"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Millet Partisi iktidara gelmemeli, müsbet milliyeti esas alan versiyonu demokratlara iltihak etmeli

Abdülbakî ÇİMİÇ
19 Ekim 2015, Pazartesi 09:14
Risale-i Nur’dan siyasete bakış -7

Millet Partisi’nin bir diğer versiyonu müsbet İslâmiyet milliyetini esas alan bir harekettir. Bu siyasÎ hareket demokrat mânâsını taşıdığından Demokratlara iltihak etme mecburiyeti söz konusudur.

MİLLET PARTİSİ VE MÂHİYETİ

Bilindiği üzere Emirdağ Lâhikası mektuplarında “Kalbe ihtar edilen içtimâî hayatımıza ait bir hakikat” başlığında dört parti tahlili vardır. Bunlar İttihad-ı İslâm Partisi, Halk partisi, Millet Partisi ve Demokrat Parti’dir. Daha önce İttihad-ı İslâm Partisi’ne kısa da olsa temas etmiştik.

Milletçilere gelince; Bediüzzaman Hazretleri’nin Millet Partisi’ni iki hatta üç kısımda ele aldığını söyleyebiliriz. 

Millet Partisi Anlayışının Birinci Kısmı:

Frenk illeti tabir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i İslâm’ı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve cazibedâr bir hâlet-i ruhiye verdiği için, pek çok zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet cüz’î-küllî bu fikre iştiyak gösteriyorlar. Şimdiki terbiye-i İslâmiyenin za’fiyetiyle ve terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak başına geçerse, ekseriyet teşkil etmeyen ve ancak yüzde otuzu hakikî Türk olan ve yüzde yetmişi başka unsurlardan olanlar, hem hakikî Türklerin, hem hâkimiyet-i İslâmiyenin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar. Çünkü, İslâmiyetin bir kanun-i esasîsi olan bu âyet-i kerime, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”125dir. Yani, “Birisinin günahıyla başkası muahaze ve mes’ul olmaz. Hâlbuki, ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle masum bir kardeşini, belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir zulüm de yol bulur. Çünkü “Bir masumun hakkı, yüz caniye feda edilmez” diye İslâmiyetin bir kanun-i esasîsidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mesele-i vataniyedir. Ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir.”126 “Eğer bu parti, ırkçılık ve Türkçülük fikri esas ise, birden hakikî Türk olmayan bu vatandaki ekseriyetin ancak onda üçü Türk’tür, kalan kısmı da başka milletlerle karışmıştır. O zaman, Hürriyetin başında olduğu gibi, bu asil ve masum Türk milleti aleyhine bir milliyetçilik tarafgirliği meydana gelecek. O vakit hakikî Türkleri, ecnebîler boyunduruğu altına girmeye mecbur edecek. Veya Türkleşmiş sair unsurdan olan ve bu vatanda mevcut ırkçılık ve unsurculuk damarıyla bir ecnebîye istinat ile masum Türk milletini tahakkümleri altına alacaklar.”127 Görüldüğü üzere Millet Partisi’nin bu versiyonu ırkçı ve Türkçü bir ideoloji içerisindedir. İktidara gelmesi durumunda tehlikeleri Bediüzzaman Hazretleri tarafından açıkça beyan edilmiştir. Önemli olan delil ve akıbete bakmak olmalıdır. Bu parti taraftarlarının kendilerini ırkçı ve unsuriyetçi görmemeleri veya bir öyle değiliz demeleri neticeye tesir etmez. Söylem, eylem ve fiiliyatlarının neticesi o fikre hizmet edecektir.

Millet Partisi Anlayışının İkinci Kısmı:

“Eğer bu partide sırf İslâmiyet esas olsa, (Haşiye)128 Demokrat Partiye yardım ettiği gibi, muhalif ve muarız olmayarak, iktidara gelmesine çalışmaz.”129 Burada da Millet Partisi’nin İslâmiyeti esas alan bir versiyonunun olduğu açık olarak ifade edilmiştir. Bu versiyon için “sırf islâmiyeti esas aldığı” belirtildiği gibi önemli ikazlar da yapılmıştır. Bu ikazlar “Demokrat Parti’ye yardım etmesi, muhalif olmaması, muarız olmaması, iktidara gelmeye çalışmamasıdır.” Bu gün itibarıyla Millet Partisi’nin İslâmiyeti esas alan versiyonunun bu ikazlara muhalif hareket ederek Demokratları iktidardan düşürüp kendisinin iktidara geldiğini görüyoruz. Bu mektubun başında Bediüzzaman Hazretleri “Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek.”130 demiştir. Halk Partisi için “Bu asil Türk milleti ihtiyârıyla o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyecek.”131 denildiği halde, Millet Partisi için iktidara gelmeyecektir denilmemiştir. Demek ki Millet Partisi potansiyel olarak iktidara gelebilecek bir durumdadır. Ancak yapılan tesbitler ve ikazlardan anlıyoruz ki Millet Partisi versiyonları iktidara gelmemelidir. Gelirse Bediüzzaman Hazretleri’ni “din, vatan ve millet namına” endişeleri vuku bulacak ve telâfisi mümkün olmayan icraatlar olacaktır. Bu gün yaşanan problemler de bunlardır.

Millet Partisi Anlayışının Üçüncü Kısmı:

“Eğer ittihad-ı İslâm’daki esas olan İslâmiyet milliyeti –ki, Türkçülük onun içinde mezc olmuş– bir millet olsa, o Demokratın manasındadır; dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur.”132; “Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyet’e hadim olmalı, kal’a olmalı, zırh olmalı; yerine geçmemeli.”133 Görüldüğü üzere Millet Partisi’nin bir diğer versiyonu da müsbet İslâmiyet milliyetini esas alan bir harekettir. Bu siyasî hareketin milliyet anlayışı ittihad-ı İslâm’daki müsbet milliyet anlayışı olduğundan ve demokrat mânâsını taşıdığından Demokratlara iltihak etme mecburiyeti söz konusudur.

Bu gün hâl-i âlemde Risâle-i Nur’da yapılan tesbitlere uygun hareket edilmemesi ve bu prensiplere tabi olunmaması bu hakikatleri görmemezliğe delil olamaz. Veya bu hakikatlerden yüz çevirmeye sebep olamaz. Öyleyse bu prensiplere sadâkatle bağlı kalarak şiddetli imtihanı kazanmaya devam edilmelidir.

Din lehinde çalışan Millet Partisi:

Öncelikle gayr-ı münteşir mektuplarda geçen ve Millet partisi’nin “din lehinde çalışan” bir parti olduğunu ifade eden Üstad Hazretleri’nin mektubu ile başlayalım.

“Kardeşlerim! Bu arzuhali mümkün olduğu kadar çabuk Hüsrev’e ki, hem müdafaatta hem müstakil teksir etsin. Ve bir surete dahi bera-yı malûmat Mahkeme-i Temyiz’e ve başında bu fıkra yazılsın:

“Beni konuşturmadılar. Üçüncü bir şiddetli iddianameyi bize dinlettirdiler. Yanıma kimseyi bırakmadılar ki, gelsin bana yazı ile yardım etsin. Ben hasta, yazım noksan. Bu şekvamı bu zamanda hakkımda iki defa tam adalet yapan Mahkeme-i Temyiz’e bir Lâyiha-i Temyizim olarak makamınıza takdim ediyorum.” mealinde bir başlık yazınız. Yazdığınız ve yazdırdığınız eski veya yeni harfle olan suretlerin sıhhatlerine çok dikkat ediniz. Bazan bir harfin noksanı ve ziyadesi, bir hakikatı bozar. Gördünüz, mahkemede “kabul etmemek” de bir mim noksan kasden bıraktılar. Lehimizde iken aleyhimize çevirdiler.

Daha tamam yazmadım. Altıncı’da kaldı, mâba’di var. Benim bu nüshamı sonra bana iade etmek ve sıhhatına çok dikkat etmek şartıyla bir sureti Sebilürreşad gazetesini çıkaran Eşref Edib’e, birisi de Ehl-i Sünnet gazete sahibi Abdurrahîm Zapsu’ya, biri de Temyiz mahkemesine, biri de Diyanet Riyaseti’ne ve Yusuf Ziya’ya, biri de Ankara Ağırceza Heyetine, biri de din lehinde çalışan Millet Partisi’ne taahhüdlü veya emin vasıtalarla göndermek münasib ise gönderiniz. Hem çok ihtiyat ediniz, burada sizi tecessüs ederler. Said Nursî”134

‘SON ŞAHİTLER’DEN MİLLET PARTİSİ TESBİTLERİ

“Bunlar Nur Talebelerini parçalıyorlar”

Zübeyir Ağabey “Nizam Partisi kurulduğunda hiç taviz vermedi. Daima Nurum içtimaî hayatımıza dair derslerini anlatırdı. ‘Ama Ağabey, bunlar Müslüman değiller mi? Bunlar kardeşlerimiz değil mi?’ dediğimde, ‘Bunlar Üstadı anlayamamışlar. Bunlar bilmeyerek Nur Talebelerini parçalıyorlar, çok, pekçok zarar veriyorlar’ diyordu.

“Zübeyir Ağabey, Risâle-i Nur prensiplerine aykırı hareketlere katiyyen müsamaha etmezdi. ‘Nur Talebelerini parçalamak isteyenler, Risâle-i Nur’un düsturlarını bilmiyorlar, bize siyasî bir gözle bakıyorlar, baktırıyorlar. Bizim siyasetimiz, sırf reylerimizle Halk Partisini iktidara getirmemek, milleti bölmemektir.

‘Biz Üstadımızdan böyle dersimizi aldık. Lâhikaları okumuyorlar veyahut okumak istemiyorlar veya anlamak istemiyorlar. Bu hayat-ı içtimâîyeye dair mektupları bize Üstadımız ders vermedi mi? Bunları bize Üstadımız yazdırmadı mı? Biz bunların hepsini de biliyoruz ve Üstadımız bu meselelere ne kadar ehemmiyet veriyordu, onu da biliyoruz. Bunlar Üstadımıza tek taraflı bakıyorlar, Üstadımız vazifeli. Üstad her cihetle Üstad değil mi de, bunlar başka bir çığır açmak istiyorlar. Nur Talebelerini siyasî yapmak istiyorlar’ diyor ve bunlara çok üzülüyordu.

“Halbuki Üstadımız nazarları daima Nurlara veriyordu. Evet mesleğimizde ihlâs-ı tammeden sonra en büyük esas sebat ve metanettir ve o metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki, öyleler herbiri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş, bir adam yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velilere teveffuk etmiş’ derdi. ‘Bunun gibi biz de Üstad Hazretlerinden ne görmüşsek, ne duymuşsak ona ittiba etmeye mükellefiz. Yeni bir çığır açmayalım. Onlar da inşaallah anlayacaklardır. Üstadımızın son mektuplarını okumuyorlar, okusalar her halde anlayacaklar. Eğer yine anlayamazlarsa o zaman anlamak istemiyorlar.’135

Burada Millet Partisi’nin İslâmiyeti esas alan versiyonunun fikir adamı ve köprü şahsiyetlerinden biri olan Necip Fazıl ile ilgili Avni Toktor’un hatırasını ekleyelim. Önemli ayrıntılar olduğu görülecektir.

“Necip Fazıl’ın sözleri”

“Vapurda bana bu zat hakkında bilgim olup olmadığını sordu. Ben de bilgim olmadığını ifade ettim. Necip Fazıl, halkımızın birçok âlimler hakkında mübalâğalı şeyler anlattıklarını, veli olmayan insanlara veli nazarıyla baktıklarını söyleyerek Bediüzzaman’dan da bahsetti. Bediüzzaman’ın da bir âlim olduğunu söyledi, fakat, ‘Kendini beğenmişin birisidir’ diye ilâve etti. Eserlerini okumadığını, fakat okuyacağını da belirtti.

“Yolculuğumuz ve sohbetimiz devam ederken, tekrar sordu; ‘Had’leri biliyor musun?’ sorunun cevabını beklemeden kendisi izah etmeye başladı. ‘Peygamberler insanların en mümtaz ve en müstesna şahsiyetleridirler. Onlar için ne kadar senakâr sözler söylesek yine de hürmetimizi ifade etmekten âciz kalırız. Yalnız onlara ulûhiyet verecek olursak ‘had’di tecavüz etmiş oluruz. Velilik de vardır. Veliler büyük insanlardır. Onlar için de her türlü hizmeti ifa edebiliriz. Ama onlara peygamber diyecek olursak küfre düşeriz. Allah’ın mü’min kullarına da hürmet ve tazim duygularımızı söyleyebiliriz, ama onlara da veli dersek ‘had’di aşmış oluruz.’

“Bu minval üzere devam eden sohbet Sirkeci İskelesinde sona ermişti. İskeleye çıktığımızda o zaman hukuk tahsili yapan Hüseyin Yananlı’yı bekler bulmuştuk. Hep birlikte bir taksiye binerek Akşehir Otelinin önüne geldik. Etrafta polisler vardı. İçeri girerken hüviyetlerimiz kontrol edildi.

“Otelin dördüncü katına çıktığımızda Bediüzzaman Hazretleri bizi kapıda ve ayakta karşıladı. Girişte Necip Fazıl selâm vermişti. Bediüzzaman Hazretleri daha selâmı almadan, kendisine has Şark şivesiyle, 

“Ben kendimi kendime beğendirmemişem”

“Necip Fazıl Bey kardaşım, ben kendimi kendime beğendirmemişem!’ demişti.

“Bu sözler bende bir anda irkinti yaptı. Bu sözlerden doğrudan doğruya gemide Necip Fazıl’ın konuşmasına bir cevap teşkil ediyordu. Kendisi yatağına, biz de gösterdiği sandalyelere oturduk.

“Bu büyük zatı belki bir daha görmek nasip olmaz diye düşünerek, bütün pisiko-fizik enerjimi topladım, her sözünü ve halini hafızamda toplamaya gayret ettim.

“Küçük otel odasına kapıdan girişte sol tarafta karyolası, karyolanın bitişik olduğu duvarda ise, beyaz bir torba asılıydı. İçinde kitap ve gazeteler olduğunu anlamıştım. Pencerede çaydanlık, demlik ve bardak duruyordu. Yere serilmiş bir hasır ve kenarda üç sandalye vardı. Üzerinde uzun, beyaz, pamuklu, kenarları dikişli bir hırka vardı ve belinde ucu sağ tarafa sarkmış bir kuşak bağlıydı. Başında takkeye benzeyen bir külâhin üzerine az renkli sarığı çaprazlama bağlıydı. Sarığın altında görünen saçları, kaşları ve kirpikleri bembeyazdı. Gözleri çok mânâlı ve haşmetliydi. Çok tesirli bakıyordu.

“Sohbet boyunca, Bediüzzaman Hazretleri mahkeme safahatından bahsetmişti. Konuşmalarda Arapça ve Farsça kelime ve terkipler çok olduğundan, o zamanki bilgimle çoğunu anlayamamıştım. Bu arada hatırımda kalan şu sözünü hiç unutmam: ‘İslâmiyetin aleyhinde bulunanları mücahedemle zir ü zeber etmişem.’

“Bu arada Necip Fazıl sigara içmek için dışarıya çıkmıştı. Bediüzzaman Hazretleri bana Risâle-i Nur’ları okuyup okumadığımı sordu. Hiç bilgim olmadığını ifade ettim. Rusya’daki esaretinde cereyan eden hadiseyi sormuştum. Kendileri de, ‘Evet, öyle olmuştu’ diye cevap verdi. Akabinde Risâle-i Nur’ları okumamı tavsiye etti.

“Ziyaretimiz tahminen üç saat kadar devam etmişti. Görüşmeden sonra, Necip Fazıl Beyle evine döndük.”136

DİPNOTLAR:

125 -En’am Sûresi: 164; İsra Sûresi: 15; Fatır Sûresi: 18; Zümer Sûresi: 7

126 - Emirdağ Lâhikası-II, 2013, s. 747

127- Emirdağ Lâhikası-II,2013,s.813

128 -Haşiye: İslâmiyet milleti her şeye kâfidir. Din, dil bir ise, millet de birdir. Din bir ise, yine millet birdir.

129- Emirdağ Lâhikası-II, 2013, s. 813.

130- Emirdağ Lâhikası-II, 2013, s. 812.

131- Emirdağ Lâhikası-II, 2013, s. 812.

132- Mektubat, 2013, s. 103.

133- Emirdağ Lâhikası-II, 2013, s. 746.

134- Gayr-ı Münteşir, Hapis Mektupları, Afyon Hapis Mektupları 

135- Bayram Yüksel, Son Şahitler 3. Cild s.  31. 

136- Avni Toktor, Son Şahitler, s. 332.

Okunma Sayısı: 5196
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin İLHAN

    19.10.2015 20:12:16

    Ne hazin ki bu hakikatleri yıllardır okuyan,dersler yapan bazı dostlarımızda bu cereyana kurban verdik.Cenab-ı Hak CC.bizleri bu hatadan muahfaza buyursun,onlarıda hatalarını idrak edip rücu etmelerini nasib eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı