14 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Selim GÜNDÜZALP

Azdan çoğa gidilir


A+ | A-

Öyle derdi annem... Nedense bu söz bana iki dilim kızarmış ekmeğin ve üzerine sürülmek için bekleyen tereyağının, rafadan bir yumurtanın, bir avuç peynir, bir de yedi tane zeytinin, güneşin bütün haşmetiyle vurduğu bir sabah sofrasının neşesini, gülümseyen dâvetkâr yüzünü, şen şakrak hâlini hatırlatır.

İnsan misafirdir, her yerde misafirdir. Evinde de, dünyada da, hayatta da... Ama bildiğimiz gibi değil. Allah’ın dâvetlisi bir misafirdir. Hayalim, ne hikmetse, bu söz ve bu manzaraya takılır kalır. Bozuk bir plak gibi, bu fotojenik manzara hayalimden silinmez.

Kaç tane mutluluk vardır? Say sayabilirsen... O kızartılmış ekmekten sıçrayan kırıntılar da dâhildir buna. İşaret parmağını dudağınıza götürüp, ıslatıp, tek tek topladığınız o kırıntılar da dâhildir.

Ne bereketli sofralardı... Anne, çocukların yüzüne bakar, şefkatle ve sevgiyle. Çocuklar pür telâş, ama neşeyle ve iştahla yemeklerini yerdi.

Sofrada dört çocuk, bir hala, bir babaanne vardı. Babaanneyi ahirete yolladık, halayı evlendirdik, yolcu ettik. Babayla amca erkenciydi zaten. Sadece akşam sofrasında görebilirdik yüzlerini. Dört kardeşin görülebilirdi yüzleri.

Dört kardeşten biri kızdı, en küçüğüydü. En erken evleneni o oldu. Ardından diğerleri bir bir uçtular yuvadan. Anne tek kaldı. Rumeli’den göçmüş bir ailenin yüz yıllık ocağını şimdi o tüttürüyor. Bekliyor her sabah, kapılara bakıyor büyük oğlu gelsin de o kızartılmış iki dilim ekmeği, elceğiziyle yapmış olduğu reçeli yesin diye bekliyor. Özellikle de pazar sabahları… Onun için mayaladığı yoğurdu bir kenarda hazır tutuyor.

İllâ özel bir şey olmalı. O da bulunur. Meselâ bir sütlaç, ya da bahçedeki cevizden saklanmış bir avuç hediyeler… Ayıklanmış, temizlenmiş, çıkıverirdi karşımıza. Yemez, yedirirdi bu insanlar. Bir oğul değil, bin oğul gelse, tok kalkardı bu sofralardan. Peygamber duâsı, Hz. Fatıma eli ve dudağı değmişti bu nimetlere her halde.

Şimdi o çocuk, bir sabah namazı sonrası adımlarını anneciğinin evine doğru yönlendirmişken o küçük mutlulukların nasıl da hayatını renklendirdiğini düşünüyor. Dalga dalga yayılan çay kokusu muydu onu çeken, yoksa anneciğinin duası mıydı, sevgisi miydi, şefkati miydi… Kuvvetli bir duygu,—ana duası ya da analık duygusu mu acaba—ayaklarını doğduğu eve doğru çekiyordu. Ne de olsa insan doğduğu yere aittir, geldiği yere aittir. Ayaklar çocukluğunun geçtiği sokaklara tekrar yürümekten yorulmuyor, zorlanmıyor. İstikamet ana ocağı, daha doğrusu ana kucağı… Haydi, Bismillah…

Ne kadar çok hatıralar vardı yollarda. Hangi gün, hangi saat bu yollardan geçip de içi coşmamıştı ki? Hangi zaman bu ziyareti yapmak için yola koyulduğunda daha ilk adımında o mutluluğu tatmamıştı ki?

Ey kalbim! Sen yeter ki böyle çocuk gibi saf, temiz kal; inan göreceğin çok ama çok mutluluk var. Kaybolan değerlerin geride kaldığı, unutulmaz anıların bizi beklediği nice kapılar var.

Azdan çoğa gidilir. Küçücük bir mutluluk, çoğala çoğala o kadar büyür ki, insan olduğunuza, mü’min olduğunuza şükredersiniz. Ağaçlar, kuşlar, yollar, taşlar ‘Hoş geldin’ derler. ‘Hoş geldin ey eski dost’ derler. Mahalle, sokak ve evler bir koca gönül olur, “Buyrun içeri” derler. Yerler ve gökler mesaj verir birden:

“Ey gönlü sevgiyle çarpan adam! Dünün minnacığı, bugünün yaşlısı, sen bizim nazarımızda hiç büyümedin ki… Üzerimizden besmeleyle, duayla geçeni tanırız. Adımların sahiplerini biliriz. Nereye yönlendiğini, hangi duygularla geçtiğini... Üzerimizdeki taşlar, kaplamalar değişse de, biz eskimeyen yollarız. Eh, olacak o kadar… Eskimeyen dostları da tanırız. Hoş geldin vefalı dost! Duanı, selâmını unutmadık. Yürü geç, doğduğun eve doğru, anacığının şefkatli kollarına doğru…”

Yollar yürütür, yollar götürür seni varmak istediğin yere doğru. Yollar dürülür, yollar da koşar sizinle gitmek istediğiniz, varmak istediğiniz yer, gönlünüzde taşıdığınız yerse eğer.

Küçük bir mutluluk buldunuz mu, kaçırmayın. Azdan çoğa gidilir. Bir adımla Fatih, İstanbul’un fethine çıktı. Bir adımla siz de yollarla beraber gönüllerin fethine çıkın. Kendinize bu sabah bir iyilik yapın. Bir adımınız bin olsun. Uzansın ta ötelere, Mescid-i Haram’a varsın, Mescid-i Nebevi’ye ulaşsın. Ve o kutsal adımlar Mekke’ye vardığında, o mübarek mekân o siyah örtülerin içinden bir ses size yönelsin, size kendini duyursun, ‘Evinize hoş geldin’ diye. Anne evinden ta Kâbe’ye, Allah’ın evine kadar uzanıp gider mutluluklar…

Azdan çoğa gidilir. Hatıralarla, dualarla gidilir. Hiçbir şey götürmese bile yanında, bir salât-u selâm yeter Resulallah’a (asm). Bir gözyaşı armağanı bıraksa yeter oralara. Kimi döner gelir, kimi oralarda kalır. Dönse de aklı ordadır, gelse de hep oralardadır.

İki dilim kızarmış ekmeğin yanına bir hurma, bir de zemzem eklenir şimdi. Güzel hatıralar birikir ve bardağı taşıran son damla olur. Bir dua yükselir gönüllerden…

Allah’ım! Habib-i Ekrem (asm) hürmetine, azımızı çok eyle, kışımızı yaz eyle, günahlarımızı affeyle, umrelerimizi mebrûr eyle. Üzerinde yürüdüğümüz yolların dilekleriyle, dualarıyla, selâmlarıyla geldik. Suyunu içtiğimiz çeşmelerin, sebillerin selâmlarıyla, üzerimizden geçen bulutların, kuşların dualarıyla, meyvelerini yediğimiz, altında serinlediğimiz ağaçların selâmlarıyla geldik kapına. Kumruların ‘hu hu’larıyla geldik. Baharla geldik kapına ya Rab... Bahardaki bütün mevcudatla geldik. Çiçek açmış ağaçlarla geldik. Kâinat dolusu kardeşlerin selâmlarıyla geldik; kâinatı temsilen geldik. Bir gözyaşı armağanımız olsun onlar namına. Dileğimiz, duamız budur, kabul buyur…

Ey izzet ve şeref sahibi olan, azizlerin azizi, sultanların sultanı kâinatın Rabbi ve hâlıkı olan Allah’ım!.. Nâbî’nin de selâmını getirdik bir şiiriyle. Sözümüz tamam olsun bu sözle:

“Kâinâtun bakma ulviyyât u sufliyyâtına

Câmi-i mecmû Arş-ı Azam-ı dildür garaz"

[Kâinatın yüceliklerine, aşağılıklarına bakma. Yani âlem-i ulvî ve âlem-i süflîye itibar etme. Bunlardan (kâinattan) maksat, ‘gönül’ denilen ‘en büyük arş’ tır.]

Âlem-i Sugrâyuz ammâ âlem-i Kübrâ ile

Keffe-i mîzân-ı hikmetde berâber gelmişüz.”

[Her ne kadar biz küçük âlem isek de, hikmet terazisinin kefesine konduğumuzda büyük âlem ile aynı ağırlıkta gelmişizdir.]

Gönülün Arş-ı Âzam olması Hakk’ın tecellisine mazhar olması dolayısıyladır.

Hakk’ın tecellisine mazhar olduğumuz için gönlümüz arş-ı âlânın tecellisi olduğundan, katındaki yerimizi hakkıyla hak eden kullarından eyle yâ Rab! Azları çok eyle, günleri handan-ı şadan eyle…

Küçük mutluluklar birbirine eklenir. Azdan çoğa gidilir. Ana evinin hakkını veren, bir gün Allah’ın evine dâvet edilir. Hayal ettiği iki dilim kızarmış ekmek… Yanına bir de hurmayla zemzem eklenir…


Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

14.03.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Yazıları

  (07.03.2010) - Sen vazifeni yaptın, sıra bizde ya Resulallah!

  (28.02.2010) - İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder

  (14.02.2010) - Yarını bekleyen bugünü yaşayamaz

  (07.02.2010) - Çamurla elmas arasında insan

  (31.01.2010) - Karlar ve çocuklar

  (24.01.2010) - BİR GECE YOLCULUĞU

  (17.01.2010) - Hayatı Nurlarla yeniden yaşamak

  (19.12.2009) - Allah’a doğru bir yolculuktu hicret

  (12.12.2009) - Allah aşkıyla yanan, yanmaz

  (05.12.2009) - Her insanın ölümü, kendi kıyametidir

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl