"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zamanımızda söz sahibi Bediüzzaman’dır

Abdullah ŞAHİN
04 Kasım 2018, Pazar 00:45
Yeni Asya Gazetesi Yazarı Cevher İlhan, 26 Ekim 2018 Cuma günü Adana’da düzenlenen seminerde konuştu.

“Bediüzzamanın, Hürriyet, Demokrasi ve İttihad-ı İslam” başlıklı seminere Adana ve çevresindeki mahallerden çok sayıda dinleyici tarafından ilgi ile takip edilen seminer, büyük istifadeye vesile oldu. Cevher İlhan, konuyla ilgili şu görüşleri paylaştı:

Abdulkadir Geylani, Mevlana ve Halid-i Bağdadi vb. alim ve mücedditler nasıl zamanlarında söz sahibi iseler, aynen onun gibi bu zamanın da söz sahibi Risalei Nur ve onun müellifi Bediüzzaman’dır. Risale-i Nur bu zamanın dersi olup, Kur’anî ve peygamberi ölçülerle, onlardan aldığı ilhamlarla, günümüzde bütün hastalıklarına Ku’ranî bir reçete olmuştur.

Hususan İstiklal Savaşında, at sırtında ateş hattında yazdığı İşaratü’l-İcaz tefsirinde Kur’an’daki mukattaa ve şifrelerin sırlarını ve daha birçok Kur’anî sırları açıklamıştır. Bu eserler aynen Celcelituye ve Mesnevi gibi “asar-ı kudsiyye” nevinden ilham-ı Peygamberî ile vücuda gelmiştir.

Bunun dışında Risale-i Nurlarda, geçmiş ulemanın ilmi ve aklî izahından âciz kaldıkları, ruh, kader, haşir, esir, Kur’andaki ilmi keşif ve icadlara işaretler ve ictimai meselelerden çok tartışılan meşrutiyet ve demokrasi vb.hakikatlarda aklî ve ilmi izahlar yapılıp muknî cevaplar verilmiştir.

Demokratlık ve hürriyet-i vicdan düsturunun, İslamiyetin en baştaki kanun-i esasisi olduğunu, bunun karşısında istibdadın rey-i vahit ve milletin içtimai hayatı için öldürücü bir zehir olduğunu ifade etmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşunda meşveret ve meclisin hâkim olması için, demokrat milletvekillerini harekete geçirerek millet iradesinin hakimiyeti için var gücüyle çalışmıştır.

Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarını esas alarak, Mebusan Hürdür, hiçbir tesir altında kalamaz. Hükümet hizmetkârdır; hakim milletin kendisidir. İslami olsun, gayr-i İslami olsun, tüm dini cemaatlerin dini faaliyetlerinin icrasında serbestiyeti konusu devletin taht-ı riyasetinde ve güvencesindedir. Meşrutiyet ve demokrasi sisteminde esas olan şahıs ve şahıslar değil meclistir.

Bediüzzaman 1908’de Selanik Meydanında “Hürriyete Hitap” adlı nutkunda eski ictimai prensipler ve padişah emirleriyle insanlığı idarenin artık mümkün olmadığını, ancak milletin kalbi ve meşveretinin temsilcisi hükmünde olan meclis-i mebusanla insaniyete layık hukukun üstün olduğu bir idarenin mümkün olabileceğini ve meclis ve meşrutiyet sisteminin  İslam âlemini devlet-i ebed müddet yapacağını müjde etmiştir.

Haccın sadece ehl-i iman için farz bir görevin ifası değil, alem-i İslamiyet ve insanlığın bütün maddi ve manevi meselelerinin görüşülüp, çözüme kavuşturulduğu büyük bir kongre olduğunu ifade etmiştir.

Hürriyet, Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimet olup müslümanlığın olmazsa olmaz şartıdır. 24 Temmuz 1908’de Meşrutiyetin ilanı üzerinden daha bir hafta geçtiği bir anda, İngiliz devleti ve müsteşriklerinin ileri gelenleri yaptıkları açıklamalarda “Meşrutiyet ve benzeri faaliyetler İslam âlemini uyandırarak bizim menfaatlerimize büyük zarar verecektir. Buna mani olunması hayati bir önem taşımaktadır” şeklinde endişelerini ortaya koymuşlardır. Seyit Kutup idama giderken, “Keşke Bediüzzaman’ın metoduna göre hareket etseydik, o zaman başımıza bunlar gelmezdi” diyerek pişmanlığını ifade etmistir.

Birçok gazetelerde yazdığı makalelerinde ve hitaplarında, ırkçılığın Kur’an ve Hz.Peygamberce (asm) lanetlendiğini ve Osmanlıyı parçalayacağı endişesini devlet idarecileri ile paylaşıp yaklaşmakta olan bu büyük tehlikeye işaret etmiştir. İslam âleminin problemlerinin, ittihad-ı islam esas olmak üzere, medeni milletlerle yapılacak müspet ilişkilerle çözülebileceğini söyleyerek, islam ülkelerini ve müslümanları, Türkçülük-Kürtçülük, alevilik sunnilik vb. birbirine düşürecek fitne ve tehlikelere dikkat çekmiştir.

Bediüzzaman, Cumhuriyet sonrası da, adalet, meşveret ve kanun hakimiyetine dayalı gerçek bir cumhuriyet ve demokrasinin ihdası için, tek parti döneminde Halk Fırkası Katib-i Umumisi Hilmi Uran’a yazdığı mektupla ve diğer çalışmalarıyla; çok partili döneme geçilmesinden sonra da Başvekil Adnan Menderes ve Demokrat milletvekilleri ve diger siyasileri ikaz ederek yol göstermiş, hiçbir grup ve kesimi dışlamamıştır.

Bediüzzamanın cihad görüşüne göre maddi cihad, yani kılıçla yapılan cihad artık sona ermiştir. Kur’an ve İslamiyet adına yapılacak cihadın bundan böyle kalem ve kitapla yapılacak manevi cihad olduğunu, sulh ve diplomasiyle bunun şekil kazanıp neticeye ulaşacağını ifade etmiştir. Ayrıca dinin siyasal alan dışında tutulmasının ehemmiyetine işaret ederek, dinin siyasete ve dünya menfaatlerine alet edildiği siyasi islam hareketine bütün gücüyle karşı çıkmıştır.

1911’de irad ettiği bilahare kitap haline getirdiği Hutbe-i Şamiye adlı eserinde, keyfiyet olarak, yıllar sonra Sevr Muahadesinde ve Büyük Ortadoğu Projesinde islam âlemini bölüp parçalayacak sinsi planlar konusunda devlet idarecileri ve kamuoyunu ta o zamandan uyarmıştır.

Nitekim Bediüzzaman’ın bu tespitleri Tunus’un Nahda siyasi Hareketinin lideri Raşit Gannuşi’nin, “Siyasi partilerin işi sadece siyaset olmalı, hususan dini konularda sivil insiyatifler rol almalı; camiler ve mescidler bir siyasi partinin propoganda aracına dönüşmemeli. Din umumun ortak ve mukaddes malıdır; hiçbir siyasi parti dini temsil iddiasında bulunamaz” vb. görüşleriyle teyid edilmiştir. Bundandır ki Arap Baharı’nın fitne üçgenine düşen islam ülkelerinden sadece Tunus ağır kargaşaya uğramayarak, kısmen de olsa, toparlanmıştır.

Bu süreçte Suriyeli âlim Cevdet Said’in, “Peygamberimiz Mekke’ye girdiğinde, “Yusuf’un kardeşlerini affettiği gibi ben de sizi affediyorum, Kur’ani metodla mücadelemizi tebliğ ve hikmetle yapmalıyız” dediğini aktaran Yazar Cevher İlhan, bu konuda ayrıca Suriyeli büyük alim Ramazan El-Buti’nin “Arap ve İslam dünyasında tebliğciler devlet ve siyaset arasındaki dengeyi kuramıyorlar; ya siyasete girip kendilerini kaybediyorlar; ya da silaha sarılıyorlar, ya çatışıyor ya da dünleviyeşiyorlar. Demek, bu sıkıntıların ortadan kalkması için onlar bir örneğe muhtactırlar. O örnek de şüphesiz bu zamanda Bediüzzaman’ın metodudur” ifadelerini de dinleyicilerine aktardı.

Bediüzzaman,Türkiye, Irak, Pakistan ve daha sonra İran’ın katılarak teşkil ettiği Bağdat Paktı konusunda Menderes’i ve Demokrat idarecileri tebrik ederek bu güzel faaliyetin o zamana göre 400 milyon müslüman âlemine teşmil edilmesini tavsiye etmistir. Menderesi idama götüren en büyük sebep aslında Bağdat Paktına imza atmasıdır.

Bediüzzamanın Medresetüzzehra projesinde kuracağı üniversitenin de asıl amacı, ırkçılığın reddedildiği, islam kardeşliğine dayanan İttihad-ı İslam Projesi’nin hayata geçirilmesi ve bu yolla islam âleminde ve dışında esas olan sulh-u umumiye dayalı gerçek terakkinin sağlanmasıdır.

Eserlerinde islam âlemi ve ümitsizliği reddeden Bediüzzaman gelecekte, hak ve hukuka dayalı gercek meşrutiyet ve demokrasinin âlemde hakim olmasıyla, sulh-u umiminin sağlanarak âlemin gül-gülistan olacağını” Ümitvâr olunuz şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür seda İslamiyetin sedası olacaktır” vb. sözleriyle müjdeleyerek, tüm islam âlemi ve insanlık âlemi için bir ümit abidesi olmuştur.

Okunma Sayısı: 2961
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    4.11.2018 22:07:16

    İslam, iman hakikatlerini hüccetleriyle ile ispat etmek her mümine farz-ı ayn değildir, ama Merhum ve muazzez Üsatdimiz Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri icin farz-ı ayndir, zira o bu asrin ve kiyamete kadar devam edecek bir sürecin vazifeli Müceddidi ve Mehdi-yi Azamidir. Bu kudsî vazifesini Risale-i Nur Külliyati ile ifa etmistir. Müslümanlara, müminlere düsen vazife ise sadece tasdik ve itikad ile ibadetlerinde uygulayarak iktifadir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı