"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Belâ ve musîbetlerin dili

Abdullah ŞAHİN
13 Aralık 2016, Salı
İnsan hayatı, dünyaya teşrif edip ilk nefesi alışından, göçüp gitmesinin başlangıcı olan son nefesini vermesine kadar, bir okyanusun hayat seyrini yansıtır adeta...

Bazen, kendi iç dünyasına dönerken oldukça sâkin, bazen ılık ılık esen saba rüzgârıyla yavaş yavaş uykudan uyanıp kıpırdanırcasına hareketli, bazen ise fırtınaların coşkun dalgaları gibi öfkeli...

Bu misalden hareketle, dünyevî ve uhrevî mutluluğun yakalanıp yaşanmasında  gerekli olan istikamet halinin artması ölçüsünde ilk iki hâli yaşayan insan, bundan uzaklaşması durumunda ise üçüncü hâle giriftar olarak hayat gemisini azgın dalgaların insafına terk eder.

Eline verilen cüz’î iradesiyle kendi hayat gemisinin dümenine geçen insanın  elde etmiş olduğu bilgiler ve kazandığı tecrübeler, bir ömür boyu geminin rotasını belirleyip,  onu maddeten ve mânen ya sahil-i selâmete ulaştırır; ya da azgın dalgalar içinde dünya ve ahiretini mahveder.

İmtihan sırrının gereği ve âdil kaderin bir hükmü olan musîbet ve belâ halleri geminin ansızın karşılaştığı fırtınalı haller ve aksilikler olsa da, bu durumun en az zayiatla geçirilip geminin rotasından sapmamış hali ise yolculuğun en kıymetli ve can alıcı noktasıdır.

“Hz. Allah sevdiği kullarının feryat ve inlemelerini dinlemek için, kendisine belâ verir.1 

“(Mü’min kuluma) verilecek mükâfatın büyüklüğü, kendisine verilen belânın büyüklüğü nisbetindedir”2 tavsiyeleriyle ifade ederek, belâ ve musîbetler karşısında naçar kalan beşere teselli ve ümit reçetesi olur. O zaten yeis ve ümitsizlik hastalıklarının tedavisinde, ezelden-ebede, en son ve yegâne Tabib’ül Kulûp’tür.

Fitne, fesat, zulüm ve haksızlıklar asrının bir peygamber varisi olan Bediüzzaman ise, belâ ve musîbetlerin, dinî olmamak kaydıyla, kulun hayat seyrinin en kıymetli ve ahiretin bire on, yüz ve bin veren hasılat harmanları olduğunu müjdeleyerek, kulun bu sıkıntılı ve Rabbine en yakın olan halini şöyle ifade eder:

“Asıl musîbet ve muzır musîbet, dine gelen musîbettir. Musîbet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musîbetler, hakikat noktasında musîbet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir.” 3 Hayatında hep güzel yaşayan ve ilk defa kaldırılması zor bir belâ ve musîbetle karşılaşanların sabır içinde şükretmesi gerekir. Bunun sonucu belâ ve musîbetlerde kendimizden çok daha kötü durumda olanları düşünüp şükrederek şu duâ ve benzerleriyle sadece Rabbimizden medet isteriz:

“Ya Rab! Kusurumuzu affet; bizleri Kendine kul kabul et, emanetini kabzedinceye kadar bizi emanette emin kıl. Kaldıramayacağımız yüklerden halas eyleyerek, imtihanımızı hafif kıl!” 

Çünkü kendi başımıza veya bir mü’min kardeşimizin başına gelen ve gelebilecek, altından kalkılmasında aciz olunan öyle haller var ki, evveli de duâdır, ahiri de...

Okunma Sayısı: 2988
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı