24 Şubat 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

40. Yıl Röportajları

ÖMER ŞENÖZ

Gazetemiz, zulme uğrayanların hakkını savunuyor

40 YILLIK OKUYUCUMUZ MEHMET

İŞÇAN:

Sizi tanıyabilir miyiz?

İsmim Mehmet İşcan. 1948 Perşembe doğumluyum. İlkokulu Mersin Köyünde ve ortaokulu Perşembe’de okudum. Ordu Ticaret Lisesi’ni bitirdim. Ayrıca Eskişehir Süleyman Çakır İlköğretmen Okulunu bitirdim. Kısa bir öğretmenlik dönemiyle birlikte Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. 1981 yılında yedek subaylığımı Ankara Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulunda yaptım. Şu anda serbest muhasabeci ve özel bir yeminli malî müşavirlik şirketinde idarî ve malî işler müdürü olarak çalışmaktayım.

Risâle-i Nur’ları nasıl ve ne zaman tanıdınız?

Ordu Ticaret Lisesi’nde öğrenci iken şehir içinde öğle tatilinde gezinirdim. Mehmet Odabaşı adında bir saatçi dükkânının vitrininde saatlerin arasında Eşref Edip’in kaleme aldığı “Said Nursî’nin Hayatı, Eserleri ve Mesleği” isimli kitabın üzerindeki fotoğraf çok dikkatimi çekiyordu. Dükkânın önünden her geçişimde mutlaka o resme bir müddet bakardım.

Ordu Ticaret Lisesi’ne devam ederken bir akrabamızın evinde kalıyordum. Annem, babam ve akrabalarımız da nakşî tarikatine mensuptular. Bu sebeple ben de çeşitli tasavvuf kitapları okuyor ve tesir sahasında girmiştim. Fakat bu zamanın şartlarına tarikatın pek uymadığının da farkındaydım.

Bir gece akrabamızın şeyhi geliyor ve kendi aralarında zikir, ders ve sohbet yapıyorlar. Fakat beni haberdar etmediler. Bu davranışlarından dolayı çok üzülmüştüm. Ertesi gece rüyamda genç bir kişi, tabiat manzaralı kartpostalın üzerinde sakalsız, bıyıklı ve sarıklı bir zatın resmini göstererek “Senin şeyhin bu kişidir” dedi ve uyandım. Her halde dün üzüldüğüm için bu rüyayı görmüş olabilirim diye pek üzerinde durmadım. Müritlerden, Said Nursî ve Bekir Berk ismini de sıkça işitiyordum. Lise yıllarımda Yeni İstanbul, Sabah ve Bugün gazetesini takip ediyordum. 1968 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi Bahriye Üçok, Hatice Babacan adındaki bir kız öğrencisine başörtülü olduğu için hakaret ediyor. Bugün gazetesi baş sayfasının yarısını kaplayan bu öğrencinin başörtülü fotoğrafının altında büyük harflerle yazılı hatırladığım kadarıyla şu sözleri yer alıyordu: “Başörtümü başımdan çıkarmak istiyorlar. Beni okulumdan atmak istiyorlar. Bu baş bu vücutta bulunduğu sürece başımdaki örtüyü kimse çıkaramayacaktır. İnançlarıma hizmet etmek için de diplomaya ihtiyacım yoktur.” Kız öğrencinin bu imânı, inancı, cesareti, şecaati ve kararlılığı benim düşüncelerimde adeta devrim meydana getirmişti. Ve bu cesaretin menbaını araştırmaya başladım. 1969 yılında köylüm olan Olgun Öndeş’i İstanbul’da evinde ziyaretine gittim. Bana Said Nursî ve Risâle-i Nur ismini duyup duymadığımı sordu. Ben de Risâle-i Nur’u duymadım, fakat Said Nursî ismini çok duyduğumu söyledim. Ve bana Gençlik Rehberi’ni verdi. Kitabı biraz okudum fakat pek dikkatimi çekmemişti.

1969-1970 öğretim yılı başlarında Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi birinci sınıfına yeni başlamıştım. Boş bir sınıfta sıranın üzerinde namaz kılan bir öğrenci gördüm. Okul çıkışında namaz kılan öğrenciye yaklaşarak; “Sizi namaz kılarken gördüm, ben de namaz kılıyorum. Bu sebeple sizinle tanışmak istiyorum” dedim. Öğrenci arkadaş Sivaslı Osman Güleç ve arkadaşı Elazığlı Yılmaz Koçdemir’le tanıştım. Ertesi gün Osman Güleç sınıfa girdi ve tahtaya “Bu akşam yatsı namazında namaz kılan talebe arkadaşlar Çarşı Camiinde buluşup, tanışacaklar. Duyurulur” diye yazdı. Bu yazı üzerine bazı öğrencilerde gülüşmeler ve “oooo...” sesleri yükseldi. Yatsı namazından çıkan talebelerle cami çıkışında tanışmaya başladık. Yılmaz Koçdemir isimli talebe bizi kaldığı yere götürdü. İsmini sonra öğrendiğim Abdullah Şeker isimli kişi, rahlenin üzerindeki kırmızı kaplı kitabı çok akıcı bir üslûpla, mahviyet ve mütevazı bir ahval içinde tebessümle okuyuşu beni çok etkiledi. Bu okunan kitabın Bediüzzaman Said Nursî’nin yazdığı Risâle-i Nur olduğunu öğrendim. Ve hemen bu hakikatlere teslim oldum. Ağabeyimiz Abdullah Şeker, Yılmaç Koçdemir, Adanalı Nevzat Dinçer, Behzat Dilber ve ben Eskişehir’de Nur dersanesinde kalmaya başladık.

Bir kaç gün sonra İstanbul’a gitmem gerekiyordu. Abdullah Şeker Ağabey “İstanbul’da Kiğılı Pasajı’nda Av. Bekir Berk’in bürosuna git. Hem senin hemşehrin olur, hem tanışırsın” dedi. Adresi buldum ve Bekir Ağabeyle ve Mehmet Emin Birinci Ağabeyle tanıştım. Yeni tanıştığım Eyüp Ekmekçi ile Süleymaniye dersanesine giderken yol boyunca bana Risâle-i Nur’dan ve Bediüzzaman’dan bahsetti. Eyüp kardeş benim yeni Risâle-i Nur okumaya başladığımı bildiğinden, “Sen Said Nursî’nin fotoğrafını hiç gördün mü?” dedi. Ben de “Hayır görmedim” dedim. Ve hemen büyük “Tarihçe-i Hayat” kitabını açtı ve Üstadın sarıklı ve bıyıklı fotoğrafını gösterdi. O anda bir yıl önce rüyamda bana gösterilen resmin aynısı olduğunu hatırladım. Ve sahil-i selâmet olan darüsselâma ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran sefine-i Rabbaniyede çalışan bir hademe olduğumu anlar gibi oldum.

Yeni Asya’yı ne zaman ve nasıl tanıdınız?

Nur Talebeleri haftalık “İttihad” adında bir gazete çıkarıyorlardı. Ben de Cuma günü Eskişehir’de Çarşı Camii’nin önünde “İttihad” gazetesini satardım. Esnafları gezer hatta, kıraathanelerde gazete sattığımı bilirim. Yeni Asya gazetesi, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan Boğaz Köprüsünün temelinin atıldığı gün, 21 Şubat 1970’de yayın hayatına başladı. Üstadın mesleğine sadık kalarak, Risâle-i Nur’un naşir-i efkârı olan, günlük lahika görevini yapan ve cemaatin düşünce ve fikir birliğini temin eden Yeni Asya gibi günlük bir gazeteye içtimaî hayatın bir ferdi ve ehli mektep, ehli fen olan bizlerin şiddetle ihtiyacı vardı. Yeni Asya’yı yayın hayatına başladığı günden beri okuyor ve başkalarına da okuması için tavsiyede bulunuyorum.

Yeni Asya’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yeni Asya gazetesi yaptığı hizmet ve yüklendiği misyonla zaten değerlidir. Ancak, Yeni Asya gazetesi okuyucusuna değer katar ve değer kazandırır. Mehmet Akif Ersoy, Eşref Edip’le beraber maddî ve manevî her türlü zorluğa katlanarak, milletin millî ve manevî inanç değerlerini ve milleti millet yapan dinamiklerini ve imanın sesini basınla duyurmak için “Sebilürreşad” gazetesini çıkarmıştır. Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harbî Örfî adlı eserinde “Dinî gazeteler İ’lay-ı Kelimetullah’ın neşir vasıtalarıdır” diyor. Düşmanlar bir milleti çökertmek için, millî ve manevî değerlerinin her birine planlı bir şekilde, sinsice, münafıkâne gazetelerle ve bütün basın yayın araçlarıyla saldırırlar. Kör, sağır, sefih ve idraksız madde medeniyet temsilcileri, kendi medeniyetimizi bırakıp, nefsanî ve batıl dünyevî hayat felsefe ve ideolojisi empoze ederek, gençleri ulvî seciyelerinden uzaklaştırdılar. Batı hayranı mukallitler çağdaşlık ve medeniyet maskesi altında manevî değerlerimizi erozyona uğratarak, gençlerimizi sefahatin ve bunalımın ortasına attılar. Kur’ân’ı Hakimin mu’cize-i maneviyesinden neş’et edip çıkan, her Müslümanın mukaddes malı olan iman hakikatleri muhtaç gönüllere nasıl ulaştırılacak? Miletin inanç değerlerine, millî ve manevî dinamiklerine şaşı bakan şaşkınlara, aydın geçinen aydınsızlara ve halka rağmen hakçı, dayatmacı, temel hak ve özgürlüklerden yana olduklarını dillerinden düşürmedikleri halde, eylemleriyle bunun tersini yapanlara karşı nasıl ve ne ile cevap verilecek?

Uykuda iken kendilerini ayık zannedenlere,

bilmedikleri halde kendilerini bilir zannedenlere, mantıksızlığı mantık olarak kabul edenlere ve haksızlığı hak dâvâ edenlere, milletin değerleriyle istizha edenlere karşı nasıl mücadele edilecek?

Hakikate muhtaç gönüllere Yeni Asya gazetesiyle, Bizim Radyo, Bizim Aile, Köprü, Genç Yaklaşım, Can Kardeş dergileriyle, Yeni Asya Neşriyatı ve Risâle-i Nur’la ulaşacağız. Güneşli’nin ufkundan hergün güneş gibi doğan Yeni Asya gazetemiz, şer kuvvetleri ürküttüğünü biliyoruz. Bugün aydınlığa muhtaç halkımıza iktisadî, içtimaî ve siyasî gerçekleri, hakikat-i Kur’ân ölçüleri ışığında günü gününe yazıp çizerek ulaştırmaktadır Yeni Asya. Yeni Asya okuyucuları, başta Külliyat ve diğer neşriyatıyla akıllarda, fikirlerde, zihinlerde, vicdanlarda, kalplerde ve ruhlarda ve gönüllerde nasıl müsbet bir tesir icra ettiğinin bahir bir delilidir. Asırlardan beri, zâlim milletlerin korkulu rüyası, dost ve mazlûm milletlerin de ümidi olan ve millet-i İslâmın bayraktarlığı vazifesiyle, cihanda en mukaddes ve muhterem mevkiyi hak kazanmış ecdadın şanlı mazisinden günümüze ibretli, tarihi hakikat ve gerçekleri bizlere sunan Yeni Asya gazetesidir. Demokrasi adı altında, anti demokratik dayatmalar ve hukuksuz uygulamalara maruz kalan zaif ve mazlûmların dâvâ vekilliğini yapan Yeni Asya gazetesidir. Deccalizmin, süfyanizmin ve ahir zaman fitnesinin her tarafı kasıp kavurduğu ve dünyanın büyük bir ahlâk ve maneviyat bunalımı geçirdiği dehşetli bir dönemde inkârcıların hücumlarını göğüsleyen Yeni Asya gazetesidir. Denaet, şenaet, şeytanet ve rezaletin, gaflet, dalâlet, sefahet ve sapkınlığın her yeri sarıp sarmaladığı bir zamanda, ilhamını Kur’ân’ın ebedî mesajlarını çağın anlayışına sunan, Risâle-i Nur Külliyatından alarak, makale, tahlil, tefrika, araştırma, içtimaî haber ve yorumları neşreden Yeni Asya gazetesidir. Gücünü Allah’a imandan, Kur’ân’ın hakikî bir tefsiri olan Risâle-i Nur’dan alan Yeni Asya gazetesi ve yayın evi, bilgili ve eğitimli, ilim ve irfanla mücehhez, fedakâr, cefakâr, hamiyetkâr ve hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede ihlâslı hizmet ordusuna, Allah’tan muvaffakiyetler ve hizmetlerinin devamını diliyorum.

Yeni Asya ile ilgili başınızdan geçen bir olay var mı, anlatır mısınız?

Ne bir olayı, çok olay var. Birini anlatayım: Eskişehir’de tanıştığım bir hemşehrim vardı. Yeni Asya gazetesine abone yapmıştım. Bir gün bana geldi ve gazete aboneliğinin sona erdirilmesini istedi. Ben de üzülerek aboneliğine son vermiştim. İki ay gibi bir zaman sonra bana geldi ve tekrar Yeni Asya’ya abone olmak istediğini söyledi. Ben de tekrar niçin abone olmak istediğini sordum ve bana; “Benim kız çocuğum çeşitli gazetelerden yapılmış kese kâğıtlarını itina ile açıyor ve eliyle düzeltip masasının üzerinde biriktiriyor. Sonra sırayla bu gazete parçalarını okuduğunu annesiyle müşahede ettik. Bu gayr-ı ahlâkî ve edep dışı konuları yazan gazete parçacıklarını okuyacağına, kâinatta en yüksek hakikat olan iman ve Kur’ân dâvâsını neşreden Yeni Asya’yı okusun” dedi ve tekrar abone oldu. Bu hemşehrim bugün oğluyla, kızıyla ve torunlarıyla birer dâvâ erleri olarak, ihlâsla hizmete devam etmektedirler.

Yeni Asya ailenize neler kazandırdı?

Yeni Asya ailemize çok şey kazandırmıştır. Çocuklarım gazete, dergi ve neşriyatın çıkardığı bütün eserleri okuyarak büyüdüler. Ve hâlâ da okumaya devam ediyorlar. Büyük oğlum Bahadıroğlu’nun yazdığı tarihî romanları okuyarak büyüdü. Bu sebeple tam bir Osmanlı hayranı oldu. Okul yıllarında eskrimci olarak Muğla Üniversitesini temsil ediyordu. Hatta finalde bir Fransız’ı da elemişti. Küçük oğlum üniversite üçüncü sınıfta iken eve geliyor ve annesinden Can Kardeş dergisini istiyor. Annesi de, “Oğlum evde küçük çocuk olmadığı için baban daha Can Kardeş almıyor” diyor. “Olur mu anne, ben Can Kardeşi okuyorum, babam almaya devam etsin” diyor.

Evet ben de diyorum: Bundan daha büyük kazanç mı olur. Sağ olasın Yeni Asya. İmam Hatip Lisesi’ni bitiren kızım bana; “Baba İmam Hatip Lisesindeki okuduğum kitaplardan ziyade Yeni Asya neşriyatın kitapları sayesinde ben kendimi muhafaza ettim ve arkadaşlarımdan çok farklı bir düşünce yapısına sahip olduğumu anladım” sözü bana çok manidar geldi. İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü iktiza ettiği gibi, tevhid-i imanî, elbette kalplerin birliğini ister. Ve vahdet-i itikat dahi, toplum hayatında bir düşünmeyi, bir hareket etmeyi gerektirir. Yeni Asya gazetesi ve neşriyatının ailemize kazandırdığı en önemli ruh bu olmuştur. ----------------------------------------------------------------------

Gazetemiz, her zaman ihtilâlcilere karşı çıktı

40 YILLIK OKUYUCUMUZ, EMEKLİ FİNANS MÜDÜRÜ HALİM ALTAY:

Bize kendinizi tanıtır mısınız?

1944 yılında Çankırı'nın Ilgaz ilçesi Aşağıdere Köyünde doğdum. Köyümüzde okul olmadığı için ilkokulu Ilgaz’da okudum. Ortaokul ve liseye muhtelif yerlerde devam ettim ve Lüleburgaz Lisesinden mezun oldum. Kara Harp Okulu imtihanlarına girdim. Kazanarak Ankara’da Harp Okuluna başladım. Okul komutanı olan Talat Aydemir’in ihtilâl teşebbüsü sebebiyle, ihtilâle destek versin veya vermesin o gün izinli olan öğrencilerin hepsini aynı muameleye tabi tuttular. Ben de bin beş yüzün üzerinde harp okulu öğrencisi ile birlikte ihraç edildim. Kara Harp Okulu kuruluşundan sonra belki ilk defa mezun veremedi. O yıl Ankara Ticarî İlimler Akademisine girdim ve Etibank Genel Müdürlüğünde işe başladım. Üniversiteyi çalışarak okudum. Mezuniyetten sonra Etibank’ ın Erzincan, Adapazarı ve Mersin Şubelerinde görev yaptım ve 1993 yılında emekli oldum. Üsküdar-Büyük Çamlıca’da ikamet ediyorum.

Risâle-i Nurları ve gazetemizi nasıl tanıdınız?

Benim Risâle-i Nurları tanımam çok nadir yaşanan bir şekilde gelişti. Eşimin vasıtasıyla oldu diyebilirim. Erzincan Etibank Şubesinde görev yaptığım yıllarda eşim de belediyede memur olarak çalışıyordu. İş yerinde arkadaşı olan bir bayan kendisini Risâle-i Nur derslerinin yapıldığı bir toplantıya dâvet ediyor. Gittiğinde kendisine gösterilen ilgi ve tesettürlü olmamasına rağmen ve herhangi bir baskının yapılmaması hanımların kendi aralarındaki sevgi, dostluk ve hoşgörüsü çok hoşuna gidiyor. Kendi isteği ile bir hafta gibi kısa bir zaman içerisinde örtünmeye karar verip uzun elbiseler temin etti ve tesettürlü gezmeye başladı. Ve Risâle-i Nur derslerinin müdavimi oldu. Bir gün eşimin derslerde tanıştığı hanımların beylerinden Ahmet Polat ve Rafet Kavukçu bankaya ziyaretime geldiler. Tanışıp sohbet ettikten sonra beni de sohbete dâvet ettiler. Ben giderken yalnız gitmemek için Erzincan Belediye Başkanını ve Sümerbank Personel Müdürünü de dâvet ettim, birlikte gittik. Onlar siyasete fazla ilgi duydukları için devam edemediler, ben o günden sonra derslere iştirak etmeye ve hem de kendi evimde Risâle-i Nurları okuyup anlama gayretini devam ettiriyorum. Ve Risâle-i Nurları tanımamıza vesile olanlara dua ediyorum.

Bir bürokrat olarak Risâle-i Nur ile ilgilenmenizçevrenizde nasıl karşılandı?

Benim Risâle-i Nur derslerine gitmemden bir kısım çevreler rahatsız olmuşlar. Erzincan istihbaratında çalışan lise yıllarından tanıdığım bir arkadaş vardı. Bir gün ziyaretime geldi ve derslere gitmemem gerektiğini, gittiğim takdirde benim için iyi olmayacağını, zarar görebileceğimi söyledi. Derslerde kaç kişi olduğumuzu, sohbet anında sordu. Ben altmış yetmiş kişi kadar olduğumuzu söyledim. O da “Filan akşamki derste yetmiş beş kişiydiniz” dedi. Demek dersleri sıkı takibe almışlardı ve katılım sayısını bizden daha iyi biliyorlardı. Bu tür baskılar beni Risâle-i Nurları okumaktan vazgeçirmek değil, bilâkis daha fazla okuyarak sahiplenmeme sebep oldu. Komiser ve polislerden de bir hayli çevremiz olmuştu. Birlikte yaz boyunca kır dersleri yaparak Risâle-i Nurlardan birlikte istifade ettik.

Hizmetle ilgili yaşadığınız bir hatıranızı paylaşır mısınız?

Genelde derslere zamanında gitmeyi alışkanlık haline getirdiğim halde bir gün biraz geç kalmıştım. O gün Hüseyin Efe’nin evinde ders vardı. Gittiğimde baktım ki ev sahibinden başka kimse yok. Meğer o akşam derse baskın yapılacağı ihbarı alınmış, arkadaşlar çıkıp gitmişler. Biz de ev sahibi ile birlikte “Baskına da gelseler biz dersimizi yapalım” diyerek birlikte kitap okuduk. Kitap okumadan dönmeyi içime sindirememiştim. 1982 yılında Adapazarı’na tayin oldum. 12 Eylül İhtilâlinin cemaatler üzerinde baskı kurup etkisiz kılmaya veya kendisine tabi ederek pasifleştirmeye çalıştığı günlerdi. Bundan biz de nasibimizi almıştık ve Yeni Asya gibi düşünen, ihtilâle karşı olan, anayasaya hayır diyen üç kişi kaldık ve yeni bir dershane açtık. Birlikte dersleri devam ettirdik. Bir yıl sonra verdiğimiz iftara yüz elli kişi dâvet ettik, yüzün üzerinde katılım oldu. Ve dayanışma içinde hareket edildiğinde üç kişinin yüz on bir kuvvetinde olabileceğini fiili olarak yaşadık.

Emekli olunca sizin için hayat bitmemiş, muhtelif yerlerde çalışmışsınız. Şu anda ne ile meşgul oluyorsunuz?

Emeklilikten sonra Anadolu Finas’ta altı sene ve Yeni Asya Vakfında dört buçuk yıl çalıştım. İki yıldan beri Fatihte “Kitap Sever” ismiyle öğrencilerin kitapseverlerin on lira gibi cüz-i bir depozite ücreti ödeyerek sınırsız kitap okuma imkânı sağlayan kütüphane açtık. “Al götür, oku getir” usûlü ile hizmet veriyoruz. Öğrenci ve okuyucu imza karşılığı aldığı kitabı evine götürüp okuyarak ve belirli süre sonra iade edip yeni kitap alabiliyor. Kütüphanemizde çocuk kitapları, romanlar, ansiklopediler, dinî yayınlar, edebî eserler, Risâle-i Nur Külliyatı, Yeni Asya Neşriyat’ın bütün yayınları ile ilgili yayınevlerinde çıkan kitapların ekserisi, tarihî romanlar ve tanınmış sahsiyetlerin biyografileri gibi eserler mevcuttur. Kitap çeşit ve sayımızı arttırma gayreti içindeyiz. Belki bu tür işler yapan yerler arasında ilk defa aldığımız depoziteyi başka yere tayin olan veya ayrılmak isteyen üyemize iade ediyoruz. Şimdilik iki yüz elli üyemiz var, son zamanlarda okumaya ilginin arttığını görüyorum. Günde bir iki kişi üye olmaya başladı, kısa zamanda üye sayımızın artacağını ümit ediyorum.

Yeni Asya’yı sizin yıllarca aralıksız okumanızda etkili olan sebepler nelerdir?

Öncelikle İslâmiyeti ve Risâle-i Nurları tanıtmaya çalışması. Demokrasiye ve cumhuriyete Risâle-i Nurlardan aldığı ders ile din adına sahip çıkması, adab-ı şeriatle edeplenen hürriyet ve meşruiyetin dört mezhebe göre İslâma uygun olduğunu savunması, bütün ihtilâllere karşı çıkarak hükümetlerin seçimle gelip gitmelerinin doğru olduğuna inanması... Bu gün herkesin değişmesi gerektiğinde ittifak ettikleri 12 Eylül sonrası hazırlanan ihtilâl anayasasına mahsurlarını önceden görerek red oyu verilmesi gerektiğini kamuoyuna duyurması ve her türlü baskıya karşı direnmesi, gibi sebeplerle vazgeçemeyeceğim bir gazetedir.

Yeni Asya ailenize ve size neler kazandırdı?

Ailemizin hadiseler karşısında istikametli duruş kazanmasına katkısı olmuştur. İstenmeyen yanlış yollara sapmaktan korumuştur. Dergi, kitap ve yayınlarıyla çocuklarımızla birlikte her birimizin yararlanabileceği faydalı bilgileri aile ortamımıza taşımıştır. Bugün aile bireyleri olarak elden geldiğince emir dairesinde hareket etmeye çalışıyoruz. Yeni Asya, yazılarıyla Risâle-i Nur’un okulu vazifesini görmüştür.

Gazetemizin geleceği hakkında düşünce ve

beklentileriniz nelerdir?

Gazetemizin tirajının yüz binlere çıkmasını arzu ve dua ediyorum. Mevcut vaziyetiyle bu kadar etkili yayın yapan gazetemizin yüz binlere ulaştığında memleketimizde bir çok problemin hal olacağına inanıyorum. Gazetemizin yayın politikasının hem zamana ve fikrime uygun olduğuna inanıyorum.

TALİP ÇİÇEK

24.02.2010

 
Sayfa Başı  Geri


Önceki 40. Yıl Röportajları

  (10.02.2010) - BEDİÜZZAMAN VAKFI BAŞKANI VE 40 YILLIK OKUYUCUMUZ AHMET RÜZGÂR

  (08.02.2010) - YÖNETİM KURULU ESKİ ÜYELERİMİZDEN, YAZARIMIZ VE 40 YILLIK OKUYUCUMUZ RAŞİT YÜCEL:

  (02.02.2010) - 40 YILLIK OKUYUCU SALİH ÇÖKREN:

  (01.02.2010) - 40 YILLIK OKUYUCUMUZ MEHMET TOKMAK:

  (16.12.2009) - 40 YILLIK KARAMÜRSELLİ OKUYUCUMUZ ZAHİR YAVUZ:

  (13.12.2009) - BİR DÖNEM, YENİ ASYA A.Ş. YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİ DE YAPAN 40 YILLIK OKUYUCUMUZ ALİ YILMAZCAN:

  (09.12.2009) - 40 YILLIK OKUYUCULARIMIZDAN ALİ ERSÖZ:

  (18.11.2009) - YAŞ KARARIYLA ORDUDAN AYRILAN, 40 YILLIK OKUYUCUMUZ EMEKLİ ASTSUBAY HAMİT ÖZDEL ANLATTI:

  (15.11.2009) - Yeni Asya, okul ya da öğretmen gibi vazife yapıyor

  (12.11.2009) - 40 YILLIK OKUYUCUMUZ CEMAL SERİM:

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl