"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan denen mu’cîze-i kudret

Abdülbakî ÇİMİÇ
18 Mart 2019, Pazartesi
Bediüzzaman’ın “Evet, Risaletü’n-Nur, size mükemmel bir me’haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’ân’ın kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair, müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya Haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem edilse ve hakeza mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.” (Barla Lâhikası) tesbitine istinaden bizler de müteferrik Risalelerden insan denen mu’cîze-i kudreti cem etmeye çalıştık.

Böylece insanın hilkati, mahiyeti, vazifesi ve yolcuğunun hikmetleri bir nebze ortaya çıkmış oldu kanaatindeyiz.

İnsan, Cenâb-ı Hak tarafından mükerrem kılınmış, bütün hayvanlardan mümtâz ve müstesnâ olarak, acîb ve latîf bir mîzâc ile yaratılmıştır; hayvanlar gibi değildir. Dünyaya sırf Hâlıkını tanımak, bulmak için gönderilmiştir. Ayrı ayrı istidâtlara mâliktir. İstidâdca en zengini ve lezzet-i hayat cihetinde en müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde ve bekâya en ziyâde müştâk ve muhtâç ve en çok lâyık ve müstehâkdır. Zîşuûrun en câmiidir. Zîhayatın hülâsasıdır.

Kâinâtın neticesi ve arzın halifesi ve enva’-ı mahlûkâtın nâzırı ve zâbitidir. Yani kâinâtın en mühim meyvesi ve arzın halifesi ve Hâlıkın en ehemmiyetli masnû’u ve sevgilisidir. Şu kâinât ağacının en son ve en cem’iyetli meyvesi ve Hakîkat-ı Muhammediye (asm) cihetiyle çekirdek-i aslîsidir. Kâinât Kur’ân’ının âyet-i kübrâsı ve ism-i a’zamı taşıyan âyet-ül kürsisidir. Kâinât sarayının en mükerrem misâfiri ve o saraydaki sâir sekenelerde tasarrufa me’zun en fa’âl me’mûrudur. Kâinât şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, vâridât ve sarfiyâtına ve zer’ ve ekilmesine nezârete me’mûr ve yüzer fenler ve binler san’atlarla techiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırıdır.

Kâinât ülkesinin arz memleketinde, Padişâh-ı Ezel ve Ebed’in gâyet dikkat altında bir müfettişi, bir nev’i halife-i arzı ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfıdır. Semâ ve arz ve cibâlin kaldırmasından çekindikleri emânet-i kübrâyı omuzuna alan ve önüne iki acîb yol açılan, bir yolda zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyârı, çok geniş bir ubûdiyetle mükellef bir abd-i küllîdir. Kâinât sultânının ism-i a’zamına mazhâr ve bütün esmâsına en câmi’ bir âyinesi ve hitâbât-ı Sübhâniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhâtâb-ı hassıdır. Kâinâtın zîhayatları içinde en ziyâde ihtiyâçlısı ve hadsiz fakrıyla ve aczi ile beraber hadsiz maksadları ve arzuları ve nihâyetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir bîçare zîhayatıdır.

İnsan aynı zamanda bîçâre, âciz-i mutlakdır. Kâinâta câmi’ bir nüsha ve onsekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitâbına bir fihrist olarak yaratılmıştır. Kalbiyle teslim ve inkıyâda, aklıyla îmân ve tevhide, kalıbıyla amel ve ibâdete mükelleftir. Zâhir ve bâtın havas ve duygularıyla, bilhassa derinliğine nihâyet olmayan vicdânıyla kâinâtı ihâta etmiş bir kâbiliyettedir. Ebedî hayat ve saâdete namzed ve ebedî bir zât-ı Akdesin âyine-i müştâkıdır.

İnsan ebed için yaratılmıştır. Onun hakîkî lezzetleri, ancak ma’rifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umûr-u ebedîyededir. Her ne kadar küçük bir cisim ise de, büyük âlemi içine alacak kadar büyüktür. Bir taraftan arzın şifâsı için bir ilâç iken, diğer taraftan ölümünü intâc eden bir zehirdir.

İnsan, devâmı ve saâdet-i ebedîyeyi hadsiz duâlarla isteyen ve yalvaran ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun bekâya karşı arzusunu tatmin etmeyen ve ona ihsânlar eden Zâtı perestiş derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen çok hârika bir mû’cize-i Kudret-i Samedâniye ve bir acûbe-i hilkattır.

İnsan, kâinâtın en müntehâb neticesi ve arzın halifesi ve ekser mahlûkât-ı arziyenin kumandanıdır. Kâinât sergisinde teşhir edilen garîb acîb kudretin mû’cizelerini görmek ve mütâlâa etmek için Sultân-ı Ezelî tarafından gönderilmiş mütâlâacıdır. Fıtrî bir medeniyete sâhib olduğundan cihât-ı sittede bulunan mahlûkâtla alâkadar olur ve îmân ni’meti ile de cihât-ı sitteden istifâde edebilmesi imkânı vardır. Herbir zîhayatla alâkadârdır. Bu i’tibarla insan her zîhayatın saâdeti ile saidleşir ve elemleri ile müteessir olur.

Ayrıca kusûrdan, nisyândan hâlî değildir. Küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Başı boş değil, bir celâl ve gayret sillesine her vakit ma’rûzdur. Nihâyetsiz şerre ve cühûda müstaid olduğundan, nihâyetsiz bir temerrüd ve bir tuğyân yapar. Âciz ve nihâyetsiz zaîf ve nihâyetsiz fakir ve nihâyetsiz muhtâç ve yalnız cüz’î bir ihtiyâr ile îcâda kâbiliyeti olmayan zaîf bir kesb ile mücehhezdir…

Okunma Sayısı: 2029
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı