"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ah Ayasofya, vah Mescid-i Aksa!

Abdil YILDIRIM
29 Kasım 2014, Cumartesi
İki mahzun mabed... İki kanayan yara ve Müslümanların gönlünden süzülüp gelen iki damla gözyaşı... İkisi de tarihin muazzam sayfalarından günümüze taşınan mukaddes birer emanet. Birisi Süleyman Aleyhisselâm’ın mirası, birisi Fatih Sultan Mehmed’in. Ne yazık ki, bu emanetlere bazen zulmettik, bazen ihanet.

Söndüremez gönlümdeki ateşi,
Deryalar sel olup gönlüme aksa.
Rabbim sen kurtar bu iki kardeşi,
Ah! Ayasofya, vah! Mescid-i Aksa.

Dünyadaki bütün camiler Kâbe-i Şerif’in birer şubesi olarak, birbirlerinin kardeşidir. Tıpkı, mü’minlerin kardeş olduğu gibi. Onun için bugün Mescid-i Aksay’a basan Siyonist postalların acısını yüreklerimizde hissediyoruz. Mescid-i Aksa ki, Hazret-i Süleyman’ın (as) mabedinin taşlarını taşıyor. Bu taşlarda,  Mi’raca yükselen Hazret-i Muhammed’in (asm) ayak izleri duruyor. Mescid-i Aksa ki, Müslümanların ilk kıblesidir. Hazret-i Ömer’in emanetidir. Bu   emanete sahip çıkmak, her Müslümanın vazifesidir. Fakat Müslümanlar bu vazifelerini ihmal ediyorlar. Bu konuda bir vazife ifa ettiğini zannedenler de, hamâsi nutuklardan öte gidemiyorlar. İhlâs ve samimiyet olmayınca, icraat da olmuyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Mescid-i Aksa’ya yapılan Siyonist saldırılar karşısında, yine bildik söylemleri tekrar etmiş: “Mescid-i Aksa’nın hürriyetine kavuşmasına kimse engel olamayacak” demiş ve devam etmiş: “Bir gün Mescid-i Aksa’da namaz kılacağız.” Kudüs hakkında da yine hamasi duygulara hitap eden şu sözleri söylemiş: “Kudüs bize Hazreti Ömer’in emanetidir. Kudüs bize Yavuz Sultan Selim, Kanunî Sultan Süleyman’ın emanetidir. Kudüs bize son Osmanlı askerinin emanetidir. Herkes unutsa, Kudüs bizim dâvâmızdır, bizim dâvâmız olmaya ebediyen devam edecektir. Hiç kimse bir Türk’e dönüp de, ‘Kudüs senin dâvân değildir’ diyemez.”
Elbette Kudüs bizim mukaddes dâvâmızdır.  Kudüs bize Hazret-i Ömer’in mirası, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman’ın emanetidir. Mescid-i Aksa, Hazret-i Süleyman’ın mirasıdır. Bunlara sahip çıkmak mukaddes vazifemizdir. Peki, Mescid-i Aksa, Yavuz Sultan Selim’in ve Kanunî Sultan Süleyman’ın emanedir de, Ayasofya Fatih Sultan Mehmed ve Peygamberimiz (asm) senasına mazhar olmuş güzel askerlerin emaneti değil midir? Sayın Başbakanımız bir gün de Ayasofya’da namaz kılmayı hayal ediyor mu acaba? “Mescid-i Aksa kalbimizde yaşıyor” derken, neden Ayasofya için de kalbinden bir yer ayırmıyor? Bütün camiler ve mescidler kardeş diyoruz da, Ayasofya’yı üvey kardeş mi kabul ediyoruz?  “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” mısrası, yoksa Ayasofya için mi söylenmişti? 
Haydi, Mescid-i Aksa, “Uzak Mescid” olduğu için elimiz yetmiyor diyelim. Kendi topraklarımızda, İstanbul’un göbeğinde olan Ayasofya için neden parmağınızı kıpırdat mıyorsunuz? Yoksa, elinizi tutan görünmez bir el mi var? İşinize geldiği zaman anayasayı bile değiştirmeye gücünüz yetiyor da, bundan seksen sene önce çıkartılmış ve  ne nasıl çıktığı da şaibeli bir kararnameyi değiştirmeye gücünüz yetmiyor mu? 
Bugün Mescid-i Aksa’nın mübarek zemini Siyonist zalimlerin kirli postalları ile çiğnenirken, Ayasofya’nın mübarek zemini de, turistlerin ayakları ile çiğneniyor. Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, adını taşıdığı ve izinden gittiği Hazreti Muhammed’in (asm) müjdesine mazhar olmak için iman ile tekniği mezcetmiş, bu güç ile İstanbul’u fethetmiş, doğru Ayasofya’ya yönelerek İstanbuldaki ilk namazını burada eda etmişti. Ondan sonra da Ayasofya’yı kendi şahsî servetinden ödediği bedel mukabilinde, ebedî olarak cami kalmak şartıyla Müslümanların hizmetine vakfetmişti. Bu mukaddes emanet ve hayırlı vakfiye, 481 sene Fatih’in vakıf şartlarına uygun olarak hizmet vermişti. İstanbul’un işgal edildiği en meş’um günlerde bile, orada konuşlanmış bir bölük serdengeçti tarafından korunmuş, hiçbir şekilde düşman işgaline teslim edilmemiş, cami olarak hizmet vermeye devam etmişti. Memleket düşman işgalinden kurtarıldıktan ve yeni bir rejim kurulduktan sonra, Ayasofya’nın kaderi değişmiş, Fatih’in vasiyeti çiğnenmiş, bedduâsına maruz kalmak pahasına cami olmaktan çıkartılmıştır. 
Bugün Ayasofya’nın minareleri suskun, kubbeleri mahzundur. Peygamber Efendimizin (asm) medhine mazhar olan Fatih’in ve güzel askerlerinin alınlarını koydukları mübarek yerlerde, bugün ayakkabısı ile, abdestsiz ve gusülsüz turistler dolaşmakta. Bir zamanlar abdestsiz girilmeyen o mübarek mekâna, bugün biletsiz girilmiyor. Hem abdest alıp, hem de bilet alarak girenler de, orada namaz kılamıyor. 
Namaz kılmanın yasak olduğu bir mâbed!  Aman Allahım, bu ne acib bir hâlet!..

Okunma Sayısı: 3981
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı