"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müslüman’ın dünyasında ye’ise yer yoktur

Abdil YILDIRIM
07 Mart 2015, Cumartesi
Bugün ileri görüşlü olduklarını söyleyen “vizyon!” sahipleri, iki üç yıl sonrasını doğru tahmin edip düzgün projeler üretemez iken, Üstad Hazretleri iki üç asır sonrasını görüyor, onlara o zamanın ihtiyaçlarına uygun şifalı reçeteler sunuyordu.

Bugün insanların çoğunun ağzından dökülen sözler, ümitsizlik, karamsarlık, endişe ve geleceğe güvensizlik taşıyor. Bir çok kimse, geleceğin daha kötü olacağını, bu günleri arayacağımızı düşünüyor. Meyhane muhabbetlerinden dost meclislerine kadar, hemen her yerde “ne olacak bu memeleketin hali” soruları soruluyor. Bir çokları da, “zaman ahir zaman, bu daha iyi günlerimiz” diyerek gelecekten tamamen ümidini kesmiş bulunuyor. İnsanın hafıza ve hafsalasının sınırlarını zorlayan dehşet verici olaylar, irade ve inancı zayıf olanları ye’sin derin derelerine yuvarlıyor. Hatta ehl-i iman ve ehl-i takva sahibi insanlar bile, karamsarlık seline kapılmış, bir meçhule doğru sürüklenip gidiyorlar.

Bütün bu menfi gelişmelere ve karanlık tablolara rağmen, biz inanıyoruz ki, gelecek günler bu günlerden daha iyi olacaktır. Çünkü Üstadımız, karanlığın en koyu olduğu günlerde, İslâm’ın deccal ve süfyan kıskacı ile kuşatıldığı devirlerde, istikbâlin İslâm’ın olacağını görmüş ve müjde vermiştir. “İstikbalde bir ışık var, bir nur görüyorum.” diye verdiği müjdelerle, ehl-i imanın ve İslâm dünyasının ümitsizliğe düşmesine engel olmaya çalışmıştır. Nitekim, çok zorlu günler yaşanmış, yüksek bedeller ödenmiş, büyük fedakârlıklar gösterilmiş ve sonunda İslâm’ın izzeti kurtarılmıştır. En zor günler geride kalmış, gelecekte daha güzel günler bizleri beklemektedir. 

Yine inanıyoruz ve emarelerini görüyoruz ki, “şu istikbal inkılâbatı içerisinde en yüksek gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacaktır,”  ve “acele ettim, kışta geldim, sizler cennetâsa bir baharda geleceksiniz” müjdeleri tahakkuk etmektedir. Nitekim bu yüksek ve gür sadânın akisleri duyulmakta, nurlu sabahların tan yerleri ağarmaktadır.

Bundan yüz sene önceki durum ile bu günü kıyasladığımız zaman, ahir zamanın imamı, mürşidi ve müceddidi olan Bediüzzaman Hazretleri’nin ne kadar feraset ve  keramet sahibi olduğunu daha iyi anlıyoruz. O dehşetli devirlerin karanlık tabloları, bugün büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bugün içinde bulunduğumuz menfi  durumlara bakıp, “Ne günlere kaldık” diye hayıflanacağımıza, eski günlerin zulüm ve istibdatını düşünüp, büyük resme bakarak “ne günlerden geldik” diye keyiflenmemiz gerekmektedir. 

 Bundan 70-80 sene önce, tek parti devrinde hürriyet ve demokrasinin lüzumu tartışılırken, bugün sınırlarını tartışıyoruz. Elbette  tam demokrasiye ve lâyık olduğumuz hürriyetlere tamamen kavuşmuş değiliz, ama inişli çıkışlı da olsa, bu yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Zaman zaman darbelerle yolumuz kesilse de, sabırla bu engelleri aşmaya çalışıyoruz. Bundan yüz sene önce Üstad Hazretlerine sorulan “tarif ettiğin meşrûtiyetin (demokrasinin) ne kadarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?” sualine verdiği cevapta Asrın İmamı şöyle diyordu: “Ancak on kısmından bir kısmı gelmiş, zira sizin şu vahşetengiz, cehaletperver, husumetfeza olan  sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehalet ejderhasından, husûmet kurtlarından bîçare meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesaret edemez” diyordu. 

“Biz me’yus olduk, daha ne vakit bize gelecek? sualine de, “Yeis aczden gelir, ye’is mâni-i herkemaldir” diye cevap veriyor, ümitsizliğe düşmeyin diye insanları ikaz ediyordu. Risale-i Nur’ların açtığı ümit yolunda ilerleyenler, Demokratlara verdikleri destekle hürriyetin yolunu açmış, Demokrat iktidarlar da yukarıda sayılan engelleri ortadan kaldırmaya çalışarak bu yolda büyük mesafeler almışlardır. Daha sonra eski mâniler zaman zaman tekrar ortaya çıkarak hürriyet yolculuğunu sekteye uğratsalar da, ancak inkıtalara sebep olmuşlar, istikbale dair müjdelerin tahakkukuna engel olamamışlardır. Onun için biz inanıyoruz ki, Bediüzzaman Hazretleri ne demişse aynen gerçekleşecek, İslâm’ın cennetâsa baharı Nur çiçekleri ile gelecektir. 

Zira Ahir Zamanın İmamı o kadar kendinden emin ve kat’i ifadeler kullanıyordu ki, kendisini anlamak istemeyen çağdaşlarını muhatap almıyor, istikbaldeki genç nesillere hitap ediyordu. “Zaman ahir zaman, gittikçe fenalaşacak” diyenlere şu cevabı veriyordu: “Neden? Dünya herkese terakki dünyası olsun da bize tedenni dünyası olsun öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım” dedikten sonra, yüzünü istikbale çeviriyor, gelecek asırların gençlerine sesleniyordu. Bugün ileri görüşlü olduklarını söyleyen “vizyon” sahipleri, iki üç yıl sonrasını doğru tahmin edip düzgün projeler üretemez iken, Üstad Hazretleri iki üç asır sonrasını görüyor, onlara o zamanın ihtiyaçlarına uygun şifalı reçeteler sunuyordu. Hem de kendinden o kadar emin ve kesin konuşuyordu ki, hiçbir şüpheye yer bırakmıyordu. “Tahmin ediyorum” demiyor, “ben görüyorum ki” diyordu. “Olabilir” demiyor, “olacaktır” diyordu. Nitekim, dediği her şey, zamanı geldiğinde aynen oluyor ve İslâm’ın gür sadâsı her gün biraz daha yüksek olarak çıkmaya devam ediyor. 

Yazımıza Ahir Zaman Müceddidi’nin kat’î müjdelerini ve yerinde ikazlarını ihtiva eden bir cümle ile son verelim:

“Zira ben biliyorum ki, şu kitabım mesaili hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir. Gelen neslin kapısında durmayınız, mezar sizi bekliyor, çekiliniz”.

Okunma Sayısı: 1900
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı