"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nezihane, nazikane bir tavır

Abdullah Emre BENLİCE
04 Aralık 2016, Pazar
Bu zamanlarda ve her zamanda insan, sıkıntılı, boğucu, yıpratıcı, kardeşi kardeşe kırdıran, arasındaki muhabbeti zedeleyen, siyasî, içtimaî, imanî birçok sıkıntılarla karşı karşıya kalmaktadır.

Peki bizler bu gibi durumlarda nasıl davranmak zorundayız? Olaylara karşı nasıl tepkiler vermeliyiz? Susmamız mı lâzım, yoksa konuşmak mı gerekir? Yoksa, karşımızdaki insana saldırmak suretiyle mi tatmin olacağız? Ya da şefkatle kucaklamak, affedici olmak mı lâzım? Yoksa “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.“1 buyuran Ahlâk-ı Kur’ânîye uymak mı? Hangisi? 

Cevap; Tabiî ki Kur’ân’ın hükümlerine razı olmak, o âyeti özümsemek, yaşamaktır demeliyiz.

Bediüzzaman bu gibi meselelerde nasıl davranmış deyip, Risale-i Nur’a baktığımızda karşımıza Mektubat adlı eserindeki şu satırlar çıkıyor: “Halimi, istirahatimi düşünen ve her musîbete karşı sabır ile sükûtumu istiğrab eden dostlarımın şöyle bir sualleri var ki: ‘Sana gelen zahmetlere, sıkıntılara nasıl tahammül ediyorsun? Halbuki, eskiden çok hiddetli ve izzetli idin, edna bir tahkire tahammül edemezdin?’

Elcevap: İki küçük hadiseyi ve hikâyeyi dinleyiniz, cevabını alınız:

Birinci Hikâye: İki sene evvel benim hakkımda bir müdür sebepsiz, gıyabımda tezyifkârane, hakaretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damarıyla müteessir oldum. Sonra Cenâb-ı Hakk’ın rahmetiyle şöyle bir hakîkat kalbe geldi, sıkıntıyı izale edip o adamı da bana helâl ettirdi. O hakîkat şudur:

Nefsime dedim: Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar, şahsıma ve nefsime ait ise; Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler. Eğer doğru söylemiş ise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır. Eğer yalan söylemiş ise, beni riyadan ve riyanın esası olan şöhret-i kazibeden kurtarmaya yardımdır... Madem hakîkat budur, kalbim istirahat etti. ‘Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını hakkıyla görendir.’2 dedim. O vakıayı olmamış gibi saydım, unuttum. Fakat maattessüf sonra anlaşıldı ki, Kur’ân onu helâl etmemiş.”3 

Yukardaki satırlarda Bediüzzaman’ın zikrettiklerine bakınca, onunda bu gibi sıkıntılı, ezici, tahkir edici, yıpratıcı meselelerde, kendi nefsinin hatalarını saymakla beraber  bütün kâinatın da sahibi ve mutasarrıfı olan Cenâb-ı Hakk’a havale ettiğini görüyoruz. Bizim de bundan sonraki her bir musîbet ve sıkıntı halinde Bediüzzaman’ın uyguladığı metod gibi önce nefsimizi sorguya çekip, nefsimizin ayıplarını bulup, terbiyesine çalışıp , o nefsimizi riyanın esası olan yalancı şöhretten kurtarmaya çalışmalıyız ve Sahib-i Kur’âna havale etmek zorunda olduğumuzu da unutmamalıyız.’

Tabiî ki; bunlarla beraber son olarak Üstadımızın da “Aziz  sıddık kardeşlerim sizdeki ihlâs ve sadâkat ve metanet, şimdiki ağır sıkıntılarda birbirinizin kusuruna bakmamaya ve setretmeye kâfi bir sebeptir ve Risale-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki bin seyyieyi affettirir. Haşirde adalet-i İlâhiye, hasenelerin seyyielere racih gelmesiyle affettiğine binaen siz de hasenelerin rüchanına göre muhabbet ve afv muamelesini yapmak lâzımdır. İnşallah birbirinize sürurda ve tesellide yardım edip sıkıntıyı hiçe indirirsiniz.”4 dediği gibi, bizim de şimdi yapacağımız en güzel şey; gelip geçici hissiyatların peşine takılmadan, kardeşlerimizin sarf ettiği muvazenesiz konuşmalara “ya sabur” deyip dayanmalıyız. Cemaatimizin vermiş olduğu kararlara hislerimiz yüzünden uymayıp, bir yerde önemli olan, ama iman meselesinden sonra, önem arz eden  meselelerden dolayı mabeynimizdeki uhuvveti, tesanüdü, ihlâsı, sadâkati kıracak olan, sebatsızlık ve sadâkatsizlikte bulunmadan aramızdaki sıkıntıları, nezihane ve nazikane bir tavır içerisinde hiçe indirmek bu günlerde lâzım ve elzemdir kanaatindeyim... 

Dipnotlar: 

1- Furkan Sûresi, 72.

2- Mü’min Sûresi: 44.

3- Mektubat  s. 106-107 Yeni Asya Neşriyat.

4- Şuâlar s. 522 Yeni Asya Neşriyat. 

Okunma Sayısı: 2511
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı