"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kuvve-i hafıza

Abdülbakî ÇİMİÇ
04 Temmuz 2016, Pazartesi
Kuvve-i hafıza, insanın hayatında yaşadığı şekil ve suretlerin, ses ve mânâların, hâtıra ve hâdiselerin, renk ve keyfiyetlerin Allah tarafından hardaleden daha küçük olan hafızaya kaydedildiği merkezdir.

Yâni, kuvve-i hafıza bir cihetle aklın kayıt arşivi konumundadır. Zâhirî ve bâtınî hislerden gelen şekil ve suretler kuvve-i hafızada olduğu gibi nakşolunur ve muhafaza edilir. Kuvve-i hafıza İsm-i Hafiz’in tecelli-i azamı altındadır. Bütün nebatatın tohumları ve hayvanatın nutfeleri ism-i Hafiz’in hıfzı ile muhafaza edildiği gibi, insanın da amelleri ve fiilleri kuvve-i hafızasında hıfzedilmektedir.

İnsanın tarihçe-i hayatı kuvve-i hafızasında arşivlenir. Kuvve-i hafıza bu cihetle insanın amel defteri hükmündedir. Cenâb-ı Hak, insanın kuvve-i hafızasında gayr-i mahdut muntazam nakışları yazar ve kaydeder. Ayrıca beşerin kuvve-i hafızasında tarih-i hayatını taallûkatıyla beraber yazar ve hıfzeder. Bu hakikate binaen “vücuttan çıkmış pek çok şeyler, insanın kuvve-i hafızasında mevcut kalır.”1

Bediüzzaman Hazretleri der ki; “Meselâ, insanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek kadar kuvve-i hafızasında, bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için neşrolacak olan defter-i a’malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrıyla, her insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet”2 elbette insanın bütün fiillerinin kaydedildiği kuvve-i hafızasını defter-i a’malinin bir küçük senedi olarak eline verebilir.

Kuvve-i hafıza aynı zamanda zahr-ı kalbdir. Zahr-ı kalb; hafıza duygusu, ezber gücü olarak ta’rîf edilir. Bütün ubûdiyetler ve şükürler zahr-ı kalb denilen kuvve-i hafızalara kaydedildiğinden bir nevî amel defteri hükmünde olan o kayıtları elbette ki Cenâb-ı Hak başka kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz ve saltanat-ı rububiyetini kırmaz ve mâbudiyetini bozmaz. ”Hem bu küçük insanın küçücük kalbinde kâinat kadar bir aşk yerleşir. Evet, kalbin mercimek kadar bir sandukçası olan kuvve-i hafıza, bir kütüphane hükmünde binler kitap kadar yazı, içinde yazılması gösteriyor ki, kalb-i insan, kâinatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir.”3

Kuvve-i hafızanın daire-i ihatası çok geniştir. “Hardale ile tabir edilen, bir darı habbesi hükmünde olan kuvve-i hafızanın ihata ettiği meydanda gezintiler yapılırken o kadar büyük bir sahraya inkılâp eder ki, gezmekte bitmez bir şekil alır.”4 Meselâ, âlem-i şehadetten olan kafadaki hardal kadar kuvve-i hafıza, âlem-i mânâdan bir kütüphane kadar vücudu içine alır. İnsanın ”hardaleden daha küçük kuvve-i hafızasında öyle bir lâtife-i müdrike (idrak, anlama duygusu) bırakılmıştır ki, o hardalenin tazammun ettiği geniş âlemde o lâtife daimî seyir ve cevelân etmekte ise de, sahiline vâsıl olamaz.”5 Ey insan “hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a’malinin ekseri ve sahaif-i ömrünün ağlebi içine girer.”6 Seni halk eden ve enva-i çeşit kuva ve lâtifelerle seni donatan Rabbin, senin bütün a’malini ve ef’alini boş bırakmaz ve kuvve-i hafızana kaydeder. Böylece “Bir mercimek tanesi kadar mevki tutan kuvve-i hâfıza-i insaniyede bir kütüphane kadar yazı yazdırmak ve bütün hâdisât-ı kevniyenin mufassal fihristesini o kuvvecikte derc etmek, elbette ve elbette Hâlık-ı Külli Şeye has ve bu kâinatın Rabb-i Zülcelâline mahsus bir hâtemdir.”7

Netice-i kelâm: Cenâb-ı Hak, “İnsanın küçücük kafasında ceviz kadar bir yerde kuvve-i hafıza, kuvve-i hayaliye, kuvve-i müfekkire gibi müteaddit, acip makineleri yaratmak ve kuvve-i hafızayı bir büyük kütüphane hükmüne getirmekle ilm-i ezelînin cilvesiyle güneş gibi kendini gösteriyor.”8 Evet,“İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır. Bu küçük insan o büyük insanın bir fihristesi ve hulâsasıdır. İnsanda bulunan numunelerin büyük asılları, insan-ı ekberde bizzarure bulunacaktır. Meselâ, nasıl ki insanda kuvve-i hafızanın vücudu, âlemde levh-i Mahfuzun vücuduna kat’î delildir.”9 Bundan dolayıdır ki “kâinatta levh-i Mahfuzun gayet kat’î bir delil-i vücudu ve bir numunesi, insandaki kuvve-i hafızadır.”10

Dipnotlar:

1- Mesnevî-i Nuriye, 2013, s. 76.
2- Şuâlar, 2013, s. 342.
3- Lem’alar, 2013, s. 187.
4- Mesnevî-i Nuriye, 2013, s. 139.
5- Mesnevî-i Nuriye, 2013, s. 332.
6- Mesnevî-i Nuriye, 2013, s. 281.
7- Sözler, 2013, s. 469.
8- Şuâlar, 2013, s. 1011.
9- Lem’alar, 2013, s. 231.
10- Lem’alar, 2013, s. 960.

Okunma Sayısı: 6054
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Adnan

    7.7.2016 10:09:25

    Küçük alemdekilerle büyük maddi/manevi alemdekilerin eşleştirmesini farkettiğimizde (Meselâ, nasıl ki insanda kuvve-i hafızanın vücudu, âlemde levh-i Mahfuzun vücuduna kat’î delildir.”9 Bundan dolayıdır ki “kâinatta levh-i Mahfuzun gayet kat’î bir delil-i vücudu ve bir numunesi, insandaki kuvve-i hafızadır.)imani meseleleri daha iyi anlayacağız.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı