“Cenâb-ı Hak, hayr-ı mahz olarak melâikeyi…, şerr-i mahz olarak da şeytanı…, hayır ve şerden mahrum olarak behaim 1 ve hayvanatı halk etmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kàdir ve cami olarak, dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır…” 2 ifadelerine göre şeytanın şerr-i mahz olarak yaratıldığı görülüyor.
Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz konu şeytanın yaratılışının hikmetleri ve beşerin mânevî terakkisine yaptığı hizmet ciheti değil; daha çok şeytanın şerr-i mahz olarak halk edilmesidir.
“Madem şeytan şerr-i mahz olarak yaratıldı, niçin secde emrine muhatap oldu? Vereceği cevap belli değil miydi?”
Öncelikle şunu ifade edelim ki secde emri Hz. Âdem’in (as) rüçhaniyetinin tahakkuku içindi. Şeytan böyle bir teklife muhâtap olmasaydı insanın yaratılmasındaki hikmet muattal kalırdı. Çünkü Hazret-i Âdem’in (as) yaratılması ve vazifelendirilerek dünyaya gönderilmesi çok mühimdir. Hazret-i Âdem (as) “Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkiyât-ı mâneviye-i beşeriyenin ve bütün istidâdât-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mahiyet-i insaniyenin bütün esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin netâicindendir.” 3 Beşerin kabiliyetlerinin inkişaf edip ortaya çıkması için insana musallat ve muharrik bir kuvvet olmalıydı. Bu vazife şerr-i mahz olarak yaratılan şeytanın insana musallat olması ile tahakkuk etti.
“Meleklere ‘Âdem’e secde edin’ dediğimizde, İblis hariç hepsi secde etti.” 4
İblis cebir ile değil, secde emri karşısında iradesi ile teklifi(secde emrini) red etti. Zaten Allah ilm-i ezelisiyle şeytanın bu reddini ve şerr-i mahz olduğunu biliyordu. Şeytanın yaratılmasında cüz’î şerler olmakla beraber neticede insanın kabiliyetlerinin inkişafı için hayır ciheti galiptir. Bu noktada “halk-ı şer, şer değil; kesb-i şer, şerdir” sırrı tahakkuk etmiştir. Allah’ın şerri yaratması şer değil, insanların o şerri işlemesi şerdir. Yani insanların şeytana aldanmaları şerdir. Çünkü aldanmamaları için her türlü ikaz ve ihtar insana yapılmış olup özrü kalmamıştır. Şeytan secde emrine muhâtap olmasaydı kendi sonuna ve neticesine itiraz edebilirdi. Secde emri ile teklifi red etmesi itiraz hakkının da kalmadığını gösteriyor. Çünkü teklif var, cebir yok.
“Şerr-i mahz olan şeytan nasıl oldu da Hz. Âdem (as) yaratılmadan önce meleklerle anılacak kadar ibadet yapabildi?”
Şeytanda irade-i cüziye var. Bu iradesi ile hakikî mahiyeti ortaya çıkmamış ve kendi nefsini zorlayan bir teklifle de karşılaşmamış vaziyette ibadet üzere iken, enaniyet ve gururuna zor gelen bir emir ile karşılaştı. Bu secde, ibadeti ihtiva eden bir secde değil, saygıyı ve biatı ihtiva eden bir mahiyetteydi. Şeytanın secde emri öncesinde yaptığı ibadetin hakikî mahiyetini ve rızâya mazhar olup olmadığını ise biz bilemiyoruz. Ancak, Allah biliyor. Çünkü şerr-i mahz olan mâhiyeti ve kibri Allah’ın ilminde ve bilgisinde mevcuttu. Hz. Âdem’in (as) yaratılması ile hakikî mâhiyeti ve kibri ortaya çıktı ve lânetlenmiş bir hakkı kendi tercihi ile kesb etti. Hakikatte ise meşiet-i İlâhiye tecelli etti ve şeytan insanın mânevî terakkisine hizmet ettirildi.
İblis melâikeler ile beraber kendi nefsî arzusu istikametinde ibadet üzereyken Hz. Âdem’in (as) yaratılmasıyla mahiyetindeki enaniyet ve kibir melâikeye de sirayet etmiştir. İşârâtü’l İcâz’daki ifadeler şöyledir: “İblisin enaniyeti, kibri, melaikeye sirayet etmiştir ve yaptıkları istifsara, bir taifenin itirazı da karışmıştır.” 5 Yani “Melaikenin arasında -o vakit- bulunmakta olan İblisin enaniyetinin desisesinden çıktığı hissedilmiş; ayrıca, o istifsarın içine melaikeden başka bir taifenin itirazının müdahalesi neticesinde oluşturulduğu da işar olunmuştur.” 6 Görüldüğü üzere iblis meleklerin arasında güya taat üzere görülürken meleklere enaniyet ve kibri sirayet ediyor. Melekler buna kanarak yaratılan Hz. Âdem’in (as) mahiyetini öğrenmek maksadıyla, Allah’a Âdem’in yaratılışı ile ilgili soru soruyorlar. Melâike de, “Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın?” 7 dediler. Bu soru bir itiraz değil, istifsardır. Yani bilmedikleri bir meseleyi öğrenmek gayesi ile sual sormaktır. Böylece hikmet-i İlâhiye tahakkuk ediyor. Hz. Âdem’in (as) rüçhaniyeti (üstün olması) ortaya çıkıyor. Netice olarak talim-i esmânın tahakkuku ile Hz. Âdem’in (as) yaratılmasının sırrı tahakkuk edince, melekler “evvelce İblisin enaniyet ve kibrine kanarak yaptıkları istifsardan pişman olarak, (istifsarları içine karışan İblisin enaniyetinin desiselerinden teberrî eyleyerek) “Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” 8 dediler.”9
İblisin şerr-i mahz olan mahiyeti ortaya çıktıktan sonra Allah canibinden hikmet tahakkuk etti. Zaten şeytan, Hz. Âdem’in(as) yaratılması ve onun neslinden gelenlerin mahiyetinde bulunan elmas ve kömür kabiliyetlerin inkişafı için halk edildi. Hz. Âdem (as) yaratılınca da hakikî mâhiyeti ortaya çıktı. Melâikeleri de kendi safına almak istedi, ancak hikmet-i İlâhiye buna izin vermedi.
Şeytanın şerr-i mahz olarak yaratılması nasıl ortaya çıktı?
Bu suale cevap olabilecek noktayı Kader Risalesi’nden istifade ederek cevaplamaya çalışabiliriz. İblis’te seyyiâtı isteyen nefs-i şeytaniye mevcuttu. Secde emrini red etmeyi “ya istidat ile, ya ihtiyar ile” istemiştir. Şeytanın Hz. Âdem’e (as) secde etmemesi mahiyetindeki şerr-i mahz olan istidadının ortaya çıkmasıyla, Allah’ın emrine itiraz etmesi ise ihtiyarı ile olmuştur. ”Nasıl ki, beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır. O siyahlık, onun istidadına aittir.” 10 Yani şeytanın mahiyeti olan şerr-i mahz olan istidadı güneş mahiyetindeki Hz. Âdem’in (as) yaratılması ve secde et emr-i İlâhisi ile taaffün almıştır. O siyahlık ve taaffün onun şerr-i mahz olan istidadına aittir. “Fakat o seyyiâtı (şeytanın şerr-i mahz oluşu), çok mesâlihi (maslahat ve faydaları) tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden yine Haktır. Demek, sebebiyet ve sual nefistendir ki mes’uliyeti o çeker. Hakk’a ait olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için güzeldir, hayırdır.” 11 denilebilir.
Dipnotlar:
1- Dört ayaklı hayvanlar, canavarlar., 2- İşârâtü’l İcâz, s. 417., 3- Mektubat, s. 70., 4- Bakara Sûresi, 2:34., 5- İşârât-ül İ’câz, s. 210, 6- İşârât-ül İ’câz, (Trc: Abdülkadir), Bakara 31-33: Talim-i Esma bahsi., 7- Bakara Sûresi: 30., 8- Bakara Sûresi: 32., 9- İşârât-ül İ’câz, s. 424., 10- Sözler, s. 753., 11- Sözler, s. 753.