"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risâle-i Nur’dan müsbet Avrupa’ya bakış (3)

Abdülbakî ÇİMİÇ
21 Ağustos 2017, Pazartesi
Avrupa’dan mehâsin-i medeniyeti iktisab etmeye muhtacız.

“Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır ki; Onlar Avrupa’dan mehâsin-i medeniyeti almakla beraber âdât-ı milliyeyi muhafaza ettiler.“1 diyen Bediüzzaman Hazretleri ne kadar güzel bir tesbit yapmış. Mehâsin-i medeniyeti alırken âdât-ı milliyeyi muhafaza etmek ve kesb-i medeniyette Japonlara benzemek vazgeçilmez bir düstur olmalıdır. Çünkü Bediüzzaman Japonların ”müteharrî-i hakîkat” olduklarını beyan eder. ”Bizim âdât-ı milliyemiz İslâmiyette neşvünema bulduğu için, iki cihetle sarılmak zaruridir.”2 diye ifade eden Bediüzzaman Hazretleri millî âdetlerimizin İslâmiyetle ortaya çıktığını söylemektedir. Onun için de İslâmiyet’ten elimizi gevşetmeden mehâsin-i medeniyeti iktibas etmek durumundayız. O sebeple de; ”Avrupa’dan mehâsin-i medeniyetin iktibasına muhtacız…“3 Çünkü mehâsin-i medeniyet umum akvamın fikirlerinin ve çalışmalarının neticesidir. Asırların ortak aklının ürünüdür.

Bediüzzaman, medeniyetin mehâsini ile mesâvisini de nazara veriyor ve şöyle diyor: “Medeniyetin mehâsiniyle beraber mesavisi (kötülükleri) de terakki edip garip ve aldatıcı bir surete girmiş. Bu seyyiatın en fenası ve medeniyetin muharribi (yıkıcısı) ve bâr-ı giranı (ağır yükü), sefahat ve havaic-i gayr-ı zarurîde (zorunlu olmayan ihtiyaçlarda) israfat ve maişetteki müsavatsızlıktır.”4 Burada çok dikkat çekici tesbitler yapılmıştır. Medeniyetin en fenası ve yıkıcı tahribini yapan fiiller sefahat, israfat ve adaletsiz geçim dağılımıdır. İşte sefih medeniyet bu cihetlerle beşeriyete çok fena tahribatlar yapmış ve yapmaya da devam etmektedir. Ancak mehâsin-i medeniyet; hakkaniyet, adalet ve kanunda inhisar-ı kuvvet prensipleri ile inşâallah medeniyet-i hakikiye tebdil edip, sefih medeniyetin tahribatını tamir ederek insanlığa sulh-u umûmîyi yaşatacağından ümitvarız inşâallah.

Medeniyetin iyiliklerini kötülüklerinden temyiz edici bir hâkim gerektiğini de şu cümlelerden anlıyoruz. Medeniyetin iyilikleri ile beraber kötülüklerinin de içimize sokulmaması için bize temyiz edici (ayırıcı) hâkim bir kanun, bir prensip gerekir. ”Mehâsinle beraber seyyiat da medeniyetimiz içine sokulmamak için bize öyle bir kanun-u hâkim ve mümeyyiz lâzım ki, heva ve hevese galebe etsin.”5 Elbette bu temyiz edici hâkim vazifesini Kur’ân ve sünnet-i Resulullah’ın (asm) bu asrımızda mânevî bir dersi ve tefsiri olan Risâle-i Nur yapabilir ve yapmaktadır.

Mehâsin-i medeniyetin iktibasında ve istimalinde çok endişe edilecek bir durum yoktur. Çünkü ”Avrupa ve Amerika’dan getirilen hakîkatler yine İslâm’ın malı olan fen ve san’atı tevhid nuru ile yoğurarak hayata geçirmeliyiz.“6 Bediüzzaman bunun da ölçüsünü vermiş olup, fen ve san’atın tevhid nuru ile yoğrularak bizleri marifetullah mi’raclarına terakkî ettirmesi gereğine de işaret etmiştir. Çünkü her bir fen esma-i hüsnayı tecellilerini göstererek Allah’ın isimlerine istinad etmekte ve esma tecellisi olarak nur-u tevhidi göstermektedir. Bediüzzaman hem ümit, hem de denge insanıdır. İstikbale ait İslâm’ın taliini müjdelemekte ve bunun yolunun da Şeriat-ı Garra’nın terbiyesi ile olacağını söylemektedir. “Asya’nın bahtını, İslâmiyetin taliini açacak yalnız meşrûtiyet ve hürriyettir. Fakat Şeriat-ı Garra’nın terbiyesinde kalmak şartıyla.”7 demektedir.

Bütün bunlarla beraber medeniyetteki güzelliklerin daha mükemmel olarak İslâmiyet’te var olduğu bir hakîkattir. 

Bu mânâda Bediüzzaman şu ifadelerde bulunur: ”Acaba istikbale karşı ehl-i imân ve İslâm için böyle maddî ve mânevî terakkiyata vesile ve kuvvetli, sarsılmaz esbab varken ve demiryolu gibi istikbal saadetine yol açıldığı halde, nasıl meyus olup ye’se düşüyorsunuz ve âlem-i İslâmın kuvve-i mâneviyesini de kırıyorsunuz? Ve ye’is ve ümitsizlikle zannediyorsunuz ki, “Dünya herkese ve ecnebilere terakki dünyasıdır. Fakat, yalnız biçare ehl-i İslâm için tedennî dünyası oldu” diye pek yanlış bir hatâya düşüyorsunuz. Mâdem meylülistikmal (tekâmül meyli) kâinatta fıtrat-ı beşeriyede fıtraten derc edilmiş. Elbette, beşerin zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa, istikbalde hak ve hakîkat, âlem-i İslâmda nev-i beşerin eski hatîatına kefaret olacak bir saadet-i dünyeviyeyi de gösterecek inşâallah.”8

Medeniyetteki bütün güzelliklerin; ya açık bir şekilde emredilerek veya o güzelliğe taraftarlık göstererek veyahutta onu yasaklamamak suretiyle, bunların veya bunlardan daha güzelinin İslâmda mevcut olduğu görülecektir. 

Bediüzzaman ecnebilere karşı tavır ve duruşumuzun da ölçüsünü vermekte ve onlara bakışımızı şöyle ifade etmektedir: ”Ecnebilere düşman nazarı ile değil, belki saadetimizi ve i’lay-ı kelimetullaha bu zamanda vasıta olan terakki ve medeniyete bizi teşvik ve icbar ettiklerinden dost ve hadim nazarı ile bakacağız.”9 

Bu mânâda Hutbe-i Şamiye’deki şu kısım da çok manidârdır: ”Hem de düşmanlarımız onlar değil; asıl bizi bu kadar düşürüp i’lâ-yı kelimetullaha mâni olan ve cehalet neticesi olan muhalefet-i şeriattır. Ve zaruret ve onun semeresi olan su-i ahlâk ve harekettir ve ihtilâf ve onun mahsulü olan ağraz ve nifaktır ki, ittihadımız bu üç insafsız düşmânâ hücumdur. Amma ecnebîlerin vahşî oldukları kurun-u vustada, İslâmiyet vahşete karşı husûmet ve taassuba mecbur olduğu halde adalet ve itidalini muhafaza etmiş. Hiçbir vakit engizisyon gibi etmemiş. Ve zaman-ı medeniyette ecnebîler medenî ve kuvvetli olduklarından, zararlı olan husûmet ve taassup zâil olmuştur. Zira din nokta-i nazarından medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Ve İslâmiyeti, mahbup ve ulvî olduğunu, evâmirine imtisalen ef’al ve ahlâk ile göstermekledir. İcbar ve husûmet, vahşîlerin vahşetine karşıdır.”10

Dipnotlar:

  1- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 175.

  2- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 175.

  3- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 42.

  4- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 42.

  5- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 42.

  6- Tarihçe-i Hayat, s. 140.

  7- Muhakemat, s. 47.

  8- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 337.

  9- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 92.

10- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 72.

Okunma Sayısı: 1794
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı