"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eyvah! Yeni bir yıla girdik

Abdullah ŞAHİN
02 Ocak 2019, Çarşamba
Çok da ilgimi çekmeyen yeni yıl telâkkilerimle muhaverem sonucu, kendi kendime, sıradışı, şöyle bir suâl sorup cevabını almaya çalışıyorum:

Yeni bir yıla girerken, yapmak istediklerini yapamamanın veya başka düşüncelerin telâşıyla, “Eyvah! yine yeni bir yıla girdik” şeklinde, yeni bir yılı karşılayan kaç kişi çıkar acaba? 

Bu düşüncelerle aşağıda okuyacağınız satırları, belki en önce nefsime faydası olur niyetiyle şekillendirmeye çalıştım: İnsan, şu kâinat kitabının en mümtaz bir varlığı olup, bu imtiyazda en kiymetli metaı ise ömür sermayesidir. 

Hazreti Ali (ra) der ki: “(Ey İnsan) Sen kendinin küçük bir cisim olduğunu sanıyorsun. Halbuki büyük âlem kâinat sende saklıdır. (İşaratü’l-İcaz sh: 390)

Her insan için en önemli olan husus, insan olduğunun farkına varararak şu üç suali her an kendine sorup, onlara cevap arama keyfiyetidir:

1. Ben kimim? 2. Bu dünyaya niçin geldim; vazifem nedir? 3. Buradan nereye gideceğim, beni nasıl bir akibet bekliyor?

İnsana Yaratan tarafından bahşedilen en kiymetli meta olan ömür sermayesinin direksiyon vazifesini gören akıl ve cüzî iradesi, kâinat büyüklüğünde bir endişesine mahal olan bu sualleri, hayatının her anında, sahibine sorup durmaktadır. 

Bu suâllerin cevapları ise Risale-i Nurlar’da muknî karşılıklarını bulur: “İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.” (Mesnevî-i Nuriye, sh:189)

Nasıl ki her bir insan, geçim ve nafakası için, günlük sekiz saatini çalışmaya ayırmak zorunda kalır. Hepimizin bildiği gibi elde edilecek miktar ve hedefin büyüklüğü nispetinde mesai saati azalıp çoğalacaktır.

Yukarıdaki yüksek hakikatlerde ortaya konulan hedefin, ölümünden sonra sahibi için, beş yüz dünya büyüklüğünde sonsuz ve ebedî bir mülk ve Cennet olduğu göz önüne alındığında, her anının, asgarî, bin altın ve elmas değerindeki ömür sermayesinin onda birinin dünyaya, onda dokuzunun ise ahirete tahsis edilmesi gerektiği doğru bir orantıdır.

Kâinat Sultanı olan Yüce Allah ise, merhamet ve şefkatine istinaden, bu oranları azaltıp, günlük yirmi dört saatten sadece bir saatinin (günlük bir saat, abdestle beraber beş vakit namaza kâfi gelmektedir), günahlardan içtinapla, o sonsuz hayata sarf edilmesini istemektedir.

Amellerin bu ticarette, Allah katında, güneş gibi parladığı hayat safahatı, şüphesiz, gençlik çağıdır. Fakat, yılların geçmesiyle, amellerin karşılığı olan bu manevî güneşin ışığı azalarak kabir kapısında, ebedî âlemde sonsuz güneşlere sahip olmak üzere, geçici olarak söner.

Burada, her insanın kâinat büyüklüğünde bir meselesi, elbette, ömür sermayesinin saat, ay ve yıllarını, manevî Nurlar’la bezeyerek, ebedî güneşlere ve Cennet köşklerine çevirmesidir. Ömür sermayesinin pişmanlık ve keşkelerinin en fazla olduğu dönemin gençlik çağı olduğu şüphe götürmez bir gerçektir.

Bu noktadan, kabir kapısının başında duran bir ihtiyarın, kalbinden gelen şu serzenişleri hepimiz için bir hayat dersi olmalıdır: “Keşke gençliğim birgün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma ne kadar hazîn haller getirdiğini ona şekvâ edip söyleyecektim.” (Lem’alar, 26. Lem’a)

Yılların geçmesi ömür sermayemizden çok şeyleri alıp götürse de ne mutlu ki, ömür dakikalarını nasıl kullanacağımızı bildiren bir Kur’ân’ımız ve bize rehberlik eden bir Peygamberimiz (asm) var.

O yüce Rasûlün (asm) altmış üç yıl gibi kısa bir zamana sığdırdığı, hayat-ı nuraniyesini kendimize rehber edinip, O’nun (asm) yolunu takip edersek, bizim için gam ve keder yoktur. Bu yolun adı, ittiba-i sünnettir; neticesi de saadet-i dareyndir.

Değilse, son sözlerimiz, Niyazî-i Mısrînin, Risale-i Nurlar’da geçen şu yakarışlarının pişmanlığı olacaktır:

“Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ, 

Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber. 

Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip, 

Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.” (Lem’alar, 26. Lem’a, sh: 506)

Veya bir başka deyişle ”Eyvah! Hem gençlik gitti, hem ömür bitti” serzeniş ve pişmanlıklarıyla, Nurlar’ın akıl ve duygularımıza hitap eden, şu ikaz ve keşkelerini söylemek olacaktır: “Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyevîyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzeran-ı hayat, bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.” (On Yedinci Söz, sh: 243-244)

Yeni yılda, ebedî hayat standartlarımıza göre, her an ahiret dâvetinin hayat piyangosundan çıkabileceği endişesiyle hareket edip, dünyamızla birlikte ahiretimize ciddî olarak çalışabilirsek ne âla. 

Değilse, vay halimize! Aldanan yine biz oluruz... Gelecek seneye ve yeni yıla mı? 

O zamana kim öle kim kala...

Okunma Sayısı: 2371
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı