"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hz. Mehdî’nin Hilâfet-i İslâmiyeyi, İttihâd-ı İslâma binâ etme vazifesi

Abdülbakî ÇİMİÇ
25 Haziran 2018, Pazartesi
“Mehdî-i Âl-i Resul’ün temsil ettiği kudsî cemâatin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi olduğu, bunların:

1- İmanı kurtarmak. (“Ümmetin beklediği, âhirzamânda gelecek zâtın üç vazîfesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdârı olan îmân-ı tahkîkîyi neşredip ehl-i îmânı dalâletten kurtarmak cihetiyle yapılan bu en ehemmiyetli vazife îmânı kurtarmaktır.”1 Bu vazifeyi Hz. Mehdî (as) bizzat kendisi başlatır, ancak ömrü tamamını yapmaya yetmez. Adetullah ve hâl-ı âlem ilcaatına muvafık olarak îmân hizmetini tâ kıyamete kadar Mehdî-i Âl-i Resul’ün temsil ettiği kudsî cemâatin şahs-ı mânevîsi yapmaya devam eder.)

2- Hilâfet-i Muhammediye (asm) ünvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihya etmek. (“O zâtın ikinci vazîfesi, şerîati icrâ ve tatbîk etmektir. Birinci vazîfe, mâddî kuvvetle değil, belki kuvvetli i’tikâd ve ihlâs ve sadâkatle olduğu hâlde, bu ikinci vazîfe, gâyet büyük mâddî bir kuvvet ve hâkimiyet lâzımdır ki, tatbîk edilebilsin.”2 Yani “Hilâfet-i Muhammediye (asm) unvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihya etmektir.“ 3 Bu vazifeyi ise Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsi deruhte eder.)

3- Ve inkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur’âniyenin zedelenmesiyle ve şerîat-ı Muhammediyenin kanunlarının bir derece tatile uğramasıyla, o zat, bu vazife-i uzmayı yapmaya çalışır. 4 (“O zâtın (şahs-ı mânevînin) üçüncü vazîfesi, Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihâd-ı İslâma binâ ederek, Îsevî rûhânîlerle ittifâk edip Dîn-i İslâma hizmet etmektir. Bu üçüncü vazîfe, pek büyük bir saltanat ve kuvvetle ve milyonlar fedâkârlarla tatbîk edilebilir. Birinci vazîfe, o iki vazîfeden üç dört derece daha kıymetdârdır, fakat o ikinci ve üçüncü vazîfeler pek parlak ve çok geniş bir dâirede ve şa’şaalı bir tarzda olduğundan umûmun ve avâmın nazarında daha ehemmiyetli görünürler.” 5 Bu üçüncü vazife de, Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsinin yanında; bütün ehl-i îmânın mânevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla tamamlanır. Hatta, Îsevî rûhânîlerle ittifâk edip Dîn-i İslâma hizmet edilir.)

Risâle-i Nur’da îmân, hayat ve şerîat olarak formüle edilen vazifelerin üçüncüsünü ifade ederken öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, şerîat-ı Muhammediyenin (asm) kanunlarının tekrar tesisi için îmân ve hayat daireleri fıtrî zemininde tedrici olarak tekâmül etmesi lâzım ki bu üçüncü vazife tamamlansın. Çünkü şerîat-ı fıtriye ahkâmı tedrici tekâmül kanununa tabidir. Burada Bediüzzaman’ın şu izahları ile meseleye bakılabilir: “İşte, İslâmiyet’in ahkâmı iki kısımdır: Birisi: Şeriat, ona müessistir. Bu ise, hüsn-i hakikî ve hayr-ı mahzdır. İkincisi: Şeriat muaddildir (değiştiren, adaletli hale getiren şeriat); yani, gayet vahşî ve gaddar bir suretten çıkarıp, ehven-i şer ve muaddel (tadil edilmiş, ıslah edilmiş) ve tabiat-ı beşere tatbiki mümkün ve tamamen hüsn-i hakikîye geçebilmek için zaman ve zeminden alınmış bir surete ifrağ etmiştir. Çünkü, tabiat-ı beşerde umumen hükümferma olan bir emri birden ref etmek, bir tabiat-ı beşeri birden kalbetmek (değiştirmek) iktiza eder. Binaenaleyh, şerîat vâzı-ı esaret değildir; belki, en vahşî suretten böyle tamamen hürriyete yol açacak ve geçebilecek bir surete indirmiştir, tadil etmiştir.” 6 Bu üçüncü vazife olan “Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihâd-ı İslâma binâ etmek ve şerîat-ı Muhammediye kanunlarının tatbik edilmesi” vazifesine de İslâmiyet’in ikinci kısım ahkâmının tatbiki olan muaddil şerîat cihetiyle bakmak gerekir.

Şerîat-ı Muhammediye (asm) kanunlarının icrasının ön şartları îmân ve hayat daireleridir. Özellikle îmân dairesi bu meselenin lokomotifi durumundadır. Öyleyse bu üç vazife (îmân-hayat-şerîat) Risâle-i Nur’da münderiçtir. Uygulanması zamana tabidir. Risâle-i Nur fani şahıslara bağlanılmaz. Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki şeytanın ve onun şerik ve muînleri olan ehl-i dalâletin şerrinden ancak şerîat-ı Muhammediye ile âmil ve sünnet-i Ahmediye ile mütemessik olmakla kurtulmak imkânı olduğunu bilinmelidir.

Hz. Mehdî’nin bir şahs-ı mânevîsi vardır. İkinci ve üçüncü vazifelerin takipçisi ve icracısı Mehdî-i Âl-i Resul’ün temsil ettiği kudsî cemâatin şahs-ı mânevîsidir. Risâle-i Nur bunu açıkça tasrih eder. “Bu hakikatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübarek zat (Mehdî-i Âl-i Resul’ün temsil ettiği kudsî cemâatin şahs-ı mânevîsi), Risâle-i Nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek” ifadesi de, Üstad’dan sonra gelen, hayat ve şerîat dairesini temsil edecek şahıslar, şahs-ı mânevîyi oluşturacak ve o şahs-ı mânevî de Risâle-i Nur programını rehber edinecektir. Zaten olan da bundan başkası değildir. Ancak üçüncü vazifeye yardımcı olacak olanlar vardır. Bunları şöyle tasnif edebiliriz: Bütün ehl-i îmânın mânevî yardımları olacak. Özellikle bu yardımın mânevî olması şayan-ı dikkattir. Maddî bir yardım beklenmiyor. Bu mânevî yardım ile beraber İttihad-ı İslâmın muaveneti sağlanacak. Bu muavenetle birlikte bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihakları söz konusudur. Ayrıca, Îsevî rûhânîlerle ittifâk da gerekecek. Sırr-ı imtihan gereği perdeli ve çok da aşikâr gibi gözükmeyen bu hadiseler, Risâle-i Nur’un verdiği haberlerle tenakuza düşmez. Biz Bediüzzaman’ın verdiği bu haberlerin nefsülemirde aynen böyle olduğunu düşünüyoruz. Hakikat-i hâle bakıldığında ise zahiren bu vazife cari olan hâl-i âlem ilcaatına uygun düşmüyor gibi görünüyor olabilir. Ancak “Kadîr-i Külli Şey, bir dakikada, bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semânın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izale edip hakaik-i şerîatı güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine îmân versin, yeter. O vakit kendi kendine iş düzelir.” 7 Fakat o hâdise, ecel-i muallâk gibi, Levh-i Ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İsbatta mukadder olarak yazılmış. 8 olduğu da unutulmamalıdır.

Netice-i kelâm: “Cenâb-ı Hakk’a şükür ki, Risâle-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, şerîat-ı Muhammediye (asm) olan sedd-i Kur’ânî’nin tezelzülüyle ve Ye’cüc ve Me’cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor. Risâle-i Nur’un şakirtleri, böyle bir hâdisede mânevî mücahedeleri, inşâallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle, pek büyük sevap ve a’mâl-i sâlihaya medar olur.” 9 Çünkü “Risâle-i Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir.” 10 Ve “O kale-i metin, o hısn-ı hasîn ise, şerîat-ı Muhammediye ve sünnet-i Ahmediyedir (asm).” 11

Dipnotlar:

1- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 18. 2- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 19. 3- Emirdağ Lâhikası, s. 456. 4- Müdafaalar, Afyon Mahkemesi Kararnamesi. 5- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 19. 6- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), s. 287. 7- Lem’alar, s. 270. 8- Lem’alar, s. 268. 9- Kastamonu Lâhikası, s. 206. 10- Emirdağ Lâhikası-I, s. 187. 11- Lem’alar, s. 209.

Okunma Sayısı: 6568
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı