"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Beşerin sultanları

Abdullah ŞAHİN
01 Aralık 2015, Salı
Yüce Yaratıcının kendi has isim ve sıfatlarının tecellisiyle, varlık âleminin en mükerremi olarak yaratıp, hitab-ı İlahiye muhatap kıldığı insan denen esrarlı varlığa, kendi büyüklük ve kudretini anlasın diye üzerlerinde bazısını âzami, bir kısmını da nispeten olmak üzere, isim ve sıfatlarını tecelli ettirmiştir.

Asırların büyük Kur’ân Müfessiri Bediüzzaman, bu asrın ve gelecek asırların Kur’ân hakikatleri Risale-i Nurlarda, insan üzerinde bin bir Esmanın tecellisiyle birlikte, yetmiş civarinda Esmanın âzam derecesinde tecelli ettiğini haber vermiştir. 

Bu hakikatler Kur’ân Nurlarında; “insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zahir olan yetmişten ziyade esma vardır. Meselâ: Yaradılışından Sâni’, Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden Rahman ve Rahîm isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerim, Latif isimlerini ve hâkeza... Bütün a’za ve âlâtı ile, cihazat ve cevarihi ile, letaif ve maneviyatı ile, havas ve hissiyatı ile ayrı ayrı esmanın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmada bir ism-i a’zam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı a’zam var ki, o da insandır.” (Bediüzzaman, Sözler, s.686) şeklinde yer alır.

Şurası da bir gercektir ki, varlık âlemi içinde hiç bir nev böyle bir izzet ve ikrama nail olmamıştır.

Fakat insanoğlu, diğer varlıkların rağmına, kendisine bahşedilen bu ayrıcalıkları, cahil ve zalimliğinden, haddini aşıp temellük edip, nefis ve enesini besleyerek, azmasında istimal etmiştir.

Bu nevin parlak bir misâli olan Hz.Yusuf (as) nefsini ve kendini Rabbine itimat ve teslim ettiği için, kuyuya atılan ve köle olarak satılan bir şahsiyetten Mısır Azizliğine terfi etmiş; “Ben nefsimi tebrie ve itimat etmiyorum ve temize çıkarmıyorum; çünkü nefis daima kötülüğü ister ve emreder”1 âyetindeki engin sırra vasıl olduğu için de, göz kamastırıcı Mısır saltanatının zirvesinde olduğu, babasına ve kardeşlerine ve Züleyhasına kavuştuğu bir zamanda, “Ya Rabbi benim, Müslüman ve salihlerden olduğum halde canımı al”2 nidasıyla kendi nefsini ve sultanlığını  Kâinat Sultanına feda ederek, fanî dünya saltanatına bedel, ebedî ve asıl sultanlığı kazanmıştır.

Diger yandan ise, Rableri tarafindan bu ismin tecellisiyle kendilerine ikram edilen bu nimeti, Rablerini unutup, mevcut hallerini  kendi nefis ve enelerine hamlederek, âdeta  kendi nefislerine  bir ilahlık ve rablık verip onun emrine girmişlerdir. Bunun sonucu olarak da, birinci yolun karşısındaki yolda, insanlığı tahriple ona zulmeden Firavunlar,  Deccal ve Süfyanlar ile kendilerini onlara benzetip, sultanlar ve idareciler ortaya çıkmıştır.

Bütün şehadet ve gayb âlemleri taht-ı tasarrufunda bulunan Kâinat Sultanı, beşer içinden böyle, insanlığın yüz karası, idareciler çıkacağını ilm-i ezelisinde bildiği için Yüce Kitabı Kur’ân’ında: “(Rasûlüm!) Hevâsını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?..”3 buyurarak beşeri, bu dehşetli meslekte, şiddetli ikaz etmiştir. dünyada ilah ve rab ittihaz ettiklerine müflis şekilde teslim edip onlarla birlikte haşrolarak...

Dipnotlar:

1- Yusuf Suresi/53
2- Yusuf Sûresi 101.Ayeti
3- Furkan Suresi Ayet: 43 

Okunma Sayısı: 1156
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı