Her insan, âhiret erzakını temin etmek için dünya pazarına gönderilmiş bir tüccardır. Cenâb-ı Hak insanı dünya pazarına gönderirken, eline iki büyük sermaye vermiştir.
Birisi hayat denilen ömür sermayesi, diğeri de maddî ve mânevî cihazlardan meydana gelen vücut sermayesidir. Ayrıca, bu sermayeleri en güzel şekilde sarf ve idare edecek bir de akıl nimeti ihsan edilmiştir.
Sahip olunan bu sermaye insanın kendine ait olan öz kaynakları değildir. Bunlar da yine Allah tarafından insana hibe olarak verilmiştir. Rahîm ve Kerîm olan Rabbimiz, bu sermayeleri Hazine-i Rahmetinden insana ihsan etmiş, rızası dairesinde kullanılmasını istemiştir. Bunun karşılığında da insana Cennetini vaad etmiştir. Yani kendi verdiği malı ve canı, yüksek bir fiyatla bizden satın almak istemiştir. Akıllı bir tüccar gibi davranarak malını ve canını Allah’a satanlar, karşılığında Cennet gibi ebedî ve sermedî bir kazanç elde edeceklerdir. Zaten satmayanların da ellerindeki sermaye bir şekilde heba olup gitmektedir.
Dünya pazarı aynı zamanda bir can pazarıdır. İnsan burada nefis, şeytan ve hayatın ağır şartları ile mücadele etmektedir. Hayat bu hengâmede hızla akıp giderken, kimse sermayesini kendisi koruyacak bir güce sahip değildir. Onun için insanın canını ve malını Cenâb-ı Hakk’a satmaktan başka bir kurtuluş yolu yoktur.
Tevbe Sûresi 111. Âyette Cenâb-ı Hak, “Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını kendilerine verilecek Cennet karşılığında satın almıştır” buyurmaktadır.
Burada, Allah ile kul arasında bir alış verişten bahsedilmektedir. Kulun elindeki fâni mallara Allah müşteri olduktan sonra, onu satmaktan kaçınmak, en kibar tabirle ahmaklık olur. Her tüccar elindeki malı zengin ve güvenilir birisine satmak ister. Alıcı zengin ve güvenilir olursa, hem yüksek ücret verir, hem de vaad ettiği ücreti zamanında öder. O ne güzel bir alış veriştir! Bu alış verişi gerçekleştiren tüccar, ne akıllı bir tüccardır!
Canların ve malların Allah’a nasıl satılacağı konusunda bir çok âlim, Allah yolunda cihad etmek, gerektiğinde canını feda etmek, malını da infak etmek şeklinde izah ederken, Bediüzzaman Hazretleri daha orijinal bir bakış açısı ile bu âyeti tefsir etmektedir. Bediüzzaman, Allah ile kul arasındaki bu alış verişi “kârlı bir ticaret” olarak ifade etmektedir. İnsana verilen sermaye içerisinde, akıl, kalp ruh, hayal, göz, kulak, dil gibi maddî ve mânevî varlıklar mevcuttur. Bu fırtınalı dünya hayatında insan kendi gücü ve kuvveti ile bu malları muhafaza edemez. Sağlam bir yed-i emine bırakmazsa, heba olup gidecektir.
Bediüzzaman, “satmak” tabirini “sarf etmek, çalıştırmak” anlamında kullanmaktadır. İnsana verilen istidatlar ve göz, kulak, dil gibi azalar, Allah yolunda çalıştırılırsa, o zaman “ömr-ü zail bâkiye inkılâb edecek, bâki meyveler verecektir.”
Meselâ göz, Saniine satılırsa, yani O’nun izni doğrultusunda ve helâl dairesinde çalıştırılırsa, kâinat kitabının bir mütalâacısı ve Cenâb-ı Hak’kın san’at ve marifetlerinin bir seyircisi derecesine çıkar, küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin bir arısı olur. Nefis hesabına çalıştırılırsa, nefsin heveslerine hizmet eden bir “kavvad” derekesine düşer. Akıl, hayal, dil, kulak gibi maddî ve manevî duygularımız ve uzuvlarımız da, Allah namına çalıştırılırsa, hem kıymetleri birden bine çıkacak, hem de ebedî âlemde daha mükemmel bir şekilde bize iade edilecektir.
Rabbimiz o kadar, Rahim ve Kerim’dir ki, kendi malını bizden satın alırken, daha fazla ücret vermek için bazı günlere özel olarak ücretleri kat kat arttırmıştır. Geçen hafta idrak etmiş olduğumuz Regaib Gecesi de böyle özel zaman dilimlerindendir. Üç aylar ve içinde bulunan mübarek geceler de, mânevî ücretlerin binlerce kat fazla verildiği rahmet ve bereket fırsatlarıdır. Bu fırsatları en güzel şekilde değerlendirenler, en kârlı alış verişi yapmış olacaklardır.
Her insan, âhiret erzakını temin etmek için dünya pazarına gönderilmiş bir tüccardır demiştik. Akıllı tüccar, böyle bir alış verişi canına minnet bilir ve hem malını, hem canını Cenâb-ı Hak’ka satmaktan bir an bile tereddüt etmez.
MÜLKÜ MÂLİKİNE SATMALIYIM
Aczimi fakrımı fark etmeliyim,
Benliği içimden atmalıyım ben,
Nefsi ve hevayı terk etmeliyim,
Hüda’nın yolundan gitmeliyim ben.
Birer misafiriz fâni dünyada,
Hak’ka biat ettik Kaalubelâ’da
Akdimiz asılı Arş-ı Âlâ’da
Verdiğim o sözü tutmalıyım ben.
Hayat deli dolu akan bir selmiş,
Bu sermaye bize ödünç verilmiş
Benim dediklerim benim değilmiş,
Emaneti teslim etmeliyim ben.
Rabbimin verdiği canı ve malı,
O’nun hesabına çalıştırmalı,
Şeytanın sunduğu zehirli balı,
Elimin tersiyle itmeliyim ben.
Hayat netameli, dünya bîkarar,
Dünyaya sarılan ediyor zarar,
Hak’ka dayananlar hep kârlı çıkar,
Allah’ın ipini tutmalıyım ben.
Kerim olan Rabbim, kerem ediyor,
Mülkümü siz bana satınız diyor,
Karşılığında bir cennet veriyor,
Mülkü Mâlikine satmalıyım ben.