"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dinin bir hakikati bin siyasete değişilmez

Abdil YILDIRIM
23 Mayıs 2015, Cumartesi

Siyaset, insanın dünyasında dış dairedeki en câzip bir meşguliyet, din ise kalp dairesindeki en değerli bir servettir. Ne var ki insan, çok defa kalpteki serveti, siyasetteki câzibeye feda ediyor. Özellikle dine hizmet etmek gayesi ile siyaset yapanlar, dini siyasete vasıta ve âlet etmek zorunda kalıyorlar. Bunun da en büyük zararı dine dokunuyor. 

Bu demek değildir ki, dindar insanlar siyasetle ilgilenmesin, siyasî bir görüş taşımasın, veya içtimaî hayatın tamamen dışında kalsın. Burada dikkat edilecek husus, insan hayatında siyasetin ve diyanetin ne kadar yer alması gerektiğini doğru tesbit etmek ve ona göre yer vermektir. 

Bu ölçü ve dengeyi en doğru şekilde tarif eden ve kendi hayatı ile de bizzat örnek olan Bediüzzaman Hazretleridir. Hatem-ül Enbiya’nın (asm) Hatem-ül Müceddidi olarak, diyanette olduğu gibi siyasette de vazifeli olduğundan, bu vazifesini de en güzel şekilde ifa etmiş, tecdid vazifesini bu alanda da icra etmiştir. Onun ihya ettiği esaslarda, siyaset de, diyanet de, yerli yerine oturtulmuş, her birine hak ettiği kadar yer ve değer verilmiştir. Buna göre, hiçbir zaman din siyasete vasıta ve âlet edilemez ancak, siyaset dine hizmet edebilir, din hizmeti için siyaset istimal edilebilir. Ama bu farkı iyi idrak edip, din ile siyasetin yer değiştirmesine fırsat vermemek gerekmektedir. Yoksa, gayenin aksine olarak, din yerine siyaset geçer, siyasete vasıta ve âlet edilir. Bu ise, dine karşı işlenmiş en büyük cinayet olur.

Ülkemizde yıllarca siyaset dinsizliğe âlet edildi. Milletin hayatından din sökülüp atılmak istendi. Tam muvaffak olacaklardı ki, Dinin Sahibi, dinini himayesiz bırakmadı. Ahir Zaman Müceddidi ortaya çıktı, kalplerde ve kafalarda iman esaslarını yeniden tahkim ederek, karartılmış olan İslâmiyet elmasına saykal vurdu. Küfrün çürük direklerini yıktı. Kur’ân’ı asrın idrakine söyletti. Kur’ân eczalarından terkip ettiği reçetelerle imansızlık hastalığına yakalanan kalplere şifa dağıttı. Risale-i Nur, iman hakikatlerini aklın gözüne sokarcasına isbat ediyordu. Artık inkâr yolu ile imana zarar vermek mümkün değildi. 

Ama dine zarar vermek  isteyen virüsler de boş durmuyordu. İnsan bünyesinde hastalığa sebep olan mikroorganizmalar, nasıl ki vazifelerini ifa etmek için ilâçlar karşısında pes etmiyor, bağışıklık kazanmak için şekil değiştirmek suretiyle faaliyetlerine devam ediyorlarsa, bu virüsler de diyanet damarından zararsız hale getirilince, siyaset damarından bünyeye girmeye başladılar. Dindarları siyaset minderine çekerek, dinî mağlûp etmeye çalıştılar. Maalesef bazı dindarlar siyasetin câzibesi karşısında dirayetlerini kaybederek, kendileri siyasetin kucağında buldular. Dine hizmet edecekler zannıyla siyasetçilerin yanında yer aldılar. Halbuki Bediüzzaman Hazretleri, bu tuzaklara karşı da ehli imanı teyakkuza dâvet etmiş, “sakın sakın, siyaset cereyanları sizi tefrikaya atmasın” diyerek ikazlarda bulunmuştu. Ama bu ikazlara kulak vermeyenler, Üstâd Hazretlerinin mesleğini terk ederek siyaset yoluyla dine hizmet edeceklerini söyleyenlerin safına geçmek suretiyle tefrikaya kapı açmışlardır. 

Siyaset safına geçenlerin en büyük gerekçeleri, “bakın işte dine hizmet ediyorlar, din üzerindeki baskıları kaldırdılar, başörtüsü serbest, Risale-i Nur’u bile devlet basıyor, daha ne istiyorsunuz?” diyerek, kendi tercihlerinin ne kadar doğru olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar. Halbuki yapılan aslında Risale-i Nur’un ve Kur’ân-ı Kerîm’in seçim meydanlarına çıkartılması ve halkın inançları üzerinden oy devşirmekten ibaretti. Risale-i Nur’un devlet tekeline alınması ise, dini akımların ve cemaatlerin  devlet kontrolu altında bulundurularak siyasete âlet edilmesinden başka bir şey değildi. 

Eğer siyaset dairesinde dine hizmet etmek mümkün olsaydı, bunu en iyi şekilde Bediüzzaman Hazretleri yapardı. Kendisine istediği yerden mebus olma imkânı verildiği, en yüksek dinî kurumun başına getirilmek istendiği halde, siyasetten uzak, Allah’a yakın olmak için dağları ve mağaraları tercih etmiştir. Demokratları desteklemesi ise, onların hürriyetçi olmalarından dolayı idi. Ancak hür bir zeminde iman hizmeti yapmak mümkün olabilirdi. Demokratlar da dini siyasete âlet etmemişler, meydanlarda ezan ve Kur’ân istismarı yapmamışlardır. Onun için hürriyetçi demokratlara destek vermiş, onları iktidarda tutmak gerektiğini ifade etmiştir. Yoksa, siyasetçilerin koluna girmek, meydanlarda ve salonlarla onlarla birlikte görüntü vermek gibi faaliyetlerde bulunsaydı, işte o zaman Nur’un elmas gibi hakikatlerini, siyasetin cam parçaları ile değiştirmiş olurdu ki, bundan da şeytandan kaçarcasına Allah’a sığınmıştır. İman hakikatleri elmas değerinde iken, siyaset oyunları cam parçası ayarındadır.  En âmi insan da bilir ki, bir gram elmas, bin gram cam parçasına değişilmez.

Bediüzzaman Hazretleri, din ile siyaset mukayesesini şu ölçüler dairesinde tesbit ve izah etmiştir:

“Ey kardeşlerim! Kırk beş sene evvel Eski Said’in bu dersinden anlaşılıyor ki, o Said siyasetle, içtimaiyat-ı İslâmiye ile ziyade alâkadardır. Fakat sakın zannetmeyiniz ki, o, dini siyasete âlet veya vesile yapmak mesleğinde gitmiş. Hâşâ, belki o bütün kuvvetiyle siyaseti dine âlet ediyormuş. Ve derdi ki: “Dinin bir hakikatini bin siyasete tercih ederim.” (Hutbe-i Şâmiye)

***

Biri bine değişmem!

Aşk-ı hakîkinin bir damlasını, 
Ne bu cana, ne cânana değişmem. 
Bekâ âleminin bir tuğlasını, 
Fâni olan bin cihana değişmem. 

Cennet bahçesinin bir meyvesini, 
Bu dünyada bin bostana değişmem. 
Kevser ırmağının bir zerresini, 
Dünyadaki bin ummana değişmem. 

İstemem bu dünyanın servetini, 
Bir taneyi bin harmana değişmem, 
O nur ikliminin bir saatini 
Bin asırlık bir zamana değişmem 

Bekâ için verilen bir akçeyi,
Bire bin verecek kâra değişmem,
Ebediyyen solmayan bir çiçeği,
Bir mevsimlik bin bahara değişmem.

Ben derdimi dost edindim kendime,
Bir dostumu bin yabana değişmem.
El çek tabib derman olma derdime,
Bir derdimi bin dermana değişmem.

Okunma Sayısı: 1867
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    23.5.2015 09:15:25

    Elvet, yetmez mi dert derman sana ey gönül diyor gönüller sultanı.Eğer eğer mukaddes iman,islam davası dert edinilmişse başka dertlere ihtiyaç yok.O mukaddes dert,hem dert,hem derman olur.O dert ezel ebed sultanına yaklkaştırır,bu yakınlık ise bütün saadetlerin üstünde bir saadet getirir.Sahibini bu deryaya daldırır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı