"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Bediüzzaman

Abdülbakî ÇİMİÇ
22 Mayıs 2017, Pazartesi
“Ey maddî ve mânevî yaralı olan genç kardeşlerim! Ve ey mürşid-i ekmele muhtaç olan ehl-i tarikat (ve hakîkat) kardeşlerim! Şeyh Abdülkadir-i Geylânî ve Şah-ı Nakşibend, İmâm-ı Rabbânî, İmâm-ı Gazâlî, Muhyiddin-i Arâbî, Mevlânâ Hâlid (radıyallahü anhüm, kaddesallahü esrarehüm) Hazretleri’nin derece-i imân ve kemalâtları, risâlelerde ve mektubatta vardır.”1

Bizler de Risâle-i Nur’dan Mevlânâ Hâlid ve Bedîüzzamân Hazretleri’nin şahsiyet-i mânevîyelerini ve müceddid-i din oluşlarını nazar-ı dikkatlere göstermeye çalışacağız inşâallah. Öncelikle Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin tarihçe-i hayatına kısaca temas edelim.

Büyük İslâm âlimi ve yaşadığı asrın müceddidi olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri Tarihçe-i Hayatı’ndan da bilindiği gibi tevellüdü 1193 tarihindedir. Yani milâdî 1778’de Bağdat’ın kuzeyinde bulunan Zur şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Ahmet bin Hüseyin’dir. Küçük yaşta aklî ve naklî ilimlerden tefsîr, hadîs, fıkıh, tasavvuf, akâid öğrenmiş, hatta Firuzabadi’nin Kamus’unu ezberlemiştir. Asrındaki bütün âlimlerden daha üstün bir ilme sahip ve Kur’ân-ı Kerîm’in esrarına vakıftı. 1805’te Hacca gitti, Şam’a dönüşünden sonra oraya gelen Abdullah Devlevi’nin2 bir talebesiyle Hindistan’a gitmeye karar verdi. 1224 (M. 1807) tarihinde Saltanat-ı Hind’in payitahtı olan Cihanâbâd’a dâhil olmuştur. Abdullah Dehlevî Hazretleri’nden aldıkları füyuzât-ı mânevîye ile tarik-ı Nakşî silsilesine girip müceddidliğe başlamıştır. Çeşitli şehirlere uğraya uğraya bir sene süren yolculuk sonunda Irak’ın Süleymaniye şehrine geldi. Ve oradan Bağdat’a giderek ders vermeye başladı. Burada yetiştirdiği dört bin talebesine ilimde ve tasavvufta icazet verdi. Sonra 1238’de (M. 1822), ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celp ettiğinden, vatanını terk ederek diyar-ı Şam’a hicretle gitmiştir. 1826’da Şam’da vebadan vefat etti. 

Hazret-i Mevlânâ Hâlid, neslen Osmânî olduğu ve Sünnet-i Seniyyeye bütün kuvvetiyle çalıştığı bilinen bir hakikattir. Nesli, Hazret-i Osman bin Affan’a (radıyallahü anh) mensuptur. Hazret-i Mevlânâ Hâlid, yaşı yirmiye baliğ olmadan evvel allâme-i zaman hükmünde, fuhul-i ulemanın üstünde görünmüş, ders okutmuştur. Tercüme-i hâlinde istidâd-ı fıtrî ve kabiliyet-i harika ile, sinni yirmiye baliğ olmadan evvel â’lem-i ulema-i asır ve allâme-i vakit olmuştur. Süleymaniye kasabasında tedris-i ulûm ile iştigal eylemiştir. Hazret-i Mevlânâ Hâlid, zülcenaheyndir. Yani, hem Kadirî, hem Nakşî tarikat sahibi iken, Nakşîlik tarikati onda daha galiptir. Fakat, zamanın muktezasıyla ilm-i tarikati ve Sünnet-i Seniyyeyi esas tutmak cihetiyle tarikati daha ziyade tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Yani Tarik-ı Nakşiye vasıtasıyla hizmet etmiştir. Hazret-i Mevlânâ tarik-ı Nakşîyi Hindistan’dan Bağdat’a getirmiştir. Bu nakil esnasında Şeyh-i Geylânî ile yaşanan mânevî tasarruf ve izin hadisesi meşhurdur. İmam-ı Rabbânî’den sonra, tarik-ı Nakşî’nin en mühim kahramanıdır. Hem tarik-ı Hâlidiye-i Nakşiyenin piridir. Ayrıca Hazret-i Mevlânâ Hâlid’in şahsiyeti, kutbü’l-irşad, mercii’l-has ve’l-âmm olmuştur.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî ile Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin Tarihçe-i Hayatları karşılaştırıldığında önemli tevafuklar görülür. Çünkü bu iki Zat arasında hem yaşanan hadiseler ve hem de hayat devrelerinde dikkate değer benzerlikler vardır. Her iki Zat da hayatlarını Sünnet-i Seniyyenin ihyasına, İslâm’a ve Kur’ân’a hizmete vakfetmişlerdir. Dine vaki olan hücumları bertaraf edip, bid’aları ref etmişlerdir. Dinin asliyetini muhafaza ederek ihya-i din etmişlerdir. Kur’ân’ı yaşamış oldukları asrın idrakine sunmaya çalışmışlardır. En büyük gayretleri doğrudan doğruya Sünnet-i Seniyyeyi ihya ve hakaik-ı Kur’âniyeyi izhar etmek olmuştur. Ancak aralarında mühim farklar da vardır. Bu vazifeler sıradan bir vazife olmayıp müceddidlik vazifesi ile alâkâlıdır. Bir sonraki yazımızda inşâallah bu iki kahraman-ı İslâm olan iki müceddidin, müceddidlikleri ve hususî özellikleri ile ilgili noktaları paylaşalım inşâallah.

Dipnotlar:  

1- Barla Lâhikası, 2013, s. 238.

2- Abdullah Devlevi: Hindistan’da doğup büyümüş ve burada imânî hizmetlerde bulunmuş büyük İslâm âlimlerindendir. Hayatı boyunca Peygamber Efendimizin (asm) sünnetini esas maksat telâkki edip, bu şekilde yaşamaya çalışmıştır. Aralarında, asrının müceddidi olarak kabul edilen Mevlânâ Halid-i Bağdâdî gibi büyük şahsiyetlerin bulunduğu çok sayıdaki mümtaz şahsiyete ders vermiş ve yetişmelerine vesile olmuştur. Nakşibendi tarikatına mensup olup, hocasının vefatı üzerine yerine geçmiş ve çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Risâle-i Nur’da, Mevlânâ Halidi Bağdadî’nin Delhi’ye giderek kendisinden mânevî feyiz aldığı ve Nakşibendi tarikatına intisap ettiği belirtilmektedir. (Barla Lâhikası, s. 117.) Künyesi Abdullah bin Abdullatif Dehlevî şeklindedir.

***

Konuyla benzer içerikler:

Okumak için tıklayınız:

Müceddid kime denir ve son asrın müceddidi kimdir?

***

Bu yazıda tasavvufun genel bir tarifi yapıldıktan sonra içinde bulunduğumuz ahirzaman asrında Bediüzzaman’ın tasavvuf ve tarikat anlayışı öz olarak izah edilmeye çalışılacaktır.

Okumak için tıklayınız:

Bediüzzaman ve tasavvuf

Risale-i Nur’da tasavvuf ve tecdid

Abdülkâdir Geylânî (ks) ve Bedîüzzamân (ra)

Büyük İslam Alimi Bediüzzaman, Hz. İmam-ı Rabbani hakkında ne demişti?

Üstad, Hazreti Mevlana hakkında ne demişti?

***

Ümmetin Yıldızları, Peygamber varisleri: Müceddidler silsilesi ve Bediüzzaman

Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselamın 'Alimler Peygamberlerin varisleridirler' ifade buyurdukları ulvi, veciz hakikat doğrultusunda ümmetin yıldızları olan Alimler, Evliyalar ve nurani bir silsile olan Müceddidlerin hayatlarının her anı bir ders niteliğinde adeta...

Bediüzzaman'ın hakikatli veciz ifadelerinde, müceddidlik vazifesini ve asırlara göre Asr-ı Saadet'ten gelen Nurun başka başka yaralara tedavi olacak şekilde yansıtıldığı ve ahirzamanda Risale-i Nurun öncelikli söz sahibi olarak İslam davasının nurani bir bürhanı ve son derece önemli bir dava vekili olduğu hakikati vurgulanmıştır.

Mehmet Ali Kaya'nın Müceddidlik konusu ile ilgili olarak kaleme aldığı kapsamlı makalesini istifadenize sunuyoruz.

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ummetin-yildizlari-peygamber-varisleri-muceddidler-silsilesi-ve-bediuzzaman_363660

Asrı tanımak, asrın müceddidini tanımakla mümkündür

‘Doğru İslâmiyet nasıl yaşanır?’ın bu asırdaki pratiği, Said Nursî’dir. O, ‘padişahlık, tek parti ve cumhuriyet’i aynı anda yaşamış çağın şahididir. Dolayısıyla bu dönemlerle ilgili önce şahit bir dinlenmelidir.

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/sebahattin-yasar/asri-tanimak-asrin-muceddidini-tanimakla-mumkundur_392097

 ***

Okunma Sayısı: 11368
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı