"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şerîat-ı İslâmiye-2

Abdülbakî ÇİMİÇ
19 Kasım 2018, Pazartesi
Kur’ân, sahip olduğu şeyleri nasıl çekip çevireceğini öğreten bir fendir. Tedvirü’l-menzil, kendi hanesini ve âilesini yönetmek mânâsındadır. Yani insan sorumlu olduğu cesedini ve menzilini İslâm dairesinde tedbir ve terbiye etmelidir.

Şerîat-ı İslâmîye, İslâm dinindeki emir ve yasaklarla ilgili kànûnlar düzenini aklî deliller üzerine te’sîs etmiştir. Bu sebeple Şerîat-ı İslâmiye bütün prensiplerini akla tasdik ettirir ve aklî bürhanlar üzerine te’sîs eder. Bu şerîat, ulûm-u esâsiyenin, yani asıl ilimler olan temel ilimlerin hayatî noktalarını tamamıyla içine almış olan ilim ve fenlerden meydana gelmiştir. Bediüzzaman, bu mânâda şu ta’rifi yapar: ”Evet, tehzibü’r-rûh, riyâzetü’l-kalb, terbiyetü’l-vicdan, tedbirü’l-cesed, tedvirü’l-menzil, siyâsetü’l-medeniye, nizâmâtü’l-âlem, hukûk, muamelât, âdâb-ı içtimâîye, vesâire vesâire gibi ulûm ve fünûnun ihtivâ ettikleri esâsatın fihristesi, şerîat-ı İslâmiyedir.”1 İşte bunlar: “Fenn-i tehzib-ur ruh, riyazet-ül kalb ve vicdan terbiyesi fenni, cesed terbiyesi fenni, menzil ve hanenin idare ve tedvir ilmi, şehir ve belediyecilik idare ilmi, nizamat-ül âlem (uluslar arası ilişkiler bilimi), hukuk fenni, muamelat ve ticaretler ilmi, içtimaî âdab fenni gibi, ilim ve fenler...”2

Bediüzzaman’ın şerîat-ı İslâmiye ta’rifindeki kavramları açacak olursak; 

1. Tehzibü’r-ruh: Ruhun ıslâhı, ruhun arınması ve temizlenmesidir. Tehzib, kelime olarak ıslâh etme, temizleme, fazlalığı ve kiri giderme mânâsındadır ki, bu kavramdaki mânâsı, ruhun nurâniyet kazanıp inkişaf ile velâyet makamına çıkması anlamındadır. Yani ruhun süflî şeylerden arındırılıp yüksek ve ulvî şeylere sevk edilmesi disiplinidir ki, tasavvuf ve riyazet bu alanda en müşahhas bir misaldir. Kur’ân, ruhları ıslâh edip temizleyen bir fen kitabıdır. Hayat varsa ruh da vardır. Ruhun bütün mânevî terakkileri teklif ile meydana gelir. İnsan tehzibü’r-ruh ile hayvâniyetten çıkıp, cismâniyeti bırakarak, kalb ve ruhun derece-i hayatına girebilir. 

2. Riyazetü’l-kalb: Kalb terbiyesi, kalbi kötü arzu ve isteklerden uzak tutmaktır. Kalbi mâsivâdan tecrit edip, kesmektir. Kur’ân, fani şeylerden kalbi çektirerek bâkî olana yönelten ve kalbi inşa eden bir fendir. Çünkü mâsivâ alâka-i kalbe lâyık değiller. Riyazet, fani şeylerden nefsini çekerek kanâat içinde yaşamak ve bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terk ederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak anlamına gelir. Bu terkipteki mânâsı ise, kalbin mâsivâdan, yani Allah’tan gayrı şeylerden arındırılması ve sadece Allah’a tahsis edilmesidir. Bu da yine mânevî bir disiplin ve terbiye ile mümkündür. Risale-i Nurlar ve tarikatın mânevî seyr-ü sülûku buna misal olarak gösterilebilir. 

Risale-i Nur’da konuya ışık tutacak şu izahlar yapılmıştır: “İşte bu hâlette kalb hadsiz mahbubatından vazgeçiyor. Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar oluyor.”3 “Herşey helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesnâ.”4 insanın elini mâsivâdan kesmek için bir kılıçtır ki, o da, Cenâb-ı Hakk’ın hesabına olmayan fâni dünyada, fâni şeylere karşı alâkaları kesmek için, hükmü, dünyadaki fâniyâta bakar. Demek, Allah hesabına olsa, mânâ-yı harfiyle olsa, livechillâh olsa, mâsivâya girmez ki “Herşey helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesnâ.”5 kılıcıyla başı kesilsin.”6 

3. Terbiyetü’l-vicdan: Vicdanın terbiye edilmesidir. Kur’ân, vicdanları terbiye edip, doğruların berrak bir şekilde hissedilmesini sağlayan bir fendir. Vicdanın hak bir disiplin ile terbiye edilmesi ve aslına irca edilmesidir. Vicdan, zaten doğuştan hakkın bir mizanı ve miyarıdır. Ama başka terbiye sistemleri, vicdanın bu aslî ve fıtrî ahvalini bozup zedeleyebilir. İşte İslâm dininin ibadet ve ahlâk disiplini, vicdanı aslına döndürme ve terbiye etme işlemidir. Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. “iman” beşerin kalbi ve vicdanı için bir nurdur ve Şems-i Ezel olan Cenâb-ı Allahtan gelen bir şua’dır ki; vicdanın melekûtiyet ülkesini birden ve bitamamiha ziyalandırıyor. Evet, vicdanın esrarengiz olan nutk-u beliğânesini cemiyet-i kâinata karşı vekâleten inşad eden vicdanın hatib-i fasihi ve kâinata Hâkim-i Ezelîyi ilân eden imanın mübelliğ-i beliği olan lisânın elinde bir menşur-u lâyezalîdir. Zira, kemâlin cemâli dindir. Hem, din saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir. Demek fıtrat-ı selime, vicdanın itmi’nânı şehadetiyle onu tasdik ediyor. 

4. Tedbirü’l-cesed: Kur’ân, insana, bedenini nasıl idare edeceğini ders veren bir fen kitabıdır. Tedbirü’l-cesed, insanın kendi bedenini ve cesedini, maddî ve mânevî aza ve cihazlarını İslâm istikameti üzerinde tedbir ve tasarruf etmesidir. 

5. Tedvirü’l-menzil: Kur’ân, sahip olduğu şeyleri nasıl çekip çevireceğini öğreten bir fendir. Tedvirü’l-menzil, kendi hanesini ve âilesini yönetmek mânâsındadır. Yani insan sorumlu olduğu cesedini ve menzilini İslâm dairesinde tedbir ve terbiye etmelidir. 

6. Siyasetü’l-medeniye: İdare, yöneticilik, devlet idaresi mânâsını ifade eder. İnsanların ve toplumların medeni seyri ve yönetilmesidir ki, siyaset bilimi buna bakar. İslâm bu sahada da en mükemmel ve en kâmil bir seviyededir. Kur’ân, şehirleri, ülkeleri ve dahi âlemi idare edecek siyaseti ders veren bir kitaptır.

7. Nizâmâtü’l-âlem: Dünya işlerinin düzenlenmesidir. Âlemin intizam ve düzeninin sağlanması, sulh-u umuminin tesis edilmesidir. 

8. Hukuk: Şerîat kitaplarında yazılı olan haklar, kànûnlar ve kàideler. Hukuk ve muamelat, zaten bildiğimiz hukuk sistemi ve ceza hukukuna işaret ediyor. Kur’ân, insanlığın adaleti nasıl temin edeceğini gösteren bir hukuk kitabıdır. 

9. Muâmelât: Fıkıhta şahıs ve âile hukuku, aynî haklar, miras, ticaret, borçlar ve iç hukukuyla ilgili konular. Muâmelât, fıkhın ibadetler dışında kalan kısmını, yani hukukun tamamını ifade eder. Buna, “kişinin diğer fertlerle ve cemiyetle münâsebetlerini tanzim eden fıkıh kâideleri” de diyebiliriz 

10. Adâb-ı içtimâîye: Sosyal hayata, toplum hayatına ait kurallar, terbiyeler. Toplum ve medeni hayatın teamül ve geleneklerini tesis ve tesbit eden bir ilim dalıdır.

Elhasıl: “Bununla berâber; Şerîat-ı Garra-yı İslâmiye, bütün bu bilimleri, lüzum hâsıl olduğu yerde, ihtiyaç gösteren noktalar da -makamın müsaadesi nisbetinde- tefsir ve izah eylerken; lüzum olmadığı ve zihinlerin hazırlıklı bulunmadığı hâl ve durumlarda veya zamanın müsaade etmediği ahvâlde; icmal edip bir fezleke ile geçmiş ve bir esas vaz’ederek; istinbatın yapılmasını ve o esasın fer’lendirmesini ve neşv ü nemasını akılların meşveretlerine havale eylemiştir. Hal böyle iken; şu mezkûr fenlerin üçte birisi, hatta belki tamamı; telâhuk-u efkârla gelişip inbisat eylemiş vaziyetleriyle ve netice ve semerelerinin genişlenmesi halleri ile; medeniyet görmüş, geçirmiş yerlerde ve zekîlerin içinde bile, tek bir şahısta bulunmaları mümkün değildir.” 7

Dipnotlar:

1- İşarat’ül İ’caz, s.166. 

2- İşarat’ül İ’caz (Trc: Abdülkadir),Bakara 23-24: Nübüvvet Bahsi.

3- Lem’alar, s. 34. 

4- Kasas Sûresi, 28:88. 

5 -Kasas Sûresi, 28:88. 

6- Mektubat, s.100. 

7- İşarat’ül İ’caz (Trc: Abdülkadir),Bakara 23-24: Nübüvvet Bahsi.)

Okunma Sayısı: 2209
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı