Cami medeniyeti, Osmanlılarda zirveye çıkmış, özelikle Osmanlı’ya başşehirlik yapan şehirler, her biri bir şaheser olan muhteşem camilerle donatılmıştır. Özellikle İstanbul, selâtin camileri ile süslenmiştir.
Türkiye cumhuriyeti kurulduktan sonra ise, camiler ihmal edilmiş, uzun süre yeni cami yapılmadığı gibi, mevcut camilerin de bir kısmı amaçlarının haricinde kullanılmıştır.
25 Aralık 1932 tarihinde “Cami ve mescitlerin sınıflandırılması hakkındaki nizamname” adıyla bir nizamname çıkartılmış, bir çok tarihi cami, “ihtiyaç fazlası” görülerek kapatılmış, kışla ve karakol gibi hizmetlere tahsis edilmiştir. Hatta, bazı tarihi camilerinin depo ve ahır haline getirildiği görülmüştür.
İslâm kültüründe, en büyük camiler başşehirlerde bulunurken, Başşehir Ankara’da bir tek cami yapılmıyordu. Hacı Bayram Veli Camii de olmasa “mabetsiz şehir” tanımı tam da yerini bulacaktı. Ankara, Demokratların iş başına gelmesine kadar Hacı Bayram Veli Camii ile idare etmek zorunda kaldı.
Ahmet Emin Yalman 1931 yılında yazdığı bir makalede şöyle diyor:
“Bütün başkentler büyük bir mâbedin etrafında kurulmuştur. Bu hurafeden kendini kurtaran tek başkent Ankara’dır.” Ama demokratlar Ankara’nın “mabetsiz şehir” imajını silmeye karar vermişlerdi. Rahmetli Menderes, 1957 yılında Kocatepe’ye muhteşem bir cami yapılması için talimatı veriyor ve hizmet binasının temelin atarken, “Ahmet Hamdi Yalman’ı böylece tekzip etmiş oluyoruz” diyordu.
Ama araya giren27 Mayıs darbesiyle bu güzel düşünce, Menderes’in sağlığında tahakkuk edemedi. Ancak, 1967 yılında yine demokrat zihniyetin iktadarda olduğu bir zamanda Kocatepe Camii’nin temelin atmak mümkün oldu. 1987 yılında da tamamen bitirilerek ibadete açıldı. Böylece, “Kim demiş Ankara mabetsiz şehir/Sende Sinan ruhu var Kocatepe” iltifatına mazhar oldu.
Kocatepe Camii, 28 Ekim 1990 yılında, Yeni Asya Gazetesi tarafından ilki okutulan “Bediüzzaman Mevlidleri” ile yeni bir anlam kazanmış oldu. Kalplerinde muhabbet, ellerinde Risale-i Nur, gönüllerinde Bediüzzaman sevgisi taşıyan binlerce muhabbet fedaisi bir araya geliyor, kucaklaşıyor, duâ ediyor, duâ alıyorlardı. 2000 yılına kadar aralıksız yapılan bu mevlidler, 2001 yılına gelindiğinde zamanın hükümeti tarafından engellendi. Ondan sonra da, 2014 yılına kadari 14 yıl boyunca Nur sevdalılarının Kocatepe’de bir araya gelmelerine müsaade edilmedi. Edilmedi de ne oldu? Türkiye’de huzur ve güven ortamı mı sağlandı? Kardeşlik duyguları mı pekişti? Anarşi ve terör mü önlendi? Aksine, Bediüzzaman ve Risale-i Nur, ülkede ve hatta bütün dünyada kardeşliğe, barışa, demokrasiye, insan haklarına, ve bir arada yaşamaya vesile olacak muhabbet tohumları taşırken, ülkemiz ve insanlık bundan mahrum bırakıldı.
Geçen yıl yapılan müracaata müsbet cevap verilmesiyle yeniden başladığımız Kocatepe Mevlidlerinin 13.sünü inşallah 11 Ekim Pazar günü daha büyük bir coşku ve huşu içinde hep beraber idrak edeceğiz. Yine binlerce insan Kocatepe’de buluşacak, Kocatepe’nin içi ve dışı muhabbet fedaileri ile dolacak, yine Üstad Hazretlerinin ruhaniyeti aramızda olacak.
Binlerce insan Kocatepe’de başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere bütün şehidlerimize, geçmişlerimize ve hassaten Bediüzzaman Hazretlerinin ruhları için bir araya gelip huzur ve huşu içinde duâ ederken, bu huzura gölge düşüren bandrol yasağını unutmayacakalar ve bir an önce bu yasağın kalkması için duâ edeceklerdir.
Herkesi bu nurlu buluşmaya ve duâya dâvet ediyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.