29 Mayıs Pazar günü Yenikapı’da İstanbul’un 563. Fetih yıldönümü kutlandı.
Alabildiğine gösteriş, şaşâ, hamaset yüklü bir kutlama yapıldı. Yapılan konuşmalarda, bol bol iktidarın icraatlerinden, Cumhurbaşkanının meziyetlerinden, iç ve dış düşmanların ihanetlerinden bahsedildi. Başbakan Cumhurbaşkanına övgüler yağdırırken, Cumhurbaşkanı muhalefete eleştiriler yağdırdı. tam bir “icraatın içinden” programı icra edildi. O kadar emekle ve masrafla kurulan “dünyanın en büyük üç boyutlu sahnesinde, hükümet propagandası sahnelendi. Bu tantana ve debdebe dolu kutlamaları, fethin sembolu olan AYASOFYA, hüzünle seyrediyordu. İçerisinde ayakkabı ile dolaşan turistleri gördükçe içi kan ağlıyor, 563 yıl önce kendisini “mabed” yapan âbidleri arıyordu. Ve Ayasofya, Yenikapı Meydanında yükselen hamaset nutuklarına karşı, “Bre gafiller, benim içimi boşalttınız, cemaatimi çekip aldınız, halılarımı topladınız, ecdadınızın secde yaptığı yerlerde abdestsiz ayaklar dolaşıyor, benim içim kan ağlıyor, siz orada neyin kutlamasını yapıyorsunuz” diye feryad ediyordu. Fakat iktidar sarhoşluğu ve güç zehirlenmesi ile uyuşan kafalar, yüksek volümlü ses cihazlarından çıkan gürültüler arasında masum ve mazlum Ayasofya’nın sesini duymuyorlardı.
Ayasofya, tek parti döneminde ibadete kapatılmıştı. Aradan 82 yıl geçmiş, çok partili döneme geçilmiş, fakat yine tek parti döneminin icraatleri devam ediyordu. İşin garibi, bugünkü tek parti iktidarı, o günkü tek parti icraalarını yerden yere vuruyor, onların ne kadar müstebid, muannid, ve millete muhalif olduklarını söyleyip duruyordu. Ayasofya’yı ibadete kapatan iktidarların milletten kopuk, tepeden inmeci ve müstebid olduklarını söylüyorlar, kendilerinin ise millete dayandıklarını, milletin yarısının oyu ile iktidara geldiklerini, millet ne isterse onu yapacaklarını ilan ediyorlardı. Ama Ayasofya söz konusu olduğunda, milleti yok sayıyorlardı. Kendi iktidarlarını sağlama almak için millete gitmekten çekinmeyenler, Ayasofya’nın ibadete açılması işini millete sormaya cesaret edemiyorlardı. Çünkü iyi biliyorlar ki, milletin kahir ekseriyeti Ayasofya’nın mahzuniyetinden muzdariptir. Bir an önce ibadete açılmasını beklemektedir. Bugünkü iktidarın, “ biz mi kapattık da biz açacağız” demeye hakkı yoktur. Demokrat Parti iktidara geldiğinde, “ ezanı biz mi yasakladık” demedi. İlk icraati, bu yasağı kaldırmak oldu.
Cumhurbaşkanı, yaptığı hamasî konuşmanın bir bölümünde, “ bize saldıranların dertleri, fethin intikamını almaktır” dedi. Halbuki, Ayasofya cami olmaktan çıktığı gün, fethin intikamı alınmıştı. Fatih’in vasiyetinin çiğnendiği gün, İstanbul’un harem-i ismeti harab olmuştu. Yenikapı meydanında atılan nutuklar, İstanbul’un izzetini kurtarmaya yetmiyordu.
Gönül isterdi ki, Peygamber Efendimizin (asm) medhine mazhar olmuş “ bu güzel kumandanın ve güzel askerlerin” fethettiği bu güzel ve muhteşem mabedin, böyle bir fetih yıldönümünde tekrar ibadete açılarak gerçek bir fetih bayramı olsun. Yenikapı’da görkemli, ihtişamlı fakat israflı kutlamalar ve atılan sloganlar yerine, Ayasofya’da tekbir sesleri çınlasın.
Ama ümitvarız, Ezanın aslına kavuşturulması nasıl demokratlar tarafından sağlanmışsa, inşallah bir gün gelecek, milletin bağrından yine bir demokrat iktidar çıkacak ve Ayasofya’yı da bu esaretten kurtaracaktır.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın Ayasofya vasiyetini bir defa daha burada hatırlatıyor, sorumluların sorumluluklarını idrak etmelerini diliyorum.
“Allah’ın yarattıklarından Allah’a ve O’nun rüyetine iman eden, ahirete ve onun heybetine inanan hiçbir kimse için, sultan olsun melik olsun, vezir olsun bey olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör) olsun, özellikle zâlim ve diktatör idareciler tarafından tayin olunan, fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nâzır ve mütevelli olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir ve tebdil eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve fonksiyonlarını ortadan kaldırmak asla helal değildir!”