Çıktığı günden beri yakın takipçisi olduğum Yeni Asya Gazetesi’nin Zübeyir Ağabey’den sonra ikinci mimarı olan Mehmet Kutlular’ı, 52 yıldan beri tanıyor olmanın bahtiyarlığını yaşıyorum.
Mehmet Kutlular ismi, âdeta Bediüzzaman Said Nursî, Zübeyir Gündüzalp ve Yeni Asya ile özdeşleşmiş bulunuyor. Kutlular Ağabey, cesaretiyle ve kahramanlığı ile nam salmıştır, ama onun bu hasletleri kuru bir cesaretten ibaret değildi. Aynı zamanda feraset, istikrar, istikamet ve ihlâs gibi meziyetlerle de bezenmişti. Risale-i Nur’a bağlılığı, tıpkı Zübeyir Ağabey gibiydi. İmanî mevzuların yanı sıra, içtimaî ve siyasî ölçülere de son derece dikkat ederdi.
Kutlular Ağabeyi ilk defa 1970’li yıllarda Kayseri’de gördüğümü hatırlıyorum. Tok sözlü, babacan tavırlı, sert görünüşü altında yumuşak kalpli, düşmana karşı heybetli, dostlarına karşı şefkatli bir insandı. Heybetli deyince, herkesin bildiği gibi iri cüsseli değil, iri yürekliydi. Yani yüreği bedeninden büyüktü. O yürekle hiçbir baskı karşısında eğilmemiş, hak bildiği yolda milim şaşmadan hayatını tamamlamıştır.
1999 yılında Ankara Kocatepe Mevlidi’nde gazetecilerin sorularına cevap verirken, 28 Şubat’ın dindarlara yaptığı baskı ve zulümleri açık yüreklilikle, hiç çekinmeden anlatmış ve “Deprem İlâhî ikazdır” broşürüne de sahip çıkmıştı. Ondan sonra da tutuklamalar, ifadeler ve Vize Cezaevi’ne kadar uzanan bir süreç başlamıştı. O zamanki DGM savcısı Nuh Mete Yüksel, ifadesini alırken Risale-i Nur ve Üstad hakkında ileri geri konuşunca, “hadi oradan...” diye argo bir kelime kullanarak öyle kükrer ki, DGM savcısı, “sakin olun Mehmet” diye alttan almak zorunda kalır. “Sözlerimin arkasındayım” diye yaptığı çıkış, bütün ehl-i imanın yüreğine su serpmiştir.
Mahkeme süreci devam ederken, Avustralya Nur Vakfı’nın dâvetlisi olarak Avustralya’ya gider. Orada hizmetlerle meşgul olurken, DGM tarafından verilen 2 yıl 1 günlük “mânidar” cezasının kesinleştiğini öğrenir. Oradaki kardeşler, gitmemesini isteseler de, Üstad Hazretleri’nin “Mekke’de de olsam buraya gelirdim” dediği gibi, “giderim, şerefimle yatar çıkarım” diyerek Türkiye’ye dönmüş ve 276 gün “şerefiyle yatarak” çıkmıştır. Âdeta Yeni Asya yazarlarına verilen cezaları da üstlenlenmiş ve hepsine bedel 276 gün hapis yatmıştır. Daha sonra haksız yere verilen bu ceza da, AİHM’den dönmüş, ve kendisine tazminat ödenmiştir.
28 Şubat sürecinde, İlâhî ikaz dâvâlarında bir yazımızdan dolayı bize de 18 ay ceza verilmişti. O ara Eskişehir’e gelmişti. Akşam dersten sonra beni yanına çağırdı ve 1970’li yıllarda gazetede çıkan şiirlerimden dört tanesini çerçevelenmiş bir şekilde bana takdim etti. Çok duygulandım ve Kutlular Ağabey’in ne kadar ince ruhlu ve vefalı bir insan olduğunu hakkel yakîn görmüş oldum.
2014 yılında İstanbul’a taşınmamla birlikte, gazetede çalışmaya başlayınca, hergün görüşüyorduk. Her sabah düzenli olarak gazeteye gelir, manşet toplantısına katılırdı. Son zamanlarda hastalığı ilerleyince toplantılara katılmaz oldu, ama onun orada varlığı, hepimize şevk ve güven veriyordu.
Bizim de evimiz Beylikdüzü’nde olduğundan, akşam arabasına Ernail Kantar ile bizi de alır, beraber eve dönerdik.
Bu arada Ali Karabiber kardeşime de bir paragraf açmak isterim. Ali kardeş Kutlular Ağabey’in sadece şoförü değil, her ihtiyacı ile ilgilenen, fedakâr bir bakıcısı olarak hizmette ve hürmette kusur etmeden hizmet ettiğine şahit olduk. Allah kendisinden razı olsun.
Efendimiz (asm), “Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir” buyurmuş. Kutlular Ağabey de, Risale-i Nur’un zamanımızdaki bir âlimiydi. Vefatı, Nur cemaati ve ehl-i iman için büyük bir kayıp olmuştur. Ama ölümün mânâ ve mahiyetini bilenler için, bu geçici ayrılık, ebedî âlemde buluşmaya vesile olacağından, ahirette tekrar birlikte olmak ümidiyle teselli buluyoruz.
Rabbim hizmetlerini kabul ve makbul eylesin, ona rahmetiyle muamele etsin, sevenlerinin ve Yeni Asya camiasının başı sağ olsun.