Günümüzde “model insan” profili üzerine çeşitli fikri mülâhazalar sürülmekte. Düşünce insanlarımızın zihnini bir türlü arındıramadığı makyavelist buhran da cabası.
Disiplinden ayrıştırılmış ruhlar, küreselleşen akımlar karşısında erimeye mahkûm oluyorlar. Kur’ânî prensiplerden uzaklaşıp, Sünnet-i Seniyyenin perspektifinden ayrı bir profil arayışına girmek, ardı kesilmeyen elem ve kıvranmalara, özünden kopmuş müteharrik canlı yığınlara dönüşmemize sebebiyet veriyor. Kâinat kitabının enfes buudlarından uzaklaşmış şahıslar, modernizmin inşa ettiği soğuk betonlara toslayıp duruyorlar. Peşin hesaplar güden nefis ve hevesatların pençesine takılan vicdanî müesseselerimizi, taksite bağlanmış ibadet hayatımızla canlı tutmaya çalışıyoruz. Halbuki Üstad Hazretleri’nin belirttiği gibi insanın yaratılış gayesi ibadettir. Bunun ihmalinde ise serçe kuşundan daha aciz hâle düşüleceğini belirtiyor.
Başta ifade ettiğimiz gibi, örnek inşası adına makyavelist düşünceler üzerine oturtulmaya çalışılan körpe zihinler bırakın toplumun tesisini, sağlam temeller üzerine müesses bir medeniyetin manevî değerlerini yıkıp mahv-u perişan olmasına kadar götürebilir. Biz medeniyet profilimizi, insanın en sağlıklı şekilde inşasında aramalıyız. Bu da iman ve ahlâkın tebliğ ve temsiliyle olur. Yoksa şahıs ve toplumu menfaat üzerine bina etmiş, siyasî ideolojik cereyanlarla inşa etmeye kalkarsak toplum münafıkça davranışlar içine girer. Böylece ahlâkî ve etik mekanizmanın yıkımına sebebiyet verir.
Bizlere düşen görev, “İnsan Sani’in muhatab-ı hassıdır” deyip nefsin köleliğini bir kenara bırakıp imanın sultanlığını elde etmeye çalışmaktır. Asrımızın bir nev’î post-modern bir cahiliyet dönemi olduğunu unutmayıp, Mekke dönemindeki imanın metinliği sağlayamadıkça, Medine döneminin insan odaklı medeniyet anlayışının kat’iyen oluşturulamayacağını gözardı etmemeliyiz. Saadet devrinin Peygamber (asm) metotlarından meydana gelen Risâle-i Nur Külliyatı’nı şu asrın dimağıyla beraber mütalâa etmeliyiz. Biz inşamızı, insanın özündeki muhabbet mayasıyla mayalayıp ve Üstadımızın sistemleştirdiği müsbet hareket prensibiyle gerçekleştirmeliyiz. Öyle ki şu dalâlet buhranının, yüreğimizi boğmaktan ziyade yüreğimizde boğulacağı güne kadar...