında anlayışla karşılanabilirdi, ama 21.yy’da buna hayır! 1980-1992 arasında hayatımı yurtdışında siyasî göçmen olarak geçirdim. Hayatımın en verimli yıllarını, Almanca ileri düzeyde olmadığı için taksi şoförlüğü yaparak geçirdim. Bu süre içinde Alman genelkurmay başkanının adını duymadım. Ancak bana Türkiye’nin son 12 genelkurmay başkanını say deseniz şaşırmadan sayarım. Muhtemelen sokağa çıksak sıradan bir vatandaş son beş genelkurmay başkanının ismini sayabilir. Bu da ordunun siyasetin içinde oluşunun göstergesidir. 1930’larda M. Kemal ordunun siyasî demeç ve görüş açıklamasına yasak getiren bir kanun hazırlatmıştır.

Askerî Ceza Kanunu'nda askerin siyasî açıklama yapması suç olduğu halde, neden bu işletilmiyor?

George Orwell “Bütün hayvanlar eşittir. Domuzlar daha eşittir” derdi. Bu söylemden bir araklama yapacaksak bütün “bütün yurttaşlar eşittir bazıları daha eşittir” anlayışı hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkede kabul edilir bir durum değil. Siyasete giren genelkurmay başkanları hakkında neden daha önce suç duyurusunda bulunulmadı diye eleştiriler yapılabilir. Niye geç kaldığımız sorulabilir…

Askerî Ceza Kanunu'nda yapılan son değişiklik sizi cesaretlendirdi mi?

Hayır asla… Suç duyurusu daha önce konuştuğumuz bir konuydu. İtiraf edeyim ki Başbuğ’un hakkında suç duyurusunda bulunduğumuz konuşmadan daha siyasî ve görüşlerine katılmayanlara karşı olduğunu söyleyen konuşmaları vardı. Ama her bardak son damlayla taşar.

Genelkurmay sürekli asimetrik savaştan bahsediyor. Sizin suç duyurunuz böyle bir savaşın parçası mı?

Askerî terimle konuşmaktan hoşlanmayan biriyim. Onun için ne demek istediklerini çok da merak etmedim. Ancak anladığım kadarıyla güç dengelerinin farklı olduğu bir durumdan bahsetmek istiyorlar. Şu bilinmeli ki Başbuğ’un asimetrik savaş dediği şeyin savaş mavaş olmadığını pek çok kez demokrasiyi savunmak olduğuna tanığım.

Genelkurmayı mahkemeye vermekle demokrasiyi mi savunmak istediniz?

Biz Genelkurmay’ın eşit haklı bir yurttaş olabileceğini düşünüyoruz, yoksa dört yıldızlı bir generalin bileklerine kelepçe vurup hapishaneye götürülmesi niyetinde değiliz. Her zaman askerî yargının sivil yargı gibi tarafsız ve etkilerden uzak olduğu söylenir. 1971-1980 arasında on defa hapse girmiş ve askerî mahkemelerde yargılanmış biri olarak askerî mahkemelerin bağımsız olduğunu iddia etmek benim açımdan palavradır!

Palavra…

Askerî Yargıçların sicil amirleri genelkurmay ve üst rütbeli komutanlarıdır. Diyelim ki 1. Ordu Komutanlığının başındaki komutan hukuk dışı bir çizgiyi savunuyor. Böyle olunca ona bağlı ve altında olan yargıç nasıl karar verebilir? 12 Mart ve 12 Eylül’de bunun örneklerini bizatihi yaşadım. İbrahim Çifçi, Savcı Doğan Öz’ü öldürdüğü için üç defa askerî mahkeme tarafından idama mahkûm edildi. Ancak Askerî Yargıtay Genel Kurulu “Her ne kadar mahkememiz katilin Çifçi olduğuna kesin kanaat getirmişse de yasa gereği kendini beraat ettiriyoruz” dedi. Eğer sivil mahkemeler de Adalet Bakanının emriyle iş görüyor olsaydı ona da itiraz ederdik.

Biz Başbuğ’a yaptığımız suç duyurusuyla Askerî Yargıya sınav imkânı sunduk. Askerî Ceza Kanununda bir askerin siyasî demeç vermesi tartışılmayacak kadar açıksa askerî yargı bunun gereğini yapmalıdır. Bir tabu bir mitos yıkılsın! Askerî yargının bağımsızlığını görelim. Eğer bağımsızlık ispat edilirse ilk alkışlayacaklardan biri biziz.

Hadi sizin söylediğiniz eleştiriyi size yönelteyim: Suç duyurusunda bulunmak için neden bu kadar geç kaldınız?

Birincisi tembelliğimizden olabilir. Son yıllarda ülkede yaşananları, cinayetleri, komploları düşünürseniz yurttaş sorumluluğu yüklenmiş insanlar olarak genelkurmay konusunda biraz geç kaldığımız söylenebilir.

Aslında sistemin şeffaflaşamamasının ana sebeplerinden biri askerî bürokrasi değil mi? Bunca sene asıl bunu düzeltmek için uğraşmak gerekmez miydi?

Halkla karşı karşıya gelen hastalıklı bir yapı var. Brecht “Bu halk devlete lâyık değildir, derhal fesih edilmelidir” der. Halkı fesih edemeyeceğinize göre halkın isteklerine saygı göstermek zorundasınız. Başbuğ’un hakkını yemeden bir kenara ayırmak gerekirse bu ülkede halkın seçtiklerine karşı darbe yapma cesaretini gösteren askerler olmuştur. Bu hasta düşünceden sistemin ve ordunun arındırılması asker için de sağlıklı olacaktır. Askerin mantığında siyah-beyaz vardır. Hayatın rengârenk alacalığı yoktur. Onun içinde sürekli kamplaştırır. Cumhuriyet Gazetesi’nde yazarken “PKK eşittir Kürt sorunu değildir” dediğim için asker tarafından baskılara maruz kaldım.

Kendinizi bu baskılara karşı nasıl korudunuz?

Bu “Acı patlıcanı kırağı çalmaz” meselesi değildir; kırağı da çalabilir. Ancak az olmadığımız, benden ibaret olmadığımızı biliyorum. Gerek gazetecilik hayatında gerekse diğer alanlarda başının gölgesini öne düşürmeyen, ‘Bunu yaparsam başım belâya girer’ deyip frene basmayı ahlâkî bir zaaf addeden aydın sorumluluğu içinde olan insanlar olduğunu düşünüyorum. Gerisi benim kendimle olan hesaplaşmamdır. Sabahtan aynaya bakarken gözümü kendimden kaçırmak istemiyorum. Bunun yanında hayatımda hiçbir zaman gizli kapaklı işler çevirmedim. Bu büyük bir rahatlık. Hrant’ın ölümünden sonra bana tahsis edilen koruma görevlisi “Her işe girip çıkıyorsun, çekinmiyor musun?” dedi. Bir şeyi gizli kapaklı yapmamak en iyi korumadır. Ayrıca korumamı bugün atlattığım için buradayım. (Gülüyoruz)

Sürekli korumayla yaşamak zor değil mi?

Korumam çok iyi bir insan ancak sürekli beraber olmak zor. Hadi lokantaya gittik, tiyatroya gittik ya senin evine gelmek istersem ne olacak? Ben yukarıda sohbet ederken aşağıda onun soğukta, sıcakta, arabada, dışarıda, aç karnına, tok karnına bekleyeceğini düşünüp ziyaretimi bir an önce bitirmek isterim.

Onu atlatınca alınmıyor mu?

Bilmiyor ki bilse zaten atlattırmaz. Bugün evde yazı yazacağımı ve dışarı çıkmayacağımı biliyor. Bugün bir iki yere gitmek zorundayım bize “Kapıda bekle” demek yakışmaz.

Siz daha önce Türkiye Komünist Partisi üyesiydiniz. Suç duyurunuza TKP “Başbuğ’u susturup Başbakan’ı konuşturmak” istiyorlar mealinde tepki verdi. Ne dersiniz?

Bu partinin benim mensup olduğum ve daha sonra ayrıldığım partiyle yakından uzaktan ne akrabalık, ne ideolojik ne de devamlılık bakımından alâkası yok. Kim olduklarını da tanımıyorm.

Peki böyle bir yaklaşımı nasıl yorumlarsınız?

Türkçede milletin karşılığı ulustur. Kurtuluş savaşından bu yana Türk solu antiemperyalist bir çizgi benimsemiştir. Bu sosyalizm karşısındaki uluslar arası sermaye gücüne karşı bir harekettir. Antiemperyalizm içinden sol özünü çıkarır atarsanız geriye milliyetçilik kalır. Antiemperyalizm millî unsurlarla Markist unsurların büyük sermayeye karşı omuz omuza vermesidir. Bu çok az yerde başarıya ulaşmıştır. Dünya çapında sosyalizmin yenilgisiyle beraber antiemperyalizm içindeki sol boşaltılmış geriye milliyetçilik kalmıştır. Çok iyi bilmiyorum ancak TKP bu savrulmanın dışında kalmamış olsa gerek…

Komünizm militarizme daha mı yakın oluyor bu durumda?

O parti üzerinden konuşmak istemiyorum, çünkü bir bilgim yok. Komünist hareket uzun yıllar Leninci parti modelinin Stalinist versiyonu üzerinden yönetildi. Bu anlayışta demokrasi göstermelik bir anlam ifade ettiği gibi lider yönetimi hakimdir. Militarist bakış açısına yakın çizgileri vardır. Kendinizi defteri dürülmüş bir ideolojinin içine hapsettiğinizde savrulmanız kaçınılmazdır. Bu insanlar AKP analizlerini de kusurlu yapıyorlar. AKP’nin şeriat getirmek için takiye yaptığını düşünüyorlar, ancak ben AKP’nin dünyaya şekil vermek isteyen uluslar üstü güçlerle uyum içinde olduğunu düşünüyorum. Ortaya çıkan kavga laiklik dinine tapanların bir başka dine tapanlara duyduğu yarışmadır.

n Yani laiklik dinine tapanların, İslâm diniyle savaşı; yani dinler arası savaş…

Ben söylemedim, sen söyledin; ama böyle de denebilir…

n Sizin yaptığınız suç duyurusuna dönersek, sivil savcının dosyayı askerî yargıya sevk etmesini nasıl yorumladınız?

Sivil savcılık otomatiğe bağlamış gibi dosyayı genelkurmay savcılığına aktardı. Bizim için sürpriz olmadı. Şöyle de bir gerçek var ki eğer askerî savcı hukuk fakültesinde okuduğu “hukuka giriş” derslerini iyi kavrasaydı dâvâyı bizim duyurumuz olmadan kendisi açması gerekirdi. Bakalım askerî savcı ne yapacak. Bir demokraside “Herkes eşittir genelkurmay başkanı daha eşittir” olamaz…

n Bu suç duyurusundan sonra Türk İntikam Tugayı imzalı maillerinize tehditler geldiği doğru mu?

Böyle bir yapılanma var mı yok mu bilmiyorum, ancak kendini devletin sahibi olarak görüp şiddet kullanmayı kendine hak olarak görenlerin olduğu kesin. Bunlar üniformalı mı üniformasız mı yoksa ikisi birden mi? Bir gazeteci olarak bilemiyorum. 1970’li yıllarda TİT üyeliğinden tutuklanmış bir gençle yattım. TİT hakkında bilgisi olmayan bu genç anlaşılan o ki bir ağabeyin direktifiyle hareket ediyordu. Vur deyince vuruyordu… Bize mail gönderenler bir örgüt mü yoksa derinlerde planlanmış bir ürkütme operasyonu mu bilemiyorum.

Emniyete başvurdunuz mu?

Emniyet Genel Müdürlüğü düzeyinde ilgi gösterdiler. Tehdit maili Ufuk Uras’ın milletvekili olduğu için meclis mailine gelmiş. Ankara Terörle Mücadele ekipleri bilgisayarda inceleme yaptılar. Biz de bilgisayarda hünerli gençleri devreye soktuk ve mailin kaynağı olarak Hollanda Kraliyet Ailesinin kullandığı bilgisayar olarak görüldü. Bu da virüslü bir mailin kullanıcısının haberi olmadan başka bir bilgisayar tarafından gönderilmiş olduğunu gösteriyor.

Size gönderilen tehdit mailinde neler vardı?

Bugüne kadar bizi izledikleri ve çoktan ölümü hak ettiklerimiz vardı. Genelkurmay başkanına suç duyurusunda bulunarak vatan hainliği yaptığımız ve bunun bardağı taşıran son damla olduğu söyleniyordu. Nihal Adsız’dan mülhem olsa gerek ‘Atsız’ soyadlı liderliğinin kararıyla takip, tetkik ve infaz çalışmalarının başladığı ve imha edileceğimiz belirtiliyordu. Bunun için kişi başına üç şehir savaşçısı görevlendirildiği iddia ediliyordu. Ama şu ana kadar infaz edilmedik. Kavgada yumruğa bakılmaz. Bu hesaplarla demokrat yurttaş olunmaz.

Hrant Dink’in ölümünden sonra birini kaybetmekten daha çok korkar olduk…

Bu ülkenin evlâtları kör bir terörle öldürüldü. Hrant bunun son halkasıydı ancak bunun son olmayacağı besbelli…

Korkuyor musunuz? Hrant gibi bir tedirginlik içinde misiniz?

Ben korkarım. Korkmuyorum diyen aptaldır. Ancak korkunun ecele faydası olmadığını biliyoruz.

Bu tür örgütler ortaya çıkarılıp faaliyetlerine son verilemez mi?

İstenirse son verildiğinin çok örnekleri var. Arjantin’de TİT’e benzer yanılmıyorsam Arjantin Kanı Örgütü vardı. Bir cellât timiydi ve yıllarca, var mı yok mu bir bilinmezlik sisi içindeydi. Arjantin’de demokrasi belli bir aşamaya geldikten sonra bu örgütün izini sürdüler ve yakaladılar. Türkiye’de devlet bunu isterse elbet yapar. “Neden istemiyor?”un muhatabı ben değilim…

[email protected]

H. HÜSEYİN KEMAL

26.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (19.10.2009) - BEDİÜZZAMAN’IN KUŞATICI BİR VİZYONU VAR

  (17.10.2009) - Bilinçaltımız Kur’ân’a göre programlanmış

  (13.10.2009) - SAİD NURSî TOPLUMSAL BARIŞI TEMSİL EDİYOR

  (08.10.2009) - GÖLCÜK’TE İKAMET EDEN 40 YILLIK OKUYUCUMUZ İSMAİL KELEŞ:

  (06.10.2009) - 1982 anayasasına ‘hayır’ oyu verdik

  (05.10.2009) - Barış açılımında asker sonsuza kadar susmalı

  (04.10.2009) - Bayramların hatırlattıkları

  (03.10.2009) - Din eğitimi ilk sınıftan başlamalı

  (02.10.2009) - Din dersi demokrasiyle başladı

  (01.10.2009) - BAŞÖRTÜSÜ AÇILIMINDAN SÖZ EDEN YOK

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.