"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Semadan muhteşem arz manzaraları

Abdullah ŞAHİN
08 Nisan 2018, Pazar
Bazı nadir güzellikler var ki, üzerinde taşıdığı san’at nakışları ve arz ettiği muhteşem manzaralarla, hayali bile cihanpesend, yani cihanın beğeneceği eşsiz güzelliktedir.

Bu tarz güzellikleri anlatırken insan, şehadet ve gayb âlemlerinin zirvelerine uruç ederek, kendini tutamayıp, bu güzellikleri, hiç görmediği güzellikler ülkesine benzetip, hayranlıkla “sanki Cennet gibi!” ifadelerini kullanır.

Ezelden ebede, mahiyetini bilmediğimizden olacak, bazen çirkin addettiklerimiz dahil, bütün varlıkları sonsuz güzellik ve hikmetlerle yaratan yüce Rabbimiz, batınî duygularımızdan olan hayallerimizi de sonsuz güzellik ve maslahatları gözeterek yaratmıştır. Hem bu noktadan hayaller çoğu zaman hakikatlere giden ve onları ortaya çıkaran anahtarlardır.

Buradan hareketle bir hayal âleminde yol alarak, gözümün önüne, iç dünyamda bütün obje ve varlıkları canlı ve hareketli bir tablo getirip sizinle paylaşmak istiyorum:

Dağlar, bağlar ve bahçeler içinde devasa bir köşk düşünün ki, bahçesinin her köşesinde aynı anda, durmaksızın, dört mevsim yaşanır; bir köşesinde dağlar ve bağların bulunduğu alanda her biri ayrı şekilde kudret mu’cizeleri olan kar taneleri kış şarkılarıyla yeri kucaklarken, diğer bir köşesinde eriyen karlar ve Nisan yağmurları eşliğinde rengârenk bahar çiçekleri arz-ı endam eyler. Bir diğer köşede alabildiğine muhatapları olan mevcudata gü- lümseyen Nur ismimin tecellisi güneşin göz alıcı aydınlığında dallarda, kendisini koparıp şükredecek, müşterileri bekleyen sayısız çeşit çeşit lezzet ve boyada dallarında sallanan meyveler; ve diğer köşesinde bütün güzelliklerin bir gün tavsayıp âlem değiştireceğini ihtar eden yaprakları sararıp dökülmeye yüztutan ağaçlar.

Manzara ve içindekiler saymakla bitirilemeyecek kadar çok; daha neler var neler: İçinde bulunan minyatür okyanuslarında balina ve yunusların, azgın dalgalar eşliğinde oynaşıp, bütün varlıklarının kendi lisanıyla Yaratanını tesbih, tehlil ve takdîs ettikleri böylece muhteşem Cennet bahçeleri gibi muhteşem bir mahal...

Benzetmelerde çoğunlukla zayıf kuvvetliye, güzel en güzele benzetilir. Buradan hareketle diyorum ki, keşke Cennet ve güzelliklerinin gölgelerinin böyle bir tablosunu çizebilseydik.

Yüce Kur’ân’ımızda ve Hz. Peygamber’in  (asm) lisanında elbette ki Cennetin güzelliklerinden bazı esrara işaret edilmiş; lâkin imtihan sırrı muktezası olarak perde açılmamış.

Hayalden hakikate yol alıp perdeyi aralayalım: Hayal dünyamızda manzarasını paylaştığımız âlemi, doğrusu hepimiz tanıdık. Cevabı, zahirî ve batınî taşıdığı bütün güzellikleriyle, ahiret âlemlerinin bir bahçe ve tarlası olan dünyamızın minyatür ve hayali bir şeklinden bahsettik.

Arzdan semanın katlarına yükseldikçe minyatür dünyamız büyüyerek aslî şeklinde görünecektir, bir farkla, yüksek ve uzaklardan baktığında bunların hepsini birarada görebilecek bir çift göz ve esrarını anlayabilecek mahiyette bir idrak ve akıl bulunmak kaydıyla. Adeta gezegenler cesametinde bir kafa ve ay büyüklüğünde bir çift göz.

Gerçi yaratılıştan hepimize bahşedilen kâinat büyüklüğünde esrarı anlayabilecek mahiyetteki çekirdek aklımız ve gökyüzünün çok geniş bir âlemini aynı anda rengârenk görüp manalarını okuyabilecek gözümüzle biraz gayretle aynı işi yaparak netice almamız pekâlâ mümkün.

Gönülden bu güzellikleri paylaşmamıza vesile olan uzay çağının Kur’ân hakikatleri olan Risale-i Nur tefsirinin Dördüncü Mektubundaki, “Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine... ilâahir” diye başlayıp devam eden ve kâinat kitabındaki hakikatlerin manzum olarak terennüm edildiği hutbesinin tamamı ve özellikle de aşağıdaki dizeleriydi:

“...Şu zeminin yüzünü yaldızlayan/ Nazenin mu’cizatı çün melek seyranına/ Şu semanın arza bakan, Cennete dikkat eden/ Binler müdakkik gözleriz biz.

......

Böyle yüz bin dil ile, yüz bin bürhan gösteririz/ İşittiririz insan olan insana/ Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü/ Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.” (Mektubat, Dördüncü Mektup, sh: 37-38)

Yıllar sonra bu Yıldıznâmeyle sırlarını anladığım bir çocukluk hatıramı arz ederek yazıma son vermeyi düşünuyorum:

Tıpkı içinde bululunduğumuz mevsim gibi, varlıkların haşrolunup dirildiği Torosların Barçın Yaylası baharlarında ıssız yayla ve dağların su şırıltıları ve birbirinden güzel renk, san’at ve nakışlarıyla açan rengârenk çiceklerinin bu ıssız yerlerde neden açıp arz-ı endam ettiklerini hep düşünürdüm. Bu ıssız köşelerde bunlara kim bakıp imrenecek ve güzelliklerini takdir edecekti?

Memleket ve maneviyat şairi Arif Nihat Asya’nın “Şadırvan” şiirinde, sessizce ve garibane şırıltılarla akan cami şadırvanlarının mûsıkîsini “Bir şadırvan ki ses alır ses verir/ Ve melekler suyundan abdest alır” dizeleriyle anlattığı hakikatin bir benzerinin daha güzel ve beliğane Bediüzzaman’ın ‘Yıldızname’sinde terennüm edildiğini anlayınca, varlıklara bakış ve onları okuma açım farklılaşarak gerçek mecrasını buldu.

Bu ve benzeri hakikatlerle kâinat kitabı ve hususan insan üzerindeki ince esrarı okuma hususiyetlerini Nurlar’ı tanımak nasiptarlığıyla bize bahşeden Rabbimize zerrat ordusunun tesbihatlarının esir sahifesindeki tecel- lileriyle çarpımı adedince şükrettim.

Okunma Sayısı: 2506
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı