"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’u perdeleyen özellikler (2)

Abdullah NURSÖZ
23 Ağustos 2016, Salı
Risale-i Nur’un intişarına ve neşrine engel olmak için bazı kurnazlıklarla din perdesi altında bazı safdil hocaların, bid’a taraftarı veya enaniyetli sofîmeşreplilerin istimal edildiğini yazmıştık.

Bu şahısların bazı özelliklerinden de istifade edildiği anlaşılıyor. Bu özellikler cehalet, taassub, iltizam-ı hilâf, meylü’t-tefevvuk, hiss-i taraftarlık, enaniyet, kıskançlık, şahısçılık, zahirperestlik…gibi haller olarak görülüyor. Bu noktalara işaret etmeye çalışalım:

*Cehalet: Said Nursî’nin bu asrın üç düşmanından en ehemmiyetlisi olarak tespit ettiği cehalet ağa Risale-i Nur’a en büyük bir perde olarak devam ede gelmiştir. Cehalet marazını taşıyan zatlar “Kendilerini beğeniyorlar; hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar.”1 Risale-i Nur’a muhalefet eden ve perde olan cehalet hastalığı ne yazık ki asrımızın en büyük düşmanlarından birisidir. Cehalet, tam bir bilgi fukaralığı ve gururun da membaıdır. Öyleleri okumadan karar veren, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, arzularına fikir sureti giydiren bîbehre kişilerdir.

İnşâallah bu cehalet hastalığı, marifet ve taharri-i hakikatin beşerde başlaması ile izale olmaya başlamıştır. Bu mümanaat eden perde, bilgi ve belgelerin inkişafı ve beşerin hür iradesinin temevvücü ile inşallah daha da berrak olarak temayüz edecektir. Çünkü cehaletin ilacı ilimdir. Madem ahirzamanda her şey ilme dökülecek ve beşer burhan ile ikna edilecek ise, Risale-i Nur hizmetkârları bu yolla dâvâlarını ibraz etmeye devam edecekler inşâallah.

*Taassub,  iltizam-ı hilâf, meylü’t-tefevvuk, hiss-i taraftarlık noktalarına Said Nursî şöyle işaret eder: “İltizam-ı hilâf (zıtlaşma ve karşı durmayı gerekli görmek) ve taassub-i barid (hoş olmayan, soğuk taassup ve tutuculuk) ve meylü’t-tefevvuk (başkalarına nispetle üstünlük elde etme meyli, isteği) ve hiss-i taraftarlık ve vehmini bir asla irca ile kendine özür göstermek, arzusuna muvafık olan zayıf şeyleri kavî görmek ve gayrın tenkısıyla (başkalarının noksanlığıyla) kendi kemalini göstermek ve gayrı tekzip veya tadlil etmekle kendi sıdk ve istikametini ilân etmek gibi sefil ve süflî emirlerin menşei olan hubb-i nefis ile böyle makamlarda mugalâta ederek çok bahaneler bulabilir.”2 

“Şimdi insafla nazar-ı hakikatle bu taassub-u barideye bak: Nasıl istikra-i tâmmın şehadetiyle sabit olan bir hakikat-i bâhireye muaraza ediyor.”3 Bu taassub-u meslekiyeye Said Nursi şu cevabı verir. “Risale-i Nur ve mukaddematları, buna bir hüccet-i katıadır. Fakat garaz ve inat ve bir nevi taassub-u meslekiyeyi ihsas eden ve esrar-ı mestûreyi işaa suretinde gelen itiraz ve ayıplara karşı Eski Said (r.a.) lisanıyla derim: İşte meydan! En mutaassıp ulemadan ve en büyük velîden tut, tâ en dinsiz filozoflara ve müdakkik hükemalara, Risale-i Nur’daki dâvâları ispat etmeye hazırım ve hem de ispat etmişim ki, benim mahvıma ve idamıma mütemadiyen çalışan zındık filozoflar ve mülhidler, o dâvâları cerh edemiyorlar ve edememişler.”4 

*Hiss-i taraftarlık, taraf olma ve taraftarlık duygusudur. Taraf olduğu fikir, şahıs ve gruplara aşırı bağlılık hissidir. Beşerde seviye-i irfan bir olmadığından, beşer içersinde bulunan kişilerde ve gruplarda husumet, taassup ve taraftarlık hissi intaç eder. Hiss-i taraftarlık meyelan-ı gıybet olan dedikodu isteğini ve o isteğe yönelmeyi netice verir. Böylece hiss-i taraftarî, rekabeti ve münakaşayı uyandırır. İnsanlarda “Müyulât muhtelife olduklarından, taraftarlık hissi her şeye parmak vurmakla ihtilâfat ile ihtilâl çıkarıldığından, hakikat ise kaçıp gizlenirdi.”5

Ey talib-i hakikat! “Hakikatin keşfine mani olan arzu-i hilâf ve iltizam-ı muhalif ve taraftar-ı nefis cihetiyle asılsız evhamını bir asla irca etmekle kendini mazur göstermek; ve müşterinin nazarı gibi yalnız meayibi (ayıpları) görmek; ve çocuk tabiatı gibi bahane ile mahane tutmak gibi emirlerden nefsini tecritle şartıma müraat edebilirsen, huzur-i kalb ile dinle:”6 “Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise, maksatta ve esasta ittifakla beraber, vesâilde ihtilâf eder. Hakikatin her köşesini izhar edip hakka ve hakikate hizmet eder. Fakat tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına hodfuruşluk, şöhretperverâne bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünkü, maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının küre-i arzda dahi nokta-i telâkîsi bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritâne gider, kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hal-i âlem buna şahittir. 

Elhasıl: El-hubbu lillâh, ve’l-buğzu fillâh, ve’l-hükmü lillâh7 olan desâtir-i âliye düstur-u harekât olmazsa, nifak ve şikak meydan alır. Evet, el-buğzu fillâh, ve’l-hükmü lillâh8 demezse, o düsturları nazara almazsa, adalet etmek isterken zulmeder.”9

Elhasıl: “Tarafgir nazarı, taraftar olduğu taraf cereyanın kusurunu görmez, zulmüne rıza gösterir, belki alkışlar. Halbuki küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür.”10 Bu sırdan dolayıdır ki “hakikî mü’minler dahi bazen ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatada bulunuyorlar. Cenab-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur Şakirtlerini bu musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin.”11

Bu izahlardan sonra fazla söz israf-ı kelam olur. Taassub,  iltizam-ı hilâf, meylü’t-tefevvuk, hiss-i taraftarlık gibi perdeler muvakkaten devam ediyor görülse de izale olacak ve hakikat güneş gibi ortaya çıkacaktır inşâallah.

Konuya devam edeceğiz…

Dipnotlar:  

1- Mektubat,s.42

2- Muhakemat,s.73

3- Muhakemat,s.115

4- Sikke-i Tasdik-i Gaybi,s.98

5- Muhakemat,s.59

6- Muhakemat,s.164

7- Allah icin sevmek, Allah için buğzetmek, Allah için hüküm vermek.

8- Allah için buğzetmek, Allah için hüküm vermek. Buharî, Îman: 1;Ebû Dâvud, Sünnet: 2; Müsned, 5:146.

9- Mektubat,s.452

10- Kastamonu Lahikası, s.208

11- Kastamonu Lahikası, s.279

Okunma Sayısı: 3096
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı