Peygamber Efendimiz (asm), bundan bin dörtyüz yıl evvel, dünyanın ömrünün ikindi vaktinde olduğunu söylemişti.
Şimdi ise, akşam vaktinin yaklaşmış olduğunu zannediyoruz. Ama Cenâb-ı Hakk’ın zaman ölçüleri ile bizim ölçülerimiz farklı olduğundan, dünyanın ömür güneşinin ne zaman batacağını bilmemiz mümkün değildir.
Dünyanın ahvaline baktığımız zaman, Peygamber Efendimizin (asm) işaret ettiği ahir zaman alâmetlerinin zuhur ettiğini görüyoruz.
İman esasları temelinden sarsılmış, münkirlik azgınlaşmış, münafiklık yaygınlaşmıştır. İlim ile cehalet, hidayet ile dalâlet, sıdk ile ihanet iç içe geçmiş bulunuyor. İnsî şeytanlar ile cinnî şeytanlar kol kola geziyorlar. Kurtlar kuzu postuna bürünmekte, şeytanlar melek suretinde görünmektedir. İman hanesi olan kalbe, en şiddetli hücumlar fen ve felsefeden gelmekte, ilim adına cehalet, medeniyet adına vahşet, hürriyet adına istibdat sergilenmektedir. Bu zamanda dinini yaşamak, avuç içinde kor tutmaktan daha güç hale gelmiş bulunmaktaktadır. Allah Resulünün (asm) “Fesad-ı ümmet” zamanı dediği, bu zaman olsa gerektir.
Zıtların iç içe girdiği, ebedî saadeti kazanmanın da, kaybetmenin de an meselesi olduğu bu zamanda, her insanın en büyük dâvâsı, imanı kurtarma dâvâsıdır. Bu dâvâyı kaybeden ebedî hüsrana uğrayacağı gibi, kazanan da ebedî saadete erecektir. İnsana bu dâvâyı kaybettirmek için iş birliği yapan şer güçler, bir tufan halinde iman dairesi olan kalbine hücum etmektedir. Böyle bir tufandan kurtulmak için, Hazret-i Nuh’un Gemisi gibi bir gemiye ihtiyaç vardır. Helâket ve felâk asrının sahibi olan Hz. Mehdi, yaklaşmakta olan bu tufanı zamanında fark etmiş, Kur’ân Nurundan bir gemi inşa ederek, insanları bu gemiye dâvet etmektedir.
Hazret-i Mehdi, Kur’an nurlarından inşaa ettiği bu gemiyi, insanlığın hizmetine sunmak için uzun ve çileli ömrünün büyük bir kısmını bu yolda feda etti. Çekmediği eza, görmediği cefa kalmadı. Bunun için türlü türlü işkenceler, mahrumiyete ve mahkûmiyete maruz kaldı. Başkalarının ebedî hayatını kurtarmak için dünyasını da, ahiretini de feda etmeye hazır olduğunu ifade etti.
Hz. Mehdi’nin gemisi, insanlığın ahirzaman tufanından kurtulması için son şanstır. Bu gemiyi kaçıranlar, dünyada da, ahirette de selâmet sahiline ulaşamazlar. Bu asrın sefalet dalgalarından ve dehşetli fırtınalarından bir takım ufak teknelerle kurtulmak mümkün değildir. Zira, bu geminin direkleri iman hakikatlerinden, yelkeni Kur’ân nurundan, dümeni ise, Sünnet-i Seniyye esaslarından imal edilmiştir. Bu gemiye binen yolcular, dünyanın ağır yüklerini bir kenara bırakır, üstüne de oturmak suretiyle rahat bir yolculuk yaparlar. Azgın dalgalar, korkunç fırtınalar, müthiş kasırgalar bu gemiye en ufak bir zarar veremez. Zira, Allah’ın nurunu söndürecek hiçbir rüzgâr yoktur.
Günümüzde bazıları hâlâ Mehdi aramakta, bazıları da kendilerinin Mehdi olduğunu ima etmekte iseler de, yaşanan olaylar, deccalî faaliyetler, Hz. Mehdi’nin geldiğini ve vazifesini ifa ettiğini göstermektedir. Tasarrufu devam etmekte ve kıyamete kadar da Allah’ın izniyle devam edecektir. Hazreti Mehdi’nin kim olduğunu ve inşaa ettiği geminin hangi limanda bulunduğunu keşfetmek de, insanların basiretine kalmıştır.
Hazret-i Mehdi, devam eden tasarrufuyla, insanları, gemisine dâvet etmeye devam etmektedir. Aklı sönmemiş, ruhu ölmemiş olanlar, bu dâveti canına minnet bilerek bu gemide yerlerini almak için gayret göstermelidir. Bu geminin hademeleri olan iman hizmetkârları da, üstlerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirmekle mükelleftir.
Evet, bu insanlığın son şansıdır dedik. Canını seven, yolculuğuna ebedî âlemde devam etmek isteyen, bir an önce kendini bu gemiye atmalıdır. Gemi kalktıktan sonra, korkunç fırtınalar içinde nedamet çığlıkları atmanın hiçbir faydası olmayacaktır.