"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zübeyir Ağabey nasıl ders yapardı?

Abdülbakî ÇİMİÇ
15 Ocak 2018, Pazartesi
Geçen haftalarda Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin “Risâle-i Nur ders usûlü”,”Risâle-i Nur okumaları” ve “Risâle-i Nur dersleri” ile ilgili prensipleri ve hatıraları aktardık.

Bu hafta da bizzat Zübeyir Ağabey ile berâber kalmış ve Zübeyir Ağabey’in derslerine yakinen şahit olmuş olan Mehmet Kutlular Ağabey’in hatıralarını aktaralım istiyoruz. Böylece Zübeyir Ağabey’in Risâle-i Nur derslerinde nelere dikkat ettiği tam olarak ortaya çıkmış olsun inşâallah.

Zübeyir Ağabeyin “ders yapmada” ölçü ve metodları nelerdi?

Zübeyir Ağabey, dersi duyarak ve hissederek okurdu. Bir cümleyi okur, önemliyse döner, tekrar okur ve lûgat mânâlarını verirdi. Ama Zübeyir Ağabey’in esas üzerinde durduğu husus, Risâle-i Nur’u, Risâle-i Nur ile izah etmekti. Çünkü onun dışında izahlar olduğu zaman, çoğu zaman konuya uygun olmuyor veyahut da konu dağıtılıyor.

Cemâatin dikkatini toplamak için de, okurken hiçbir zaman kafası kitaba bağlı olmaz, gözü de projektör gibi cemâatin üzerinde olurdu. Hem dikkatleri topluyor, hem de uyumayı önlüyordu. Tabiî derslerde konsantrasyon meselesi çok önemli. Dikkatin derse, okuyana ve kitaba yönelmesi gerekiyor. Zübeyir Ağabey bu noktalarda çok titiz ve dikkatliydi. Aynı zamanda duyarak okuduğu için, anlama noktasında, dersin cemâate tesiri de fazla oluyordu. “Ben kendi nefsime okuyorum” diyordu.

Toplu olan derslerde daha genel ve anlaşılır meselelerin okunmasını isterdi. “Ağır ilmî meseleler okunsa, oraya her seviyeden insan geldiği için, istifadeleri azalır. Genel meseleler okunsa herkes hissesini daha fazla alır” derdi.

Derslerde evvelâ imanî bir ders okunur. Sonra mesajı içinde olan lâhika mektuplarından okunurdu. Çünkü bunlar Üstâd’ın talebeleriyle muhabere vasıtası olmuş. Meselelerini, problemlerini onunla çözmüş, hatta Üstâd’ın mesleğinin en güzel göründüğü yer lâhika mektuplarıdır. Çünkü; bir mesele olmuş, Üstâd’a sormuşlar. Üstâd da anlatmış, cevap vermiş. Üstâd’ın ve talebelerinin mahkemedeki müdafaaları sadece bir nefis müdafaası değildir. Hep dâvâlarına ve Üstâdlarına karşı, sadâkatlarının bir ölçüsü ve alâmeti olarak görülüyor; bilmeyenlere bir kahramanlık ve cesaret aşılıyordu. Hem de aynı zamanda dâvânın mahiyeti o savunmalarda görülüyordu. Üstâd pek hukukî savunma yapmamıştır. Hep Risâle-i Nur’un ehemmiyeti hakkında, yani hem İslâmiyete, hem bu millete, hem insanlığa getirdiği Kur’ânî mesajların önemini anlatıyor.

Zübeyir Ağabey, bunun için dersleri üçe ayırıyordu. Hazırlanıp da gitmemizi isterdi. Bilhassa umûmî derslerde, dersi herkesin okumamasını isterdi. Senelerce zaten ders üç-dört kişinin üzerinde olmuştur. Ben, Abdulvahid Ağabey, Birinci Ağabey, Fırıncı Ağabey okur. Aşağı yukarı birinci dersleri bu kişiler yapardı. Ama Zübeyir Ağabey geldiği zamanlar birinci dersi o yapardı. Çok zaman da rahatsız olduğu için de odasından aşağı inmezdi. İnmediği için de biz yapardık. Ama o geldiği zaman biz tabiî ki kitabı ona bırakırdık. Bazen biz ders yaparken gelir, biz “Ağabey buyur derdik” O da derdi ki: “Hayır, siz devam edin kardeşim, neticede bu Risâle-i Nur’u okumaktır, siz de güzel okuyorsunuz, Allah razı olsun” derdi. Ama biz onun yapmasını isterdik tabiî. Çünkü istifade ederdik.

Onun bir özelliği daha vardı. Beraber çalıştığı insanların yetişmesi noktasında yakından ilgilenirdi, inisiyatif verirdi, takip ederdi, bazı yanlışlar varsa onları nezaket içinde hatırlatırdı. Ve daima etrafındaki insanların yetişmesini isterdi. “Hep ben ders yapayım, her şeyle ben meşgul olayım” demezdi.

Zübeyir Ağabey “Dersler verimli olursa, cemâat daima artar, istifade fazla olur” diyordu. “Bunun için de hazırlanılması, dersi okurken dikkatli okumak ve okuyanın cemâatle daima göz iletişimi kurması lâzım” diyordu. Bir de Zübeyir Ağabey, ders yaparken, vurgulayarak ve lûgat mânalarını söyleyerek okur; aynı meseleyle ilgili olan parçaları bir araya getirerek okur, veyahut okunan bahsi teyit eden hadiseler cereyan etmişse ve kendisi karşılaşmışsa onu da orda zikrederdi.

Zübeyir Ağabey, küçük ebatlı eserlerin de çok üzerinde dururdu. “Eseri küçük görünce içindeki hakikatleri de küçük zannederler. Onun için dersleri mümkün mertebe küçük risâlelerden de okuyun” diyordu. Derdi ki: “Ben bir yerde ders yaptıktan sonra, oradaki dinleyen insanlar, talebeler, ‘Ağabey, bu kitaptan bize de verir misin, var mı?’ diye sorup istemedikçe, kendimi ders yapmış kabul etmem.”

Bazıları gelirdi, “Ağabey, acaba şu mesele nerede?” derdi. O da “Acaba Sözler’de mi, ama Mektûbât’ta da olabilir, ya da Lem’alar’a da baksan...” derdi. “Ağabey, niye böyle yapıyorsun? Sen bunu biliyorsun” dendiğinde “Kardeşim, o, bu bahaneyle okusun kitabı” derdi. Derslerdeki takip ettiği metodlar buydu.

Bize de derdi: “Derse en evvel siz gideceksiniz ve en son siz ayrılacaksınız. Çünkü siz gelmeden biri kitabı eline alır, okumaya başlar. Onun da zaten okuması düzgün değildir, kafasını da kaldırmaz, siz ikaz etseniz olmaz... Halbuki siz zamanında giderseniz, derse başlarsınız. İkincisi de bir takım karıştırıcı adamlar da olabilir. Ama sizleri orada görürse, sizden çekindiği için, o diyeceği şey boğazına kadar gelse de ağzından çıkmaz” diyordu. Bize ders aralarında ve ders sonralarında, gelenlerle ve bilhassa yeni gelenlerle ilgilenilmesi, tanışılması gerektiğini, bunun da önemli olduğunu söylüyordu.

Diyordu ki: “Esnaf olsun, işçi olsun, memur olsun, arkadaşlar eve giderlerse, zaten gündüz de yorulmuşlar, akşam dönüp derse gelemez. Sen hiçbir zaman buzdolabını, mutfağı ekmeksiz, peynirsiz, zeytinsiz bırakma. Derler ki: ‘Dersaneye gitsem, en azından ekmek-peynir de vardır. Yani atıştırırız biraz. Ondan sonra dersi dinler eve giderim.” Ama biz her zaman zaten yemek yapıyorduk. 

Diyordu ki: “Bu Kutlular’ın uhuvvet sofrasıdır. Bu noktalarda çok iyidir, işe yarıyor.” Bazıları “Ya Ağabey, asalaklar da var” diyordu. “Kardeşim, önemli değil o. O öyledir, ama onun getirdiği adamlar kendisinden daha iyidir” derdi. Her gün her akşam biz yemek çıkarırdık. Yaklaşık 10 sene kadar mutfağın yemek ve temizlik işleriyle bizzat meşgul olmuştum. Yani Zübeyir Ağabey bu noktalarda da dikkatimizi çekerdi.1

Dipnot:  

1- Mehmet Kutlular, İşte Hayatım.

Okunma Sayısı: 7430
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • demokrat

    15.1.2018 09:58:37

    çok hoş..

  • Toygar

    15.1.2018 09:08:24

    2- Biliyoruz ki bunu yapan dışarıdan birileri, memleketi korumak adına hareket ettiklerini zannederlerken, daha büyük zarar verdiklerinin dahi farkında değiller. Ama bizler farkındayız, buradayız. Daha çok dua etmeye, birbirimizle ortak paydada tavır alarak hareket etmeye muhtacız. Birbirimizle dargınlığı bırakarak, muhatabın eksikliklerini yüzüne vurmaktansa, ıslahına çalışarak olur böylesi durumların tesisi.Yine Zübeyir Ağabey’in notlarından derlenen “Nefis Muhasebesi” kitabını da ardından bir yudumda okuyuverdim.Tavsiye ederim. Diğer İslam memleketlerinin hilafına bu memlekette bir derece sulh veya insaniyet varsa bilinsin ki bu tamamen ihsan-ı ilahi ile Risale-i Nur'un bu memlekette doğmuş olmasıdır. Ne kadar isteseler de bunu değiştiremeyecekler inşallah! Bir başka notum ise: Benim okuduğum kitap 8.baskı. Yukarıdaki metinde geçen bazı ifadeleri o baskıda okuduğumu hatırlamıyorum. Daha sonradan tadil edilmiş gibi anlıyorum. Keşke son baskısı ile mukayese edilerek tanzim edilseydi.

  • Toygar

    15.1.2018 09:06:12

    1- Ben de yeni bitirdim bu kitabı okumayı. İstifade ettim, hem de fazlasıyla. Bu yazı vesile ile, daha sabah "bir durum olsa da aktarıversem" diye içimden geçen hususu da, şükür nev'inden ifade etmiş olayım: Ben bu kitabı okuduktan sonra, bu dâvâda görev almış kişilere, ağabeylerime, küçük-büyük herkese bakışımdaki bir hatamı veya umumi olabilecek bir hatayı farkettim ki o da şudur: Sadece kendi penceremizden hayata bakarsak, karşıdaki kişileri ötelemeden, yargılamadan ve ayrıştırmadan sulh ve selamet ve müsalemet ile meselelere yaklaşırsak ayrılık ve müfarakatlara engel olabiliriz. Hatasız kul olmuyor. Bir olmaya mani hiç bir şey yok, insanlar ve gruplar arasında aslında. Sorun olan şey, kişisel bakış açısının farklılığının, nefis ve şeytana yardım ettirilmesiymiş. Zübeyir Ağabey'in baskın ve net oluşunun etkisi, vefatının ardından meşveret esasına göre hareket edilmesi hususunda ağabeylerimizin doğru tavırlarının ardından (1980-2018 lerde) getirilen noktaya üzülmemek elde değil.

  • A. AYDIN

    15.1.2018 08:54:22

    Yine, saklanması gereken yazılardan biri. Teorik prensipler yerine "uygulama" örnekleri gösterilerek daha anlaşılır, kullanışlı, çok yönlü ve yeterli bilgiler verilmiş. Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı