"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kaybolan yıllar ve ekip biçtiklerimiz

Abdullah ŞAHİN
22 Temmuz 2018, Pazar
Milyarlarca galaksi ve katrilyonlarca yıldız içinde dünya gezegeni iyi bir tarla ve bu tarlada maddî manevî ekim yapsın diye gönderilen yegâne varlık ise insanoğlu.

Milyarlarca galaksi ve katrilyonlarca yıldız içinde dünya gezegeni iyi bir tarla ve bu tarlada maddî manevî ekim yapsın diye gönderilen yegâne varlık ise insanoğlu.

İnsan, beşikten mezara, durmaksızın, eker ha eker; bazen şuurlu ve bilerek, bazen de gafletle. En çok yüz yıla sığdırdığı ekincilik işini ki, şair, “Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor” sözüyle ifade ediyor. İnsan kendini bildiği bülûğ çağından, son nefesini vereceği ana kadar kendisine Yaratan tarafından taktir edilip verilen ömür sermayesinin dakika, saniye, ay ve yıllarında hiçbir zaman ekimden usanmaz. Çünkü buradaki ekim onun için hayatla aynı şeydir.

Âlemlerin Efendisi (asm), “Eddünya mezraatü’l-ahire (Dünya ahiretin tarlasıdır) hadisleriyle bu ekim alanlarının dünya tarlası olduğunu vurgulamıştır. Mezra ve ekim sözcüklerinin bize ilk hatırlattığı toprak ve onunla haşir-neşir olma halidir.

Maddî ve manevî anlamı birlikte düşündüğümüzde ise, zer alanının sadece toprak olmadığı, hava, su, ateş ve gökyüzü, âlem-i ğayb ve levh-i mahfuz vb. daha bir çok mezranın olduğu da ayrı bir gerçek...

Ekim alanlarını tefekkür ettiğimizde, varlıklar içinde yegâne ekinci olarak gönderilen insanın, âlem-i şehadet ve ğaybta kâinat büyüklüğünün çok ötesinde bir ekim alanının olduğunu görürüz. Kur’ân hakikatlerinden hareketle, insanın, Sultan-ı Ezeli’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarak kâinat tarlasına ömrü boyunca maddî manevî ekim yapan çiftçiler olduğunu söyleyebiliriz.

Gerçi bu mezra alanlarından en keyfiyetlisi, küçüklüğüyle beraber insanın kendi vücudu ve o vücut içindeki kalp ve duygularıdır. İnsan bu hasselerinin her biriyle kendi dünyasının direği olan vücudu ana merkez olmak üzere, aklın idaresinde, el-ayak, göz, kulak, hayal vb. hadsiz duygularıyla çok geniş ekim alanlarında ya Tuba ve Cennet tohumlarını ekmeye devam eder.

Burada sözü edilen ekincilikte tevehhüm-ü ebediyete göre hesap yapmaktansa, kısa günün kayıp kazanç ve muhasebesi öne çıkar. Âkil olan çiftçi yaşadığı her günü, Efendisinin (asm) tavsiyesine uyarak, çiftçiliğinin son günü olarak düşünür ve ona göre çiftini-çıbığını, pılını-pırtısını toplayıp hazır halde bekler.

Dünya denilen mezraya her uzvu ve zahirî ve batınî duygularıyla ekimini yapan ve aslında ahiret yolcusu olan dünya çiftçisinin yaptığı bütün ekimler görüntü ve ses kayıtlarıyla Levh-i Mahfuz denilen ebedî bir kayıt alanında, Cennet veya Cehennem denilen ebedî harmanlarda harmanlanmak üzere depolanır.

İnsan vücudu içinde en keyfiyetli mezra ise elbette insan kalbidir. Akıl ruh ve kalpten hareketle insan sadece ağız, göz, kulak, burun, el ve ayak vb. görünen duygu ve hasseleriyle değil, naçar kaldığı en zor zamanlarında hayaliyle bile bu keyfiyetli ekimlere devam eder. Hayal konusundaki aşağıda ifadesini bulan ölçülerden hareketle diğer hasse ve duygularımızla yapacağımız ekimlere de bir kıyas yolu bulabiliriz.

Büyük Kur’ân müfessiri Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye adlı eserinin Habbe bölümünde bu keyfiyetli hallere bambaşka ve yeni bir izah ve yorum tarzı getirir:

“(...) Ve keza, o kalbin öyle bir kabiliyeti vardır ki, bir harita veya bir fihriste gibi bütün âlemi temsil eder. Ve Vahid-i Ehadden başka merkezinde birşeyi kabul etmiyor. Ebedî, sermedî bir bekadan maada birşeye razı olmuyor. İnsanın çekirdeği olan kalb, ubudiyet ve ihlâs altında İslâmiyet ile iska edilmekle imanla intibaha gelirse, nurânî, misâlî âlem-i emirden gelen emirle öyle bir şecere-i nurânî olarak yeşillenir ki, onun cismânî âlemine ruh olur. Eğer o kalb çekirdeği böyle bir terbiye görmezse, kuru bir çekirdek kalarak nura inkılâp edinceye kadar ateş ile yanması lâzımdır. (...) Mâdem benî Âdem kâinatın semeresidir. Nasıl ki, bir harmanda başaklar döğülür; tasfiye neticesinde semereler istibka ve iddihar edilir. Binaenaleyh, haşir meydanı da bir harmandır; kâinatın başak ve semeresi olan benî Âdemi intizar etmektedir. (Mesnevî-i Nuriye, s. 188)

Şurası da bir gerçek ki, keyfiyetçe, kâinat genişliğinde olan bu mezralara hangi cins tohumu ekersek neticede onu biçeceğiz. Tuba tohumu Cennetin Tuba ağacını, zakkum tohumu da Cehennemin Zakkum ağacını netice verecektir. Bunun aksi olan zakkum tohumu ekip tûba ağacı beklemek fıtrata zıt bir bekleyiştir. Hem “Kâinatta, maksud-i bizzat ve küllî ve şümullü olarak yaratılan, ancak kemaller, hayırlar hüsünlerdir.” (İşaratü’l-İ’caz, s. 50) 

Buna göre kaybolan yıllar hüsün ve hayrın ekilmediği saniye, dakika, saat, ay ve yılların keyfiyetsiz yekûnudur. 

Bize düşen, dakika, saat, aylarından müteşekkil kaybolan yıllarımızın muhasebesini iyi yapıp aziz olarak emanetimizi Sahib-i Hakiki’mize teslim etmektir. Ne mutlu bunda hissesi ziyade olanlara...

 

Okunma Sayısı: 1765
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı